“Siz geldiniz bizim ekmeğimizi aldınız” diyorlar!
Ankara’da tabelası polis zoruyla beyaza boyatılan Saab Cafe’nin sahibi Mesaret Karakaya, “Bir polis yüzüme karşı ‘siyahileri istemiyoruz’ dedi.” ifadesini kullandı.
Ankara’da tabelası polis zoruyla indirilen Saab Cafe’nin sahibi Mesaret Karakaya Serbestiyet.com’a konuştu.
Polislerden birinin “Yeşil, kırmızı, sarı renkleri, kullanmayacaksın bunları” dediğini belirten Karakaya, diyalogun devamını şu sözlerle aktardı: “Ben Etiyopyalıyım. Yeşil, kırmızı, sarı renkleri benim memleketimin bayrağındaki renkler. Tabeladaki siyah yerleri gösterdi ‘Bu da El Şebab’ın rengi’ dedi. ‘Ne El Şebab’ı, ben bunu bile bilmiyorum’ dedim. El Şebab’ın renkleri, PKK’nın renkleri ben bunları gerçekten hiç bilmiyorum. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a çağrı yapıyorum. Ondan yardım istiyorum. Bizim bir suçumuz yok. Vatandaşına sahip çıkmasını istiyorum.”
Röportajın tam metni:
Ne zaman Türkiye’ye gelmiştiniz?
Türkiye’ye 2012’de geldim. Eşim Türk, Aksaraylı. Ben Etiyopyalıyım ama eşimle Sudan’da yaşadığım dönemde evlenmiştik. Geldiğimizde ilk çocuğum iki aylıktı. Diğeri Türkiye’de doğdu.
Cuma günü (17 Haziran) yaşananlar nasıl başladı? Neler oldu?
Polisler ilk önce kafenin önüne arabaları çektiler. Yirmiden fazla polis vardı. “Bir problem yok. Sizin güvenliğiniz için geldik” dediler.
Biz de kendilerine çay ikram ettik. İlk başta bir problem yoktu yani, çaylarını içtiler.
Benden işletme ruhsatları, çalışanların sigortalarıyla ilgili belgeleri falan istediler. Getirdim bütün belgeleri.
“Kendi çalışma iznini göster” dedi. Ben de kimliğimi gösterdim, “ben zaten Türk vatandaşıyım” dedim.
Milletvekili, “niye sürekli uğraşıyorsunuz insanlarla” diye sorunca milletvekiliyle tartışmaya başladılar.
Polis “Saab ne demek” diye sordu. Ben de “bir araba markası, aynı zamanda bizim dilimizde ‘kutu’ anlamına gelir” dedim.
Polis bana “saab güç demektir. Sen bu ismi koyarak ben güçlüyüm demek istiyorsun” dedi. “Ben böyle bir anlamı bilmiyorum” dedim.
Sonra tabeladaki renkleri sorun ettiler. “Yeşil, kırmızı, sarı renkleri kullanmayacaksın bunları” dedi. Ben Etiyopyalıyım. Yeşil, kırmızı, sarı benim memleketimin bayrağındaki renkler.
Tabeladaki siyah yerleri gösterdi “bu da El Şebab’ın rengi” dedi. “Ne El Şebab’ı, ben bunu bile bilmiyorum” dedim.
El Şebab’ın renkleri, PKK’nın renkleri, ben bunları gerçekten hiç bilmiyorum. Biz hiçbir kötülük düşünmedik. Ben zaten politika falan bilmem.
Ben bir tek Türk Bayrağını biliyorum. Onun için tabelamızın büyük bölümü onu çağrıştırsın diye kırmızı. Diğer renkler de Afrika’yı ve Afrika ülkelerini çağrıştıran renkler. Polis bana hiç bilmediğim şeyler söyledi.
Gece de yarın böyle görmeyeceğiz diye aradılar. “Gelip bunu boyayacaksınız” diye. Arkadaşlar gidip boyadılar.
Üstelik de o gün benim doğum günümdü. Açılıştan sonra evde çocuklarımla doğum günümü kutlamayı düşünüyorduk.
Kızılay’da sizin ve diğer Afrika ülkelerinden insanların işletmelerine baskılar ne zaman başladı?
2021 Ağustos ayının ortalarında, Altındağ’daki olaylardan hemen sonra başladı polis baskınları.
Saab Cafe, 2019 Eylül’ünde açıldı. Pandemide kapanana kadar ve pandemi sonrasında açıldığımız dönemlerde de hiç sorun yoktu.
CİMER’e yazdık, bir sürü yere yazdık ama uygulamanın rutin olduğu cevabını aldık.
Gelen polisler ne gerekçe gösteriyorlar ve ne yapıyorlar?
Bazen geliyor bütün müşterileri alıp götürüyor. Biz ağırlıklı olarak Afrika yemekleri yaptığımız için müşterilerimizin çoğu da Afrikalı. Onlar da polise ses çıkarmıyor. Bazen biraz sonra bazen birkaç saat sonra serbest kalıyorlar. Ama gelip kafeyi boşaltıyor.
Çoğunlukla “sizi istemiyorlar, siyahileri istemiyorlar” diyorlar. Bazen açıkça “sizi istemiyoruz, siyahileri istemiyoruz” diyen de çıkabiliyor. Bir polis yüzüme karşı açık açık “siyahileri istemiyoruz” dedi.
Bazı polisler gelip çok iyi niyetli konuşuyorlar. “Sizin düzgün iş yaptığınızı biliyoruz. Emir verildiği için, zorunlu olduğumuz için geliyoruz” diyorlar.
Ne düşünüyorsunuz, ne yapmayı planlıyorsunuz?
Bize neden bu baskıyı yapıyorlar anlamıyorum. Bir suçumuz varsa söylesinler. Bir belgeyle gelsinler “kapatın” desinler. “Belgeyle gelin, suçumuzu söyleyin biz de kapatalım” dedik.
Artık bıktık bu durumdan. 1 sene olacak neredeyse. Mal sahibini de defalarca karakola çağırmışlar. Bizi dükkândan çıkarmasını söylemişler.
Devretmek için bir iki ay kadar önce ilana çıkartmıştık zaten.
İş yapamıyorsam ne yapacağım. Bir süredir kirayı falan cebimizden veriyoruz. İş yaptırmıyorlar. Bitti zaten artık, dayanacak maddi gücümüz de kalmadı. Zarar ediyoruz.
Polisler gelip mekânı boşalttıkları ya da bazen müşterileri de alıp götürdükleri için gelen müşteri de kalmadı.
Bir aydır polisler gelmiyordu. Şimdi yeniden başlarsa ne yaparız bilmiyorum.
Afrikalılara ait diğer yerler kapandı ya da devrettiler.
Türkiye’den ayrılmayı düşünüyorum. Çalışmadığım sürece ne yapayım. Buralardan gideyim diyorum.
Durumlar düzelirse, çalışabilecek duruma gelirsek dönmek isteriz tabii. Ama şu anda pes ettim artık. Çok severek çalışıyordum ama şu an işimden de soğudum zaten.
Bu kadar eziyet gördük, devlet bize hiç el uzatmazsa gideriz. Devletimiz bize yardımcı olsun.
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a çağrı yapıyorum. Ondan yardım istiyorum. Bizim bir suçumuz yok. Vatandaşına sahip çıkmasını istiyorum.
Siyah olmanızla ilgili hiç dışarıda, sokakta herhangi bir olumsuzlukla karşılaştınız mı?
Bazen oluyor. “Siz geldiniz bizim ekmeğimizi aldınız” diyorlar. Ekonomi sizin yüzünden kötüleşti diyorlar. “Sen siyahisin ne işin var burada” diyenler oluyor.
Cehaletten kaynaklandığını düşünüyorum.
Otobüste “biz ayakta duruyoruz onlar oturuyor” diye söylenenler oluyor.
Ben zaten kendimden büyüklere, engellilere, hamile kadınlara hemen yerimi veririm zaten. Annem, babam beni böyle yetiştirdi.
Haftada birkaç kere “Her taraf siyahi doldu”, “Bunların ne işi var buralarda” gibi lafları duyuyorum.
HABERE YORUM KAT