1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Siyonistlerin çocuk soykırımı ve geleceğin katledilmesi
Siyonistlerin çocuk soykırımı ve geleceğin katledilmesi

Siyonistlerin çocuk soykırımı ve geleceğin katledilmesi

Mehmet Rakipoğlu İsrail tarafından Gazze’de katledilen çocukları ve sistematik şiddetin arka planını aktarıyor.

12 Nisan 2025 Cumartesi 20:30A+A-

Mehmet Rakipoğlu/Fokusplus

İsrail’in Çocuk Soykırımı: Gazze’de Geleceğin Katli

İsrail’in 7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze Şeridi’nde yürüttüğü saldırılar, Birleşmiş Milletler, Uluslararası Af Örgütü, İnsan Hakları İzleme örgütü başta olmak üzere birçok uluslararası kurum ve insan hakları örgütü tarafından açıkça “soykırım” olarak tanımlandı. Bu saldırılar, yalnızca sivilleri hedef almakla kalmadı, aynı zamanda çocuklara yönelik sistematik bir yok etme politikasını da gün yüzüne çıkardı. İsrail, Gazze Şeridi’ne giden elektriği keserek, suyu ve gıdayı engelleyerek, hastaneleri ve okulları bombalayarak bir halkı fiziki, psikolojik ve biyolojik olarak çökertmeye çalışıyor. Bu soykırımın merkezinde ise çocuklar var: Öldürülen, sakat bırakılan, açlığa mahkûm edilen, eğitimden mahrum bırakılan ve sistematik olarak “geleceğin direnişçileri” olarak kodlanan çocuklar. 

İsrail neden çocukları hedef alıyor? 

İsrail’in çocukları hedef alması, tesadüfi ya da “yanlış istihbarata” dayanan bir durum değil; aksine devlet politikası haline getirilmiş bir stratejidir. İsrailli yetkililer, öldürülmeyen her Filistinli çocuğun gelecekte silahlı bir direnişçi olacağına inandıklarını açıkça ifade ediyor. İsrail’in Avusturya Büyükelçisi David Roet’in yakın tarihte sızdırılan bir konuşmasında çocukların da silahlı bir tehdit olarak görülmesi gerektiğini, 16 yaşındaki bir bireyin “öldürülmesi gereken bir düşman” sayıldığını açıkça dile getirmesi bu anlayışı yansıtan çarpıcı bir örnektir. Dolayısıyla İsrail, kurulduğu 1948’de kurumsallaştırdığı terör politikasını çocuklar üzerinde sürdürmeye devam ediyor. Bu zihniyet yalnızca siyasi elitlerle sınırlı değil. İsrailli hahamlar ve dini liderler, daha fazla Filistinli çocuk öldürmenin “iyi bir Yahudi” olmanın göstergesi olduğuna dair söylemler geliştiriyor. Bu açıklamalar ve İsrail’in Filistinli çocuklar üzerindeki eylemleri, dini retorikle desteklenen bir etnik temizlik projesi olarak görülebilir. Dini, güvenliği, demografik korkuları ve intikamı bir araya getiren bu yaklaşım, çocukların yaşam hakkını dahi tanımayan bir ölüm siyasetinin meşruiyet zeminini kuruyor. 

Hasta ve engelli çocuklara yönelik sistematik şiddet 

İsrail’in çocuklara yönelik soykırımcı politikası, yalnızca öldürmekle sınırlı değil. Özellikle hasta, engelli ve otistik çocuklara yönelik uygulamalar da bu sistematik şiddetin parçası. Batı Şeria’da yaşayan otistik çocuklar, tedaviye erişim noktasında sistematik ayrımcılığa maruz kalıyor. Sınır kapılarında ilaçlar geri çevrilerek tedavi için gerekli yabancı paketler reddediliyor. Bu durum, yalnızca tedavi haklarının ihlali değil, aynı zamanda yaşam haklarının doğrudan gaspıdır. Otizmli ve diğer nöro çeşitliliğe sahip çocuklar, İsrail işgali altında olan bölgelerde hem sağlık hizmetlerinden dışlanmakta hem de eğitime erişimden mahrum bırakılmaktadır. Gelişimleri için gerekli psikolojik ve pedagojik desteğin sağlanamaması, bu çocukları hem sosyal hem de fiziksel izolasyona mahkûm etmektedir. Bu, uluslararası çocuk hakları sözleşmelerinin açık ihlalidir. 

İsrail’in Gazze’de açlığı bir silah olarak kullandığı artık belgelenmiş bir gerçek olarak görülüyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü ve Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından da açıklandığı üzere, İsrail yönetimi sistematik biçimde gıda, su, elektrik ve tıbbi malzeme girişini engelleyerek sivilleri; özellikle de çocukları kitlesel açlığa sürükledi. Bu açlık, yalnızca fiziki bir zayıflatma amacı taşımıyor; aynı zamanda Filistinli toplumu dirençsiz, geleceksiz ve çaresiz hale getirmeyi hedefliyor. UNICEF’e göre Gazze’nin kuzeyinde iki yaş altı çocukların üçte biri akut yetersiz beslenme ile karşı karşıya. Her gün en az 10 çocuk, uygun ortam ve anestezi olmadan ampütasyon operasyonuna maruz kalıyor. Gazze, dünya üzerinde çocuk ampütasyonu oranının en yüksek olduğu bölge haline geldi. Bu durum, yalnızca bir sağlık krizi değil, aynı zamanda geleceği yok etme politikası. Bu çocuklar yalnızca bedensel travma yaşamıyor; zihinsel ve psikolojik travma, bu soykırımın en derin izlerini bırakıyor. WCNSF (Wounded Child, No Surviving Family – Yaralı Çocuk, Hayatta Kalan Ailesi Yok) notu, artık hastanelerde rutin olarak kayda geçiyor. Bu çocuklar yalnızca anne-babasız değil, aynı zamanda kimliksiz, geçmişsiz ve gelecek perspektifinden koparılmış bir şekilde yaşamaya mahkûm bırakılıyor. Dolayısıyla İsrail’in 21. Yüzyılda dünyanın gözü önünde icra ettiği Gazze soykırımının merkezinde açlık ve travma ile yalnızlaştırılan bir çocuk neslinden bahsedilebilir.  

İsrail’in retoriği: Gazze’de çocuk yok 

İsrail, Gazze’deki çocukları “çocuk” olarak tanımıyor. Onları ya Hamas üyesi ya da geleceğin tehdidi olarak kodluyor. Bu söylem, yalnızca askeri stratejiyi değil, aynı zamanda medya ve uluslararası kamuoyundaki meşrulaştırma çabalarını da yönlendiriyor. BBC ve Guardian gibi Batılı yayın organlarının rehine takasları sırasında tutuklu Filistinli çocukları “çocuk” değil, “genç” ya da “18 yaş altı kişiler” şeklinde tanımlaması, bu sistematik söylem inşasının Batı medyasına da sirayet ettiğini gösteriyor. Dahası Hind Receb başta olmak üzere gerek İsrail tarafından öldürülen gerekse tecavüze maruz kalan çocuklar Batı medyasında yer almıyor. İsrail’in resmi sözcülüğünü üstlenmiş Batı medyasında Gazzeli çocuklar yer alsa bile suçlu gösteriliyor veya yetişkin olarak tanımlanıyor. Bu söylem, çocukların insanlık statüsünü ortadan kaldırıyor. Böylece öldürülmeleri artık bir suç değil, bir güvenlik önlemi; yas tutulmaları gereksiz bir ayrıntı haline geliyor. Bu durum, bir soykırımı hem fiilen hem söylemsel olarak tamamlamanın aracıdır. Öte yandan, savaş karşıtı İsrailli gençlerin artan itirazları, bu süreci içeriden sorgulayan seslerin hâlâ var olduğunu gösteriyor. Ella Keidar Greenberg gibi vicdani retçiler, “Gelecekte torunlarım bana ne yaptığımı sorduklarında, direnç gösterdiğimi söylemek istiyorum,” diyerek askere gitmeyi reddediyor. Ancak bu sesler, İsrail devletinin artan militarizmi ve faşizanlaşan toplumsal yapısı içinde marjinalleştiriliyor. 

Sonuç olarak İsrail Gazze’de çocukları öldürerek bir soykırım işliyor. Siyonist rejimin buradaki temel hedefi Filistin’in geleceğini yok etmek, katletmek ve Filistin’in belleğinin sönümlemek. Dolayısıyla İsrail’in Gazze’de çocuklara yönelik yürüttüğü soykırım, yalnızca mevcut kuşağı hedef almıyor; aynı zamanda belleği, geleceği, hayalleri ve aidiyeti de yok etmeye çalışıyor. İsrail’in “yaşayan her çocuk, potansiyel bir düşmandır” anlayışı, soykırımın sadece fiziksel değil, kültürel ve psikolojik yönünü de gözler önüne seriyor. Golda Meir’in “Yaşlılar ölecek, gençler unutacak” sözüne inat, Gazze’de çocuklar hâlâ yaşamaya, hatırlamaya ve direnmeye devam ediyor. Çünkü çocuklar yalnızca hedef değil; aynı zamanda belleği taşıyan, geleceği inşa edebilecek tek canlı tanıklar. Onları hedef alan politikalar, bu yüzden yalnızca bir halkı değil, bir hafızayı ve direniş iradesini yok etmeye yöneliktir. Ve bu nedenle, Gazze’de yaşananlar sadece bir savaş değil, bir çocuk soykırımıdır.  

HABERE YORUM KAT