Siyonistler nasıl bir zihin dünyasına sahip?
Mustafa Armağan, Siyonistlerin nasıl düşündüğünü anlamak için yaptığı bazı alıntılarla Filistinliler söz konusu olduğunda ne kadar vahşileşebildiklerini izah ediyor.
Mustafa Armağan / Yeni Akit
Filistinliyi kafese konulması gereken vahşi hayvan gibi gören İsrail’in katliamına şaşmalı mıyız?
İsrail’in Gazze’de Hamas’ın saldırısını bahane ederek gerçekleştirmekte olduğu insan ve toprak “temizliği” bebek ve çocuklar dahil binlerce masumun kanını dökerek “nihai çözüm”e doğru ilerliyor. Nazilerin 1942 yılında temerküz kamplarındaki Yahudilerin tamamını imha programı olan “nihai çözüm” (Endlösung) bugün Gazze topraklarında uygulamaya konulmuş durumda.
Tabii imha tamam olunca Batı Şeria ve Doğu Kudüs’e gelecek sıra. Sonra da “Büyük İsrail” planı mucibince Ürdün nehrinden Fırat nehrine kadarki bölge hedef tahtasının göbeğine oturtulacak, bizim Kapadokya topraklarına kadar uzanan bir büyük hayalin gerçekleştirilmesine dek sürecektir.
Gazze’de yaşanmakta olan vahşet karşısında eminim siz de benim gibi dehşete düşüyorsunuzdur. Yerle bir ediliyor sokaklar, mahalleler, şehirler... Gazze’nin bir kısmı şimdiden Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombalarının bıraktığı tesiri sergileyen birer insan yapısı çöle dönmüş durumda. Hiç mi acımanız, utanmanız, korkunuz yok? diye dünyanın dört bir köşesinden yükselen feryadlar bir kulağından girip öbüründen çıkıyor İsrail yöneticilerinin. ‘Savaş bu, bu kadar trajedi olacak’, diyorlar kasap soğukkanlılığıyla.
Biz de bu haykırıyoruz bazen içimizden, çoğu zaman dışımızdan:
-Uluslararası hukuk,
-İnsan hakları,
-Savaşın bile bir adabı vardır falan filan.
Bunlar İsrail’in umurunda bile olmuyor farkındaysanız. Her dehşet sahnesini katmerlisini yaşatarak unutturmak Siyonist savaş taktiği. Protestolar, kınamalar, sert çıkışlar: Bunları tınmıyorlar bile.
Ben de sizin gibi ‘Bunlar sonuçta robot değil, insan; bir kalpleri vardır, acımasalar bile utanıp zulmü bırakırlar’ diyordum bir vakitler ama Siyonistlerin yazdığı dehşetengiz satırları okuduktan sonra fikrim değişti. Velhasıl onlar bizim bildiğimiz bir cins değil.
İsrailli Siyonist tarihçi Benny Morris’in 8 Ocak 2004’te İsrail gazetesi Ha’aretz’de çıkan söyleşisinden şu ifadeleri okuduğunuzda eminim ki siz de benimle aynı safa geçeceksiniz. 1948 savaşında Siyonist çeteler tarafından zorla yurtlarından sürülen 711 bin Filistinli için şu kan donduran ifadeyi kullanıyor tarihçi:
“Yumurtayı kırmadan omlet yapamazsınız. Ellerinizi kirletmek zorundasınız.”
Çoluk çocuk yüzbinlerce Filistinlinin felaketi bir İsrailli için yumurta kırmak kadar basit bir işlemmiş. Yumurta kırarken nasıl eliniz bir miktar kirlenirse tarihin bu feci olayında yaşanan da bundan ibarettir.
Dahasını söylüyor Siyonist tarihçi. Mesela şunları:
“700 bin Filistinli sürülmeden bir Yahudi devleti ortaya çıkamazdı. Bu yüzden onları sürmek elzemdi. Bu halkı sürmekten başka seçenek yoktu. Ülkede büyük bir beşinci kol (casuslar) bırakmak mümkün değildi. Büyük Amerikan demokrasisi bile yerlileri imha etmeden kurulamadı. Nihai ve temel olarak iyi olanın, tarihin akışı içinde girişilmiş tatsız ve acımasız eylemleri mazur gösterdiği olaylar vardır.”
Kristof Kolomb’dan sonra yeni kıtaya göç eden Avrupalılar yerlileri/Kızılderilileri nasıl yok ederek Amerika’yı kurduysa bizim de Avrupa’dan göç ettiğimiz bu topraklarda Filistin’in Kızılderililerini imha etmekten başka çaremiz yok demeye getiriyor tarihçi.
Bir bugünkü Gazze halkını Sina’ya sürme operasyonunu düşünün, bir de bunun aslında 1948’de yapılmamış olmasına hayıflanan tarihçinin şu sözlerini:
“Şuna inanıyorum ki, eğer mesele bir kereliğine ve ebediyen çözülmüş olsaydı bu yer daha sakin olacak ve daha az acı çekecekti. (Zamanın İsrail Başbakanı) Ben Gurion kapsamlı bir sürgün gerçekleştirmeli ve bütün ülkeyi temizlemeliydi. Sürgünün yarıda bırakılması bir hataydı.”
Filistinlilerin hasta ve seri katil olduklarını söyleyen Morris onları iyileştirmek zorundayız diyecek ve şu kan donduran sözleri ekleyecektir:
“Filistinliler için kafes gibi bir şey yapılmalı. Bunun korkunç geldiğini biliyorum. Bu gerçekten acımasızca. Ama başka seçenek yok. Orada öyle ya da böyle içeri kapatılması gereken vahşi bir hayvan var.” (Birikim, Ekim 2004)
Kafa bu olunca gözümüzün önünde cereyan eden katliamlara şaşırmak gerekir mi?
HABERE YORUM KAT