1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Siyonistler kendilerinden beklenen vahşeti sergiliyor!
Siyonistler kendilerinden beklenen vahşeti sergiliyor!

Siyonistler kendilerinden beklenen vahşeti sergiliyor!

Taha Kılınç, Siyonistlerin Ramazan ayında beklenen vahşeti sergilediğine dikkat çekerken bundan sonrası için analizlerini dile getiriyor.

08 Nisan 2023 Cumartesi 18:30A+A-

Taha Kılınç / Yeni Şafak

Beklendiği gibi 

Ramazandan hemen önceki Kudüs ziyaretim sırasında, muhteşem bir bahar havası vardı. Şehrin atmosferi öylesine sükûnetli ve latifti ki, köşe başlarında ellerinde otomatik silahlarla dikilen İsrail askerleri de olmasa, adeta işgal sona ermiş zannedilebilirdi. Şam Kapısı, Ramazan’a has ışıklarla donatılmış, satıcılar yerlerini almış, merdivenlerde Kudüslüler geleneksel akşam sohbetlerine çoktan başlamıştı. Ramazan, Kudüs’ü kucaklamaya geliyordu, bütün bu hazırlıklar onu karşılamak içindi. Ancak sohbet ettiğim bütün Kudüslüler, “Bu sakinliğe bakma, İsrail her sene olduğu gibi Ramazan’ı Müslümanlara zehir etmek için yine provokasyon yapacaktır” demeyi de ihmal etmiyordu.

Nitekim beklenen oldu: Mescid-i Aksâ’nın içindeki en önemli bölüm olan Kıble Mescidi’ne gece yarısı postallarla ve silahlarla baskın yapan işgal askerleri, onlarca Filistinli genci coplarla darp etti, 200’den fazlasını da tutukladı. Sabah olduğunda gerilim hâlâ devam ediyordu. Öyle ki Kıble Mescidi’nin önünde namaza duran Filistinlilere saldıran İsrail askerleri, kıyamda duran insanları itekleyerek namazlarını bozdurdu. Böylece, “saldırılara karşılık vermek zorunda kaldıkları” yalanını bizzat kendileri çürüttü.

İsrail, saldırmak için niçin özellikle Ramazan ayını seçiyor?

Bu sorunun birinci cevabı şu: Çünkü Müslümanların böylesine yoğun biçimde Mescid-i Aksâ ve Kudüs’te toplandığı başka bir zaman dilimi yok. Teravih namazları, toplu iftar ve sahurlar, itikaflar, sohbetler, ateşli vaaz ve dersler, buluşmalar… İsrail, 1967’den beri Mescid-i Aksâ ve Kudüs’ün “Müslümanların toplandığı bir çekim merkezi” olmasını engellemeye çalıştığı için, Ramazan ayında işgal kuvvetleri bilhassa alarma geçiyor.

Sorunun ikinci cevabı ise, bir yönüyle Ramazan’dan da bağımsız: İsrail devlet aklı, kendi içindeki siyasî, sosyal ve dinî kamplaşmaları gözden uzak tutmak, hedef şaşırtmak ve Yahudi kamuoyunu “Arap düşmanlığı” ortak paydasında konsolide etmek için, Filistinlileri tahriki bir yöntem olarak kullanıyor. Karşı taraf patlayınca da, “Teröristler, bizim varlığımıza bile karşı” yaygarasıyla, ortalığı ateşe veriyor.

Kudüs, Cenin, Nablus ve diğer şehirlerde İsrail işgaline karşı sergilenen direnişe yakından baktığımızda, mutlaka fark etmemiz gereken bir hakikat var: Filistin içindeki siyasî cephelerden ve bölünmüşlükten tamamen bağımsız, kendi yöntemleriyle kendi kavgalarını vermeye odaklanmış, genç kuşaklar geliyor. Hamas veya Fetih’in politik ajandalarına tabi olmayan, her iki kampa da asker yazılmayı reddeden, dinamik ve “kontrol edilemez” bir kuşak bu. İşgalin yaşattığı acılarla pişmiş, senelerdir nice trajediye birinci elden şahitlik etmiş, kendisine dikte edilen reçetelere karnı yok, İsrail’i çok iyi tanıyan ve zaaf noktalarını tespit ederek oralara yoğunlaşan bir kuşak…

İşgal sona ermeden, yaşanan mahrumiyetler ve ihlaller ortadan kaldırılmadan, insanlara reva görülen zulümler bitmeden, Filistinli gençlerin öfkesi de durulmayacaktır. Tutuklamak, darp etmek, işkence yapmak, hapsetmek ve hatta öldürmek çözüm olmayacaktır. Dolayısıyla, medya dilinin en yaygın sorularından birini (“Olaylar tırmanmaya devam eder mi?”) rahatlıkla “Bu şartlar devam ettiği sürece, evet” şeklinde cevaplayabiliriz.

Tabii burada, Hamas ve Fetih’in alması gereken dersler de bulunuyor. Hamas, uzun yıllar devam eden gerilimlerin ardından, Filistin Kurtuluş Örgütü ve Fetih’in İsrail’e karşı sürdürdüğü mücadelenin cılızlığına bir tepki olarak, 1987’deki Birinci İntifada sırasında doğmuştu. O zamana kadar “esamileri” okunmayan Filistinli gençler, İsrail işgalinin karşısına öylesine güçlü bir şekilde çıkmıştı ki, İsrail yönetimi normalde “terörist başı” olarak gördüğü Yâser Arafat ve arkadaşlarıyla masaya oturmak ve böylece Hamas’ı devre dışı bırakmaya girişmek durumunda kalmıştı. Filistin’de, tıpkı 1987’ye giden süreçteki gibi bir “taban kayması” gözlemleniyor. Hamas ve Fetih,

bunun ne kadar farkındadır, bilinmez.

Bir de, Mescid-i Aksâ’ya düzenlenen gece baskınından sonra, İsrail ordusunun medyaya servis ettiği görüntülerle dünyanın gözüne sokulan “Filistinlilerden ele geçirilen saldırı aletleri” meselesi var. Birkaç havai fişek, köşeye yığılmış taşlar ve sopalar... Bu konuyu, İsrail istihbaratının on yıllardır kullandığı özel bir yöntem çerçevesinde ele almak istiyorum. Nasipse, Çarşamba günü tam bu noktadan devam edelim.

HABERE YORUM KAT

1 Yorum