Siyonist vahşetin hamisi: Emperyalizm
Ahmet Varol, siyonistlerin Gazze'de bir seneyi süredir soykırımı devam ettirebilmesindeki en büyük suç ortağının, çeşitli sıfatlarla kendini maskeleyen "Küresel Emperyalizm" olduğunu söylüyor.
Ahmet Varol/Yeni Akit
Siyonist vahşet emperyalizmin gerçek yüzüdür!
Küresel emperyalizm, “uluslararası kamuoyu” kavramını kendini ve bütün insani değerlere aykırı uygulamalarını meşrulaştırmak amacıyla çok sık kullanıyor. Aslında bu kavram çağdaş emperyalizmin gerçek yüzünü kapatmak amacıyla kullanılan bir maskedir. Ama çağdaş emperyalizmin maskelenmemiş yüzünü siyonist katillerin Filistin topraklarındaki vahşi uygulamalarından görebiliriz.
Siyonist katiller Gazze’de ve Filistin’in genelinde bütün bu vahşi uygulamaları, katliamları, yıkımları, insanları aç bırakarak öldürme, birkaç günlük yahut birkaç haftalık veya birkaç aylık bebekleri donarak ölmeye mahkum etme işini kendini “uluslararası kamuoyu” olarak tanımlayan küresel emperyalizmin onayıyla yapabilmektedir. Bazı uluslararası kuruluşların tepkileri, itirazları ve siyonist katiller aleyhine “uluslararası yargı” olarak nitelendirilen kurumlarda davalar açılabilmesi küresel emperyalizmin katil siyonistlerin söz konusu vahşi uygulamalarına itiraz ettikleri anlamına gelmez. O yüzden çağdaş emperyalizmin gerçek yüzünü görebilmemiz için “uluslararası kamuoyu” maskesini kaldırıp altındaki uluslararası siyonizm vahşetini görmemiz gerekir.
Eğer bu kavramla dünya halkları ve ulusları kastediliyorsa bu tüm dünya halklarına büyük bir haksızlık ve iftira sayılır. Çünkü düşünce ve gelenekleri farklı olsa da az çok vicdan sahibi insanlar böylesine korkunç bir vahşete onay vermez. Ama bu halkların tavırları ve tercihleri uluslararası çaptaki tavırlara ve politikalara yansıtılamamaktadır.
İşin gerçeğinde bugün, sadece yerel dikta rejimlerinin hüküm sürdüğü ülkelerde değil küresel çapta bir diktatörlük var. Halkların tavırları ve tercihleri küresel sistemin politikalarına ve tercihlerine yansıtılamıyor. Çünkü halklar büyük çapta aciz bırakılmıştır ve uluslararası politikayı yönlendiren tavır ve tercihleri kuvvet belirlemektedir. İşte bu kuvveti ellerinde bulunduranlar da yaptıklarını meşrulaştırmak için “uluslararası kamuoyu” kavramını etkin bir şekilde kullanmaya çalışıyorlar.
Küresel emperyalizmin dünya genelinde kurmuş olduğu dikta rejiminin, insani değerlerden ve ilkelerden tamamen soyutlanmış boyutunu da en başta bugün Filistin topraklarını kan gölüne çeviren siyonist işgal rejimi temsil etmektedir.
Küresel emperyalizmin verdiği destekten cesaret alan, sağladığı yardımlarla da varlığını sürdürmeye devam eden siyonist vahşet geçtiğimiz günlerde Gazze’nin kuzey kesiminde faaliyetlerini sürdürebilen tek hastane durumundaki Kemal Advan Hastanesi’ne yoğun saldırılar düzenledi ve buradaki sağlık hizmetlerini de tamamen durdurdu. Böylece Gazze’nin Kuzey vilayetinde sağlık hizmeti verebilen kurumların tümü devreden çıkarılmış oldu. Bölgeye sağlık elemanlarının, sivil savunma ekiplerinin ve tıbbi malzemelerin girmesine hiçbir şekilde izin verilmediğinden bu bölgede saldırılara maruz kalanlara ehil kişiler vasıtasıyla ve teknik araçlar kullanılarak yardımda bulunulması da mümkün olmamaktadır.
Hastanenin başhekimi ve müdürü Dr. Hüsam Ebu Safiyye işgalcilerin kuşatmalarının devam ettiği günlerde dünya kamuoyuna çağrılarda bulunmuş ve ciddi bir tehditle karşı karşıya olduklarını dile getirmişti. Ama hizmet verdiği kuruma ve şahsına yönelen tehlikeye rağmen yine de görevini terk etmedi ve bütün zorluklara göğüs gererek, hatta mesaisini azami düzeye çıkarmak suretiyle hizmet etmeye devam etti. Bu gibi insanlar insanlığın ortak vicdanının temsilcileri ve kahramanlarıdır. Netanyahu gibi canavarlar ve destekçileri nasıl çağdaş dünyanın yüz karası ise, Ebu Safiyye gibi doktorlar da insani değerlere sahip çıkma duyarlılığı gösterenlerin yüz akı olarak tarihe geçmesi gereken kimselerdir.
Siyonist katiller daha sonra hastaneyi tamamen ele geçirerek Dr. Hüsam Ebu Safiyye’yi de esir aldılar. Başta esir aldıklarını inkar ettiler. Ama daha sonra insan hakları kurumlarının baskıları karşısında itiraf etmek zorunda kaldılar. Ne var ki insan hakları aktivistleriyle ve hukukçularla görüşmesine izin verilmedi.
HABERE YORUM KAT