1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Siyonist rejimin yargılanması ne anlama geliyor?
Siyonist rejimin yargılanması ne anlama geliyor?

Siyonist rejimin yargılanması ne anlama geliyor?

Ahmet Varol, UCM'de devam eden davanın işgal rejimine karşı mücadelede yeni bir safha olabileceğini ancak yöneticisi Müslüman ülkelerin bu konuda eksik kaldığını ifade ediyor.

13 Ocak 2024 Cumartesi 12:00A+A-

Ahmet Varol / Yeni Akit

Siyonist soykırımın yargılanması

Siyonist işgal rejiminin Gazze’de 7 Ekim 2023’te başlattığı soykırım yarın 100 gününü tamamlamış olacak. İşgalci siyonistler bölgeye yönelik saldırılarını başlattıkları tarihten bu yana, savaş hukukuna ve ahlakına tümüyle aykırı bütün yöntemlere başvurdular. Bunları ayrıntılarıyla konuşmamıza gerek yok çünkü sürekli konuşuluyor ve herkes biliyor.

İşgal rejiminin zulüm ve vahşette bu derece aşırı gitmesine rağmen, gönüllü birtakım protestolar, tepkiler ve işgal rejimine destek veren iktisadi kurumlardan bazılarının ürünlerinin boykot edilmesi gibi vicdani tepkiler dışında söze gelir bir şey yapılmadı. Bu tepkiler de sivil halkın desteklediği ve sivil toplum kuruluşlarının organize ettiği tepkilerdi. Yönetimlerin tepkileri genellikle “kınama” düzeyinde kaldı.

Neticede en cesaretli çıkışı daha önce de diplomatik alanda işgal rejimine karşı önemli girişimlerde bulunan Güney Afrika Cumhuriyeti yaptı ve siyonist işgal rejiminin “soykırım” suçlamasıyla yargılanması için Hollanda’nın Lahey kentinde faaliyet yürüten Uluslararası Adalet Divanı’nda dava açtı.

Aslında böyle bir yargılama talebinin şimdiye kadar İslam coğrafyasındaki ülkelerden biri tarafından çoktan dile getirilmiş ve davanın da açılmış olması gerekirdi. Fakat ne yazık ki küresel emperyalizmin baskılarına kafa tutma cesareti gösteremeyen bu ülkelere Güney Afrika Cumhuriyeti’nin önemli bir ders verdiğini itiraf etmek zorundayız.

Bu arada her ikisi de Hollanda’nın Lahey şehrinde faaliyet yürüten ve her ikisi de BM’nin yan kuruluşları niteliğinde olan Uluslararası Ceza Mahkemesi ile Uluslararası Adalet Divanı’nın farklı kurumlar olduğunu belirtelim. Uluslararası Adalet Divanı’nda BM üyesi devletler taraf oluyor. Uluslararası Ceza Mahkemesi de uluslararası hukukun sahasına giren savaş suçları ve soykırım suçları gibi muhtelif suçlarla ilgili davalara bakmakla birlikte bu mahkemede bireysel suçlar aleyhine dava açılabiliyor.

Öncelikle, BM’ye bağlı bu iki kurumun şimdiye kadar uluslararası platformda adaleti hakim kılma, hukukun mantığına uygun tarafsız bir yargılama yapma ve suçları adaletin ilkelerine göre ortaya çıkarıp suçlulara hak ettikleri cezaları tam olarak verme konusunda yeterince güven verici olamadıklarını belirtmekte yarar görüyoruz.

Ama söz konusu kurumların adaletin ilkelerine yeterince bağlı kalmamaları ve küresel emperyalizmin siyasi baskılarından uzak bir yargılama yapma imkanından yoksun olmaları, zulüm rejimlerinin ve zulüm uygulamalarına başvuran yöneticilerin yargılanması ve mahkum edilmesi konusunda uluslararası yargının tümüyle ihmal edilmesine mazeret oluşturmaz. Bu açıdan siyonist işgal rejiminin soykırım suçundan yargılanması için Güney Afrika’nın yaptığı girişim gayet yerinde ve takdir edilmesi gereken bir girişimdir.

İslam ülkeleri böyle bir girişimde bulunmaktan çekinmiş olsalar da yargılama sürecinde Güney Afrika’nın çabalarına tam destek vermeleri ve siyonist işgal rejiminin soykırım uygulamalarını delillendirmede ona yardımcı olmaları, aynı zamanda davaya kamuoyu desteğinin siyonist işgal rejimi tarafında duranların üzerinde bir baskı aracı olarak değerlendirilmesi için fırsatları değerlendirmeleri gerekir.

Güney Afrika temsilcisi davayla ilgili gerekçelerini ileri sürerken, 7 Ekim’deki saldırının İsrail’in işlediği insanlık suçlarına gerekçe teşkil etmeyeceğine vurgu yaparken, onun Filistin halkına yönelik soykırım faaliyetlerinin, ayrımcı politikalarının ve zulüm uygulamalarının 7 Ekim 2023’te başlamadığına, kuruluş tarihi olan 1948’den bu yana sürekli devam ettiğine dikkat çekti.

Küresel emperyalizmin başını çeken ABD bu davada işgal rejimini rahatlatmak ve haklı çıkarmak için yine yalan ve çarpıtmalara başvuruyor. Dışişleri Bakanı Blinken’in son Ortadoğu gezisi sırasında bu konuyla ilgili yaptığı açıklamalarda öne sürdüğü iddialar da bu türdendir. ABD yöneticileri bu türden açıklamalarla her zaman olduğu gibi uluslararası yargı mekanizması üzerinde baskı oluşturmaya çalışıyor.

HABERE YORUM KAT