Siyasi başarının iki kriteri
Demokrasilerde partilerin siyasi başarısını tayin eden faktör, "sayısal destek" ile "toplumsal destek"in aynı yüksek çizgide seyretmesidir. Başarısızlığın kriteri de tersidir.
2002 seçimlerinde AKP yüzde 34 oy aldı, bir ay sonra toplumsal desteği yüzde 50'ye çıkmıştı. 2007 seçimlerinde oy oranı yüzde 47 idi, toplumsal desteği ise yüzde 60. 2002 seçimlerinden sonra seçmenin yarısı AKP'nin arkasındaydı, oy vermediği halde yüzde 15 "İyi ki AKP kazandı, sağdan ve soldan hayır yok, bir de bu insanları deneyelim." diyordu.
2007'de ise 27 Nisan e-muhtırası, 367 ve Abdullah Gül'e karşı takınılan tavır dolayısıyla AKP'nin gerçek oyu yüzde 30-35 arasında iken, yüzde 47'ye çıktı, ama yine bu partiye oy vermeyen yüzde 15'lik bir seçmen kitle "Bu kadarı da olmaz, askerler artık işe karışmasın, Abdullah Gül niçin cumhurbaşkanı olmasın ki" diyordu. Bunun somut göstergesi referandumda ortaya çıktı.
Bu iki tarih (2002 ve 2007) AKP'nin altın çağıydı. Bugün yüzde 38 oy almış bulunuyor. Bu rakamsal olarak AKP'yi birinci parti yapmaya yetiyor. Ama asıl başarı 2002 ve 2007'de olduğu gibi sayısal desteğin toplumsal destekle pekiştirilmesidir. Bugün AKP'nin toplumsal desteği yüzde 25'ler civarında seyrediyor. Aradaki fark, verilmiş kredilerin vadesinin uzatılması, yeni seçeneklerin beklenmesi ve 29 Mart yerel seçimlerinde AKP'nin arkasına takılmış bulunan CHP ve SP'nin hızlarını ne kadar arttıracağıyla ilgili.
Bu, AKP'nin toplumsal olarak erime sürecine girdiğini gösteren önemli bir durumdur. Her zaman sayısal desteğin hakiki başarı sayılamayacağını, iş yapmaya yetmeyeceğini bilmek lazım. Toplumsal destekten yoksun sayısal destek ya ödünçtür veya verilmiş bir haraçtır. AKP'nin bugün sahip olduğu sayısal destek ödünçtür. Toplumun bazı durumlarda yöneticilere "haraç" verdiği olmuştur. 1982 Anayasası'na ve 12 Eylül darbesinin muktedir generali Kenan Evren'in cumhurbaşkanlığına verilmiş olan sayısal destek bu türden bir örnektir. Referandumda her 10 insandan 9'u 'evet' oyu kullandı, ama paradoksal olarak 'evet' kullananların zihninde hakikatte 'hayır' vardı. Hatta herkes referandum için anlamlı tevriyeler yaparak "hayırlı olsun" diyordu. Yani aslında toplumun 1982 Anayasası'na ve Kenan Evren'e olan desteği yüzde 10'lar civarındaydı; her 10 insandan 9'u bir an önce Kenan Evren ve darbeciler yönetimden gitsin ve siviller gelip yeni ve sivil bir anayasa yapsın diye 12 Eylül rejimine haraç ödediler.
AKP'nin toplumsal desteğinin sayısal desteğinin hayli gerisinde olduğunu gösteren önemli bir kriter, 29 Mart seçimlerinde ülkenin genelinde gözlenen gönülsüzlüktü. Seçmenin yarısı AKP dahil mevcut partilerden umutsuzdur. KONDA'nın araştırmasında "Türkiye'nin sorunları sürer gider" diyenler yüzde 26; "bu sorunları hiçbir parti çözmez" diyenler yüzde 23.
İki sene sonra genel seçim var. Temmuz 2011'de AKP, başarılı olmak istiyorsa, bugünden "toplumsal desteği" niçin kaybettiğini araştırmakla işe başlamalıdır. "29 Mart'ta başarı kazandık" diyenler kendilerini aldatıyorlar. Yüzde 38'lik sayısal destek, kredinin vadesinin uzatılması ve rakiplerin hâlâ başarısız oluşlarıyla ilgilidir. Kimsenin kuşkusu olmasın, bu kafada devam edilecek olsa, sayısal başarı da azalacak. Mesela köklü reformlar yapılmaması durumunda AKP'nin İstanbul ve Ankara'da kazandığı son seçimdir bu. Adana, Van, Siirt, Şanlıurfa, Antalya, Manisa, Balıkesir, Yalova gibi illerin kaybedilmiş olması tek bir sebebe indirgenemez. Sivas ve Diyarbakır'ı da işin içine katarak trendin kendisinde genel ve derinden işleyen bir düşüş söz konusudur.
Başarısızlığın birkaç sebebi sayılabilir. Bunlardan biri, AKP liderliği ve kurmaylarının eleştirilere karşı gösterdikleri tahammülsüzlük, kendilerini eleştirel söyleme kapatmaları; eleştirenleri ötekileştirmeleri ve cezalandırmalarıdır.
Diğer bir sebep "merkez" kavramı konusunda içine düştükleri sosyopolitik yanlışlıktır. Çarşamba günü bu konuyu ele almaya çalışacağım.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT