Siyasette Sertlik ve Esneklik Ayarı Bozulursa
Ne magazin haberciliğinin her gün ürettiği “Berfu’yu bir de makyajsız görün” türü sahte rüzgârlarına kapılmaya niyetimiz olur ne de Hadise’nin bilmem kaçıncı sevgilisini memnun etmek için karıştırdığı haltları öğrenmek gibi bir merakımız. “Rüyalarımızı yönetmek mümkün mü?” gibi haberlerle tavlanacak kadar saf, “7 Mayıs Dolunay’ından burçlar nasıl etkileniyor?” türü saçmalıkların peşine düşecek kadar da ahmak değiliz elhamdülillah. Fakat işin tuhafı ve beteri uyuşturucu gibi yıkıcı etkileri olan magazin sağanağından kurtulup ciddi haberlere ulaşmak hiç de kolay değil.
Corona salgını dolayısıyla pek çok diplomatik veya ekonomik krizin sonuçlarından daha ağır olabilecek türde bir sağlık kriziyle karşı karşıyayız. Çin ve Rusya’dan Avrupa ve Amerika’ya değin küresel hegemonya peşindeki emperyal devletler dahi güvenli liman şeklinde nitelenemeyecek kadar büyük riskler içeriyor. Corona istatistiklerinin takibi borsa hisselerinin takiplerinden daha sıkı ve daha yaygın durumda.
Bütün dünya kontrollü bir biçimde hayatı normalleştirmenin arayışları içerisinde ve bütün ülkeler birbirini kolluyor. Türkiye de 11 Mayıs’tan itibaren bazı işletmelerin açılmasını, gelişmelere göre yeni adımların atılması için hesaplar yapıyor. Normalleşme takvimi yerinde mi, erken mi birlikte göreceğiz. Ancak AVM ve futbol liglerinin açılışı için ilan edilen tarihler haklı olarak endişeleri ve eleştirileri yoğunlaştırıyor.
Güçlü Siyaset Provokasyona Gelmez
Türkiye’de askeri darbe söylem ve tehditlerinin konjonktüre göre güçlü veya zayıf ama muhakkak her zaman bir karşılığı vardır. Bununla beraber öncelikle tatmin edici düzeyde şu sorunun cevabını aramalıyız: Acaba son günlerde ima ile tehdit, temenni ile tehdit arasında salınan yeni bir darbe gündemiyle mi karşı karşıyayız? Eğer ima, temenni veya tehdit mahiyetinde bir darbe hedefi ve örgütlenmesi şüphesi güçlüyse hiç gecikmeksizin Hükümetiyle, mahkemesiyle, polisiyle harekete geçilir ve bu işin parçası olanlar için tutuklama dâhil bütün tedbirler devreye sokulur derhal. Fakat süreci kronolojik olarak takip ederek ve kimin ne dediğini bağlamından koparmadan analiz ederek Türkiye’de yeni bir darbe sürecine start verilip verilmediğini öngörmek en kolay ve sağlıklı olanı.
CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel’in işaret fişeği olarak nitelenen “Saray rejiminin, saray düzeninin sonu geliyor” çıkışını yaptığı konuşmasında neler söyledi? Esas olarak Özgür Özel’in her zamanki hırçın ve kavgacı üslubuyla üzerinde durduğu konu Prof. Dr. Ahmet Yaramış’ın Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Türk Tarih Kurumu Başkanlığı’na atanmasıydı. Saçmalığa bakın ki Özel bu atamayı “Atatürk’ün kemiklerini sızlatmak üzere” yapıldığını iddia edecek kadar saçmalıyordu. Görebildiğim kadarıyla “Atatürk’e husumet”ten başlayıp liyakatsizliğe vardırdığı, hangi memur ve bürokratları koltuklarından edeceklerini ilan ettiği konuşma lüzumsuz ajitasyon ve amatörce provokasyonlar daha ileriye gidecek bir düzeyde değil. Enteresan ama Türk Tarih Kurumu Başkanlığı’na atanan Ahmet Yaramış’ın Ensar Vakfı bünyesinde çeşitli görevler almış olmasından öteye söyleyebileceği hiçbir cümle somut kuramadı CHP Grup Başkanvekili.
Hukuk ve siyasal sistem açısından “saray rejiminin ve saray düzeninin sonu geliyor” türü kışkırtıcı sloganların arkasında gayrı meşru ve silahlı bir örgütlenme olup olmadığı belirleyicidir. Küfür ve hakaret olmadıktan sonra siyasal mücadelede muhalefetin tanım, tasvir, benzetme veya kıyasları tehdit kategorisine sokup mahkemelere sevk ederek değil karşı siyasal söylemlerle tasfiye etmek hem topluma güven telkin eder hem de devletin kuşatıcılığını güçlendirir. “Saray rejimi veya düzeni” ifadelerini ciddiye alıp darbe tehdidi şeklinde köpürtmek yerine Kemalist bağnazlığı ifşa etmek daha makul ve faydalı olurdu.
Tabii CHP’yle Atatürkçülük yarışına girince, Anıtkabir merkezli törenlere sarılmayı marifet belleyince, Kemalist söylem ve sembollerden, bürokratik oligarşinin artığı kimi yolsuzlukla, kimi işkence ve faili meçhul cinayetlerle kimi de açıkça darbecilikle özdeşleşmiş kadrolardan medet umunca özgüven ve cesaret sarsılıyor, mantık ve ufuk da kararıyor. Çünkü toparlayıcı ve farklılıklara tahammül eden siyaset tarzı terk edilip kurucu kadrolar ya pasizifize edilmiş ya da tasfiye.
Gündem Belirleme İradesi Muhalefete mi Kaydı?
Hiç ama hiç normal görülmüyor. Koskoca bir ülkenin gündemi CHP İstanbul İl Başkanı’nın sosyal medya paylaşımlarına göre şekillenebilir mi? Canan Kaftancıoğlu istediği kadar Marksist birikim ve tecrübeye sahip olsun, istediği kadar ajitasyon ve provokasyon yeteneğiyle donanmış olsun nasıl olur da siyasetin en baskın karakterlerinden biri olarak gündemi belirler, şekillendirir ve istikamet verir. Hiç mi kimseye tuhaf gelmiyor? Bırakın muhalif partilerin il başkanlarını toplum neredeyse iktidarın il başkanlarını tanımıyor, takip etmiyorken Canan Kaftancıoğlu’yla yatıp kalkan bir Türkiye görüntüsü oluşturmak için CHP dışındaki partiler bile seferber olmuş durumda.
Hükümet’in geleceğine dair yaptığı bir TV konuşmasında Canan Kaftancıoğlu’nun sarf ettiği “… önümüzdeki süreçte bir erken seçimle ya da başka bir şekilde …” cümlesinde hazırlanmakta olan bir darbenin hikayesini okumak kolay değil. Bu Türkiye’deki Kemalist-sol örgüt ve odakların ihtilalci ve darbe-sever karakterlerini bilmediğimiz, kirli sicillerini unuttuğumuz anlamına gelmez elbette. CHP ve yedeğindeki Kemalist-sol’un halka güvenip dayandığına, hukuka ve seçimlere asla gölge düşürmeyeceğine kanaat getirmek pek de kolay değil. Lakin bunlara rağmen muhalefet temsilcilerinin çoğunlukla hırçın ve kavgacı, yalan ve manipülasyonla örülü beyanatlarını darbe tehdidi olarak tanımlamak, siyaset sahnesinde ve medyada abartılı tepkiler vermek doğru da değil faydalı da değil.
Tehdit veya tehlike içeren konularda yapılan mübalağa orta ve uzun vadede kesinlikle iktidara hizmet etmez. Gerilim trendi yükseldikçe toplum komplo teorileriyle daha kolay manipüle edilir, siyasete güven kaybı yaşar. Corona’yla beraber yaşanan iktisadi sarsıntı kontrolü zor bir biçimde büyüdü. Dolar ve altın karşısında liranın değer kaybı, geçim zorlukları, artan işsizlik siyasette makul ve yapıcı bir esnemeyi mecbur kılıyor. Amigolar ve troller saçma sapan gerilim ve düşmanlıklardan beslense bile ülke ve toplumun zarara sürüklenmesine müsaade edilmemeli.
*
(Yazar Yeni Akit’teki köşesinde yayımlanan bu yazısını Haksöz-Haber için genişletmiştir)
YAZIYA YORUM KAT