Siyasette 'ahlak dışı' olanın inşası
Machiavelli’nin Prens isimli eseri modern siyasal ilişkilerin başucu kitabı olma hüviyetine sahip.
Abdurrahman Güner / HAKSÖZ HABER
Siyasette ahlak dışı olanın inşası: Prens
İnsanın manevi nitelikleri, huy, seciye olarak ifade edilen ahlak, irade sahibi olarak yaratılmış varlıkların eylemde bulunma kapasitesiyle ilişkili olarak ele alınabilir. Ahlak oldukça insani bir mesele. İşin özünde yaratılışımız gereği hiçbir eylemimiz ahlaki olanın dışında var olamıyor. Zira bizzat eylemde bulunan biz olduğumuz için fiil kendiliğinden ahlakilik vasfına erişiyor.
İmam Maturidi'nin insan kapasitesinin ahlaki olanı kavrayacak güçte yaratılmış olduğunu vurgulaması, insan ile alakalı meselelerde ahlakın merkezi yerini anlamak için oldukça önemli. İncelemenin isminde yer alan ‘ahlak dışı olan’ şey, aslında dejenere olmuş, ifsat edilmiş bir düzlemde var olabilecek bir şeydir. Özünde ahlak dışı denilen şey tamamen gayri insanidir. Bu yönüyle ahlakilik fıtri olana da işaret etmektedir.
Müslümanlar açısından tartışma doğrudan ‘bizimle’ alakalı meselelerden çıkmıyor. İslami kaynaklar açısından ahlakın tarifinin kolay olduğunu vurgulayan Taha Abdurrahman, Yunan, Fars, Hint düşüncelerinin ahlak tasavvurumuz üzerindeki etkisi sebebiyle kavramı layıkıyla kavramanın güçleştiğini belirtiyor.1
Az evvel değinildiği şekilde Müslümanlar açısından bu kadar merkezi olan bir meselenin zaman içinde nasıl merkezilik vasfını yitirdiği sorusuna gündelik tartışmalardan bile yanıtlar bulmak mümkündür. Gündelik tartışmaların odak noktasını ise şüphesiz siyaset oluşturuyor. Günümüzde hakim siyasi düşüncenin kurucu metinlerinden birisi olan Niccolo Machiavelli’nin Prens kitabı bu açıdan incelenebilir.
‘Amaç, aracı haklı kılar!’
Aslında devletin tarihi iktidarın da tarihini oluşturuyor. Devlet düşüncesi hükmetmeyi, güç olmayı da beraberinde getirmekte. Burada yönetim işini düzenleyen işlevsellik üzerine kurulu ilişkilerden öte bir durum söz konusu. Devlet denilince vergi toplamak, bir takım idari işleri yürütmek veya temizlik, sağlık hizmetleri sunmak vb. işlerin anlaşılması çok naif bir yaklaşım olacaktır.
Bunun da ötesinde devlet, modernleşme ile birlikte ise inşa edilen ulus devlet ile çok daha ‘dehşetli’ bir şey haline geldi. Her şeyin belirleyici ölçüsü olarak kendini gören devlet inanılması güç bir tahakküme ulaştı. Bir bakıma biz artık insanlık tarihi açısından oldukça yeni olan bu ‘ulus-devlet gerçeklik evreninde’ yaşıyoruz. İnsanlık tarihi için yeni olması kimseyi şaşırtmamalı. 200 senelik bir geçmişe sahip olan ulus devletin sanki insanlık ile kaim bir şeymiş gibi algılanması oldukça düşündürücüdür.
Burada da tarihin yeniden inşa edildiği, anlamlandırıldığı bir süreç söz konusu. İşin özünde oldukça suni/yapay bir şeyle karşı karşıyayız. Ancak kurgusal gerçeklik tahakkümünü öylesine güçlü bir şekilde inşa ediyor ki –haşa- ezeli ve ebedi bir güçle muhatap olduğumuz algısı kendiliğinden oluşuyor.
İşin özünde insanların kendi başlarına hayata böylesine müdahale eden yasalar çıkartabilmeleri dahi ürkütücü bir fikir. İnsanın kendinden müteşekkil bir varlık gibi hayatın ve dünyanın işleyişi hakkında böylesine söz sahibi konuma yükselmesi bugün yaşamakta olduğumuz vahim halin sebepleri arasında öncelikli bir yere sahiptir.
Yönetme/iktidar olma isteğinin yalnızca modernleşme ile izah edilemeyeceği açık. Ancak az evvel ifade edilmeye çalışıldığı gibi artık hükmetmek kadim zamanlardaki karşılığından çok daha fazlası anlamına geliyor. Lâyüs'el bir makam olarak iktidar bu sebeple her şeyi ve herkesi dönüştürebiliyor. Sathi politik tartışmaların ötesinde bu durum ahiret merkezli bir hayat tasavvurunu yerle yeksan ederek dünyevileşme olarak ifade edilen problemi ortaya çıkartıyor.
İnsanın hükmetme arzusunu anlamak için modern siyaset felsefesinin en temel metinlerinden Prens isimli esere bakmak oldukça önemli veriler sunabilir. Okurken insanın ağzını açık bırakacak netlikte ifade edilen bazı hususlar günümüz 'ulusal' ve 'uluslararası' ilişkilerinin inşa edici düşünce kodlarını da gözler önüne seriyor.
İlerleyen günlerde daha etraflıca ele almadan önce kısa bir giriş yapmak gerekirse; en temelde Machiavelli ahlak konusunu çok temel bir kırılmaya uğratarak ele almaktadır. Kitapta çok sık kullanılan, Yunan felsefesinin de en önemli kavramlarından virtu yani erdem ‘etik’ ile ilişkili bir konu olarak ele alınmaz. Virtu/Erdem siyasi iradeyi elde tutmak için ne yapmak gerekiyorsa onu yapmaktır. Bu yüzden Machiavelli’nin siyaset teorisi her şeyden önce reel olan ile ideal olanın ayrımı üzerine kurulmaktadır. Bundan sonra ise gereklilik planında idare-i maslahat için her şey yapılabilir hale gelmektedir. Machiavelli ile anılan ‘amaç, aracı haklı kılar’ sözü eserde doğrudan yer almasa da onun yaklaşımını özetler cinstendir.
Bu bağlam üzerinden değerlendirildiğinde Machiavelli’nin yaptığı işin boyutu da daha rahat anlaşılacaktır. Hıristiyanlığın ölüm sonrası yaşam veya yaratıcı isteğine uygun eylem merkezli ahlak görüşü artık terk edilerek ahlak pragmatik bir bakış açısıyla ‘faydaya-çıkara’ indirgenmiştir denilebilir. Aynı şekilde Antik Yunan’ın mutluluk veya haz merkezli ahlak anlayışı da terk edilmiştir. Artık yeni/modern bir durumla karşı karşıyayızdır…
[1] Bilgi Ahlaktan Ayrıldığında, Taha Abdurrahman, Pınar Yayınları, s. 91
HABERE YORUM KAT