Siyaset ve Toplum Psikolojik Harpten Neden Korunamıyor?
Hiçbir fırsat kazaya bırakılmadığı gibi zaman ayarlı provokasyonlar konusunda sıkı bir ekip tarafından stratejik planlar yapıldığını da söylemeliyiz. Siyaset ve toplumun en açık olduğu tehdit hala psikolojik harp tehdididir. Siyaset ve toplum onca tecrübeye ve yaşanan badireye rağmen ağır aksak arkadan gidiyor. Bir belayı savuşturamadan yenisini buluyor kucağında. Tam yalan yanlış, iftira çarpıtma filan konusunda ortaya deliller izahlar koymaya çalışırken bir başka operasyonun muhatabı olarak bir gerilimden diğer gerilime savrulup duruyor.
Siyaset ve toplumun muvazenesi bozucu operasyonlardan sonuncusu İran’da düşen özel bir uçağın içindeki 11 genç kızın ölümüyle start aldı. Birleşik Arap Emirlikleri’nden Türkiye’ye dönerken Tahran’ın güneyinde düşen uçakta 2’si pilot, 1’i hostes, 8’i yolcu 11 kişi hayatını kaybetti. Uçağın düşmesine ilişkin haberlerle neredeyse eş zamanlı olarak kimlerin hangi değer ve çevreleri temsilen yaptığı halen meçhul olan yorumlar üzerinden “çirkin yorumlar karşısında tepki göster Türkiye” kampanyası Hürriyet’in manşetinden start aldı. (Hürriyet/Kelebek’ten yaklaşık bir saat sonra aynı vurgu ve resimler Habertürk’te de yayınlandı, diğer medya kuruluşları iktibas ederek süreci takip etti)
Göstere Göstere Kurulan Tuzak
Hürriyet’in “çirkin yorumları lanetleme yarışına soktuğu ünlüler” ise “ne kadar kötü, nefret kusmak için fırsat kollayan hatta insanlığımızdan utandıracak kadar çürümüş bir topluma dönüştüğümüzü” son derece kaygılı ifadelerle lanetlediler tabii ki. Yeşim Salkım’dan Sunay Akın ve Can Yılmaz’a, Hande Doğandemir’den Cem Davran ve Erhan Çelik’e “el ele kirlenen sevgisiz bir toplumun insan hayatına ve evlat acısına kin ve nefret kusarak nasıl acınası bir hale düştüğümüze” dair son derece kesin ve keskin tespitler kamuoyuna ilan ediliyordu. Fakat bu kesin ve keskin tespitlere kaynaklık eden sosyal medya hesaplarına dair hiçbir işaret olmadığı gibi gerçekliği ve yaygınlığı üzerine en küçük bir şüphe dahi belirtilmiyordu. Açık ve net olarak toplumun hızlı bir biçimde insanlıktan nasipsiz kindar bir nesle dönüştüğü, dönüştürüldüğü ifade ediliyordu!
Toplum epeyce sorunlar yaşıyor, kronikleşen kimi sapmalara duçar oluyor. Ancak külliyen hızlı ve amansız bir çürüme bataklığına doğru savruluyor tezi yaşadığımız gerçeklerle uyumlu mu? Ahmet Hakan’ın midesi bulanarak sorduğu “insanlığa veda, müptezelliğe merhaba partisi” mi kuşatmış durumda Türkiye toplumu? Benzer bir biçimde Ertuğrul Özkök’ün “ölen kızlar başı örtülü muhafazakâr ailelerin kızları olsaydı” kıyası üzerinden bütün bir toplumu kendi kendini insanlık testine tabi tutmaya davet ettiği kadar barbarlık korosunun hakim olduğu bir yıkıcı iklimde mi yaşıyoruz.
Müphem ve meçhul trollerin estirdiği nefret ikliminden siyasetiyle toplumuyla muhafazakâr-dindar çevreler sorumlu tutuluyor, seküler-laik değerlerin aşındırılmasıyla felakete yelken açan Türkiye tablosu için yüksek düzeyli alarmlar veriliyordu. Haber Türk’ten Sevilay Yılman ise öfkeden nevri dönmüş bir halde şöyle feryat ediyordu: “Nasıl bir ülkede yaşıyoruz Allah’ım! Nasıl bu hale geldik? Haberiniz olsun… Biz biz değiliz artık!” Hanımefendinin öfkesi çok yüksek ama hakkaniyeti, objektivitesi, makuliyeti ise sıfırın altında seyrediyor maalesef. Üstelik kime, kimlere ait olduğunu bilemediğimiz provokatif yorumları yazan profilleri inceleyerek nefret suçunu ve suçluları üreten görüşlerden birini de hemen tespit edivermiş: “Müslüman-muhafazakâr, dindar profiller”.
Provokasyon ve Sahipleri Meçhul Değil
Ertuğrul Özkök ertesi gün “Birileri bizi provoke ediyor olabilir mi?” sorusunu sorduğunda, artık iş işten çoktan geçmiş, psikolojik harbin hedef kitlesinde açılan yaraya derin bir bıçak darbesi daha vurulmuştu. Çünkü trollere karşı “ortak bir vicdan cephesi” çağrısı yaparken dahi özür filan değil küçük de olsa bir pişmanlık alameti göstermek bir yana muhafazakâr-dindar kesimi suçlayarak hizaya çekmeye devam ediyordu.
Bütün bunlar çok kısa bir süre içerisinde ve büyük gürültüler, yıkımlar oluşturarak olup biterken siyaset ve toplum tribünlerden izliyordu gelişmeleri. Oysa birbirine karşı nefret ve düşmanlıkla kışkırtma üzere kurgulanan bu şeytani propagandanın ilk ve öncelikli hedefi toplum ve siyasetti. Nefret üreten, çürümeyi hızlandıran, öfke ve hıncı yaygın bir davranış modeline dönüştüren, sınıfsal veya ideolojik intikam gerekçeleriyle toplumu çökertip kaosa sürükleyen muhafazakâr-dindar siyaset ve toplum imajı oluşturma yolunda bir mesafe daha kat edildi.
“Propaganda tekrardan ibarettir” ilkesi yine yürürlükte. Psikolojik harbin temel prensibi “düşman saflarda savunma kompleksini oluşturma”yı öncelemektir. AK Parti kadroları ve tabanı ideolojik ve siyasal olarak psikolojik harbin tekerrür eden söylem ve tuzaklarına karşı yeterli bir donanıma sahip değil ne yazık ki. Mesele sadece siyasal tavır noktasında ortaya konulacak iradeden ibaret değil. Psikolojik olarak özgüvenini kaybeden, sürekli medya üzerinden gündeme taşınan söylemlere göre kendi değerleri ve toplumuyla hesaplaşmaya girişen bir tutum yaygınlaşıyor. Özeleştiriye açık, hatalarıyla yüzleşen, makul ve yapıcı bir tarzı benimsemek ileri bir olgunluk göstergesidir elbette. Fakat dikte edilen stile usulca uyum sağlamaya uğraşan, savunma psikolojisiyle hesap vermeye ve kendini ispat etmeye hazır bir duruş başka bir şeydir.
İktisadi ve siyasi açıdan kazanırken kültürüyle kimliğiyle psikolojik olarak kaybettiren bir sürecin mahkûmu ve mağduru olmamak üzere özgüvenle hareket etmek gerekiyor. Çünkü ölen çocuklarının cenazelerine henüz ulaşamamış ailelerin acılarını dahi şeytani kurgularının parçası yapan barbarca bir tezgâh işliyor. İnsanların acılarına ortak olur gibi onların acıları üzerinden koydukları yıkıcı hedeflere doğru sinsice ilerleyen bir dizi terminatörle mücadele ettiğimiz asla unutmayalım.
Yeni Akit
YAZIYA YORUM KAT