Sivas'ta Mümin Kadın Semineri Yapıldı
Sivas Özgür-Der'de Hülya Şekerci'nin sunumuyla 'Toplumsal Hayatta Mümin Kadın' seminer yapıldı.
“Mümin Kadın” kitabının yazarı, Özgür-Der kurucu başkanı Sosyolog Hülya Şekerci Amasya programından sonra Sivas’ta “Toplumsal Hayatta Mümin Kadın” konulu bir seminer verdi. Yazar programa, Kur’an-Hayat Ekseninde “Mümin Kadın” kitabının da giriş kısmında yer alan 3/194-195 ayetlerini okuyarak başladı. Öncelikle aslolanın kadın veya erkek olmak değil Müslüman olmak olduğunu belirterek altını çizdi.
Geçmişten günümüze kadının konumundan, kadınların genellikle gücü elinde bulunduranlar tarafından ezildiğini bu durumun risalet öncesi Arap toplumunda da benzer olduğunu yaygın bir uygulama olmasa dahi kız çocuklarının diri diri toprağa gömüldüğü, onlardan birine kız çocuğu olduğu haberi verildiğinde yüzlerinin karardığını Kur’an’ın bize bildirdiğini ifade etti. Şekerci, toplumda güçlü kadın formlarının da olduğunu fakat daha çok kadınların toplumdaki bu aşağılanmış, güçsüz bırakılmış konumlarının onların İslam’ın ilk dönemlerinde vahye olumlu cevap vermelerinde etkili olduğunu belirtti. Hatta bazı kadınlar eşlerinden, babalarından ve erkek kardeşlerinden daha önce İslam’a girdiğini belirterek, erkekler gibi inançlarının getirdiği zorluklara maruz kaldıkları vurgulandı.
Yazar, Rasulullah’ın kadınların İslami hayatta yer almaları için ciddi teşviklerinin olduğunu örneklerle anlattı. Uygun elbisesi olmadığı için mescide gelemeyeceğini bildiren kadınlara, fazla elbisesi olan kadınlardan elbise tedarik ederek mescide gelmelerini tembihlemiştir. Ayrıca kadınların mescide rahatça girebilmeleri için Mescid-i Nebevi’ye ayrı bir kapı yaptırıldığının rivayet edilmesi mescide gelen kadınların azımsanamayacak kadar çok olduğuna da işaret olduğu belirtildi. Yine hicretin ikinci senesinde gerçekleşen kıble değişimi esnasında mescittekilerin yüzde kırkının kadın olduğunun tespit edildiğini bildiren Şekerci, bu teşvikin nedeni kadınların dolaylı yollardan değil bizzat kendisinden İslam’ı öğrenmeleri için olduğu ifade edildi. Ayrıca kadınların sosyal hayata katılımlarını teşvik için olduğu zira ilk dönem İslam toplumunun mescitleri, sadece namaz kılınan bir ibadet mekânı değil; toplumsal ve siyasi sorunların konuşulduğu, bilgilenme süreçlerinin gerçekleştiği bir sosyal mekân işlevi gördüğü de yazar tarafından vurgulandı.
Hülya Şekerci konuşmasının devamında özetle şunlardan bahsetti:
Batı toplumlarına 19.yy da gelen seçim hakkının vahiyle kadınlara verildiğini dile getiren yazar devamında şunları söyledi. Rabbimiz elçisine kendisine gelen kadınların biatlarını almasını emretmiş (Mümtehine, 60/12) böylelikle kadınlarda erkekler gibi Rasul’e biat etmişlerdir. Allah’a ortak koşulması ile başlayan ayette dikkat çeken nokta; neslin temiz bir şekilde devamı için kadınlara düşen görevler sıralandıktan sonraki vurgudur. Bu vurgu kadınlardan “maruf olan işlerde” Rasul’e karşı gelmemeleri hususunda biat alınmasıdır. Yani Allah muhatap peygamber bile olsa itaati, maruf olan işlerle sınırlamaktadır. Elbette Rasulullah maruf olmayan bir şey emretmeyecektir. Zira Rasul insanları her zaman vahyin aydınlığına çağıran bir elçidir. Buna rağmen bu vurgu ile müminler ve yöneticiler arasında bir ilke ortaya konmuştur. Biat, bir nevi seçme ve yönetimi belirleme anlamına gelen siyasi bir kavramdır. M.7.yy da kadınların da siyasi alt yapıyı oluşturan biate konu edinilmesi geleneksel perspektifi oldukça sarsıcıdır. Maalesef bu ayetin klasik tefsirlerdeki yorumunda, kadının siyasi aktör oluşuna değil de Rasul’e biatini nasıl yaptığına yoğunlaşılarak fıkhi boyutu üzerine durulmuş ayetin can alıcı noktasının gözlerden kaçmasına sebep olunmuştur.
Kadınlarla ilgili ayetlere parçacı yaklaşıldığını, Kur’an’da kadının konumu ile ilgili tartışmaların genellikle bazı ayetler temel alınarak değerlendirildiğini ilgili diğer ayetlerin merkeze alınan ayetlerin gölgesinde kaldığını belirtti. Örnek olarak Nisa Suresi’nin 34.ayetinde geçen “kavvam” kelimesinin aile hukuku bağlamında erkeğe artı bir sorumluluk ve buna bağlı olarak bir yetki verilmesi anlamlarından koparılarak kadını ontolojik olarak değersizleştiren bir hiyerarşinin temellendirilmesinde kullanıldığın bu ve benzeri ayetlere parçacı yaklaşımların sonucunda erkeğin üstünlüğü sonucuna ulaşıldığını dile getirdi. Devamında Hucurat Suresi’nin 13. ayetini okuyarak Allah katında üstünlüğün takvada olduğunu belirti. Doğuştan getirilen özelliklerin üstünlük sebebi olarak görülmesinin cahillik olduğunu, farklılıkların birbirine tahakküm ve üstünlük değil tanışma gerekçesi olduğunda sözlerine ekledi.
Daha sonra kendisine tesettürle ilgili sorulan soruların daha çok fıkhi olduğunu, bununla ilgili bir fıkıh geliştirmekle beraber neden örtünüyoruz sorusunu daha öncelikli olduğunu belirtti. Ahzab Suresi 59.Ayette örtünmenin hikmetinin açıklandığını ve mümin kadının dışarı çıktığında ev içinde giydiği kıyafetten farklı bir giysi ile örtünmesinin emredildiğinin, nedeninin ise tanınmak ve rahatsız edilip incitilmemek olduğunu belirtti. Burada ki tanınmak; sıradan, basit bir ayrışmayı, farklılaşmayı değil bir kimliğe, dünya görüşüne sahip olmayı ifade eder. Mümin kadın örtüsüyle sözel bir açıklamaya gerek kalmadan İslami kimliğini ibraz eder. Son olarak geçtiğimiz günlerde yıldönümünü olan 28 Şubat’ın da İslami kimliğin bir parçası olan başörtüsüne savaş açarak aslında İslam’a savaş açtığını ve o günlere göre daha rahat olan bu ortamın Müslümanlar tarafından iyi değerlendirilmesi gerektiğini belirtti. Bayanların yoğun ilgi gösterdiği, beylerin ikinci katta etkinliği takip ettiği program katılımcıların sorularının cevaplandırılmasıyla sona erdi.
Haksöz-Haber - Nurşen Çakmak Kaya
HABERE YORUM KAT