1. HABERLER

  2. ETKİNLİK-EYLEM

  3. Sivas’ta Mısır Darbesini Protesto ve Madımak Çağrısı
Sivas’ta Mısır Darbesini Protesto ve Madımak Çağrısı

Sivas’ta Mısır Darbesini Protesto ve Madımak Çağrısı

Mısır’da Muhammed Mursi ve İhvan’a karşı Sisi cuntası tarafından gerçekleştirilen 3 Temmuz darbesi, dün Türkiye’nin diğer birçok ili gibi Sivas’ta da protesto edildi.

04 Temmuz 2014 Cuma 16:26A+A-

HAKSÖZ-HABER

Özgür-Der’in çağrısıyla saat 13:30’da Kent Meydanında toplanan Müslümanlar, burada bir basın açıklaması yaparak Sisi cuntasını telin ettiler.

Doğu Türkistan, Suriye direnişi, Irak’taki halk direnişi ve son olarak Sivas mahkumlarının serbest bırakılması için sloganlar atıldı. “Madımak olayları aydınlatılsın. Sivas mahkumları serbest bırakılsın!”, “Musa’nın asasıyla titresin sehpalar, ne Mursiler biter ne Esma’lar” yazılı pankartların taşındığı eylemde Özgür-Der Sivas Temsilciliği adına  Sinan CERAN basın açıklaması metnini okudu.

Açıklamada Sisi cuntası lanetlenirken İhvan ve tüm Mısır halkının darbeye topyekün direnişi selamlandı.

Ayrıca Sivas olayları hakkında geniş bilgiler verilerek Sivas Davası ile mağdur edilenlerin mağduriyetinin giderilmesi çağrısında bulunuldu.

sivas-misir-sisi-darbesini-protesto-sivas-olaylari-ve-sivas-davasi01.jpg

sivas-misir-sisi-darbesini-protesto-sivas-olaylari-ve-sivas-davasi02.jpg

sivas-misir-sisi-darbesini-protesto-sivas-olaylari-ve-sivas-davasi04.jpg

sivas-misir-sisi-darbesini-protesto-sivas-olaylari-ve-sivas-davasi05.jpg

sivas-misir-sisi-darbesini-protesto-sivas-olaylari-ve-sivas-davasi07.jpg

BASIN AÇIKLAMASI:

SON SÖZÜ İŞBİRLİKÇİ ZALİMLER DEĞİL, İZZETLE DİRENENLER SÖYLEYECEK!

Ey inananlar, sabredin, direnin. Savaşa hazırlıklı, uyanık bulunun ve Allah'tan korkun ki, başarıya eresiniz.”  (Âl-i İmran, 3/200)

Ramazan ayını idrak ettiğimiz şu günlerde İslam dünyası yine kan ve gözyaşına boğulmuş durumda. Zulmü telin eden ve iyiliği, adaleti emreden ibadetlerimizden olan oruçlarımızla şahitlik yapabilmek için burada toplandık.

Doğu Türkistan’da öğretmen, öğrenci ve memur Müslüman kardeşlerimize yine oruç yasağı getirildi. Filistin’de Hamas ve el-Fetih’in uzlaşı hükümetini kurmasından rahatsız olan İşgalci İsrail, üç gencin kaçırılmasını bahane ederek, Gazze’yi bombaladı, şehit düşenler yanında 500’den fazla Filistinliyi gözaltına aldı ve zindanlarda esir binlerce kardeşimize yenilerini ekledi.

Orta Afrika’da Batı’nın gözü önünde Hristiyan örgütlerin cinayetleri, cami yakmaları, talan etmeleri devam ediyor. Pakistan’da, Bangladeş’te, Afganistan’da idamlar, bombalamalar devam diyor.

Irak’ta Maliki despotizmine karşı Müslüman kardeşlerimiz ayağa kalktılar. Ancak medya ve İslamofobikler, Irak’ta gerçekleşen hadiseleri Işid üzerinden vererek propaganda ile İslam’ı ve direnişleri karalamaya çalışıyorlar.

Suriye’de eli kanlı Esed ve ortakları İran ve Rusya; 4. yılına girdiğimiz savaşta masum insanların üzerlerine varil bombalarını yağdırmaya devam ediyorlar.

Ve Mısır,

25 Ocak 2011’de diktatör Mübarek’in devrilmesi ile sonuçlanan devrim, 03 Temmuz 2013 günü Mısır ordusunun yaptığı darbe ile kesintiye uğradı. Onlarca yıl aradan sonra ilk defa Mısır halkının özgür oyları ile seçtiği Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi despotça görevden uzaklaştırılıp, Müslüman Kardeşler cemaatinin önde gelen birçok üyesi gözaltına alındı ve hukuksuz bir şekilde yargılanarak idam cezasına çaptırıldı.

Tıpkı dün Gezi Parkı eylemleri vesilesi ile ülkeyi kaosa sürükleyip hükümeti iş yapamaz duruma düşürerek iktidardan uzaklaştırmaya, boğmaya çalıştıkları Türkiye örneği gibi. Gezi parkı üzerinden darbe çığırtkanlığı yapanlara selam çakan katil Esed, İsrail, ABD ve AB; Mısır’daki askeri darbeyi timsah gözyaşları arasında Suud ve Körfez Emirlikleri ile beraber selamlıyorlar.  

Bugünde yüzlerce kişiye çok kısa bir zamanda yargılayarak idam cezası veren Mısır mahkemesi de insanlık tarihinin utanç sayfalarında çoktan yerini aldı. Ve tüm dünyaya İslami harekete karşı düşmanlık yürüten güçlerin ne kadar hukuksuz, ne kadar vicdansız ve vahşi olabildiklerini bir kere daha ispatladı.

Biz bunları yeni tanımıyoruz. Kimse şaşırmasın, kimse bu kadarı da olmaz demesin?

Darbenin hukuku budur!

Sokaklarda canlı yayınlarda yüzlerce insanı katleden, slogan atanların üstüne kurşun yağdıran, cezaevi aracında 37 insanı boğanların, işkencecilerin hukuku budur!  

Sorunun Mursi ya da İhvan değil; insanlığımız, adalet duygumuz, vicdanımız olduğunu kavramamız gerek!

Ne mutlu ki, dün kurşunlara, katliamlara rağmen susmayan, sinmeyen kardeşlerimiz bugün de idamlar, hukuksuzluklar karşısında sinmiyor, geri adım atmıyor, bilakis mücadelelerini sürdürüyorlar.

Bizler Sisi gibi zalimleri, Beşşar gibi kasapları, Maliki gibi despotları, Suud ya da İran gibi işbirlikçileri ve tüm bu katil diktatörlüklerin patronluğunu yapan ABD’sini, Rusya’sını lanetlemeyi sürdüreceğiz.

Mısır’da gerçekleşen darbe ve vesayet özlemlerinin Tunus, Yemen, Suriye, Libya ve Türkiye’yi de sarmasına izin vermemeli, bu doğrultuda duyarlı tüm kesimlerin özellikle bugünlerde aktif bir şekilde tavır alması ve Müslüman Kardeşleri ile dayanışması gerektiğini belirtmek istiyoruz.

Tevhidi ilkelerimizle adaleti tesis etmek ve özgürlüğün kapılarını açmak için mücadelemiz devam edecektir. Mısır’daki darbe Mısır’la sınırlı değil. İslami Hareketi bitirmeye yönelik küresel bir plandı.

Bu çaba emperyalistlerin desteğiyle her yerde. Suriye’de, Irak’ta Libya’da karşımızda.

Halkların kendi iradesini ellerine alma çabaları zalimlerce bir cezalandırmaya, bedel ödetme kampanyasına dönüştürülüyor.

Mısır’da halka dönüp İslam’ı mı istediniz, alın size darbe dediler!

Suriye’de özgürlük isteyenlere varil bombaları yağdırıyorlar.

Libya’da kardeşlerine sahip çıkanları, darbeci generallerle tasfiye etmeye çalışıyorlar.

Ve Irak, mademki işgal projesine karşı direniyorsunuz, alın size ölüm ve yıkım diyorlar!

Ama zalimlerin bir hesabı varsa Allah’ın da bir hesabı var. Ve o hesap görücülerin en iyisidir.

Her yerde direniş var, ümmet direniyor.

Ne Mısır halkı sustu, ne Suriyeliler yıldı, ne Libya vazgeçti. Ve Irak’ta emperyalistleri sarsan bir direniş ortaya çıktı.

Mezhepçi Amerikan uşağı Maliki karşı çıkışları IŞİD terörü diye yaftalıyor. Oysa Irak’ta sorun IŞİD değil, Maliki zulmüdür. ABD den Rusya’ya tüm işgalciler birlikte, kol kola. İran ve Suriye Irak’ta katliamlara ortak oluyorlar. İsrail endişeli. Bu manzara öğretici değil mi kardeşler?

İradesine sahip çıkan Müslüman halkların karşı karşıya kaldığı zulmü özetlemiyor mu?

Bu dünyanın adaletsizliği, zalimliği açık. İşte 3 İsrailli için ayağa kalkan dünya Filistinli gencin katledilmesine nasıl da sessiz! Oysa İsrailliler işgalci idiler. Filistinli genç ise masum! BMGK İsraillilerin kaçırılmasını kınamış. Aynı BMGK kendi kararlarının tam 55 yıldır çiğnenmesi karşısında ne yapıyor? Bu topraklar işgal altında değil mi?

Mısır’da en son içlerinde bir Avusturalya ve bir Kanada vatandaşı da bulunan 3 gazeteci için verilen hapis cezalarını Batılı güçler kınadılar, korkunç olarak nitelediler. Bu ne ikiyüzlülük. İdam kararları karşısında bile bu tepkileri görmedik. Ve belirtelim ki, siz daha korkunçsunuz! Bu darbe suçunun ortaklarısınız! Katliamların sessiz destekçisisiniz!

Müslümanlar olarak kendi irademize sahip çıkmak, kardeşlerimizle dayanışmamızı artırmak, gücümüzü azaltacak ayrılıklardan, çekişmelerden kaçınmak zorundayız.

Müdahil avukatlardan birinin “15.000 sanıktan yalnızca 125’i yakalanabildi” şeklindeki hezeyanları, malum kesimin içinde yaşattığı tarihi kin, nefret ve intikam duygularının hangi seviyede olduğunu ortaya koyarken; tartışma, otelin içinde ya da dışında her iki taraftan da mağdur olan insanlar açısından değil, tam da derin çeteler/Ergenekon hattının arzu ettiği minvalde gündemleştirildi. Tıpkı geçmişte olduğu gibi.

Asıl “İnsanlığa Karşı Suç” Katillerin Gerçekte Kim Olduğunu Hiç Merak Etmemektir!

Bugün, tartışılmaktan en fazla kaçınılan nokta, Hz. Peygambere ve müminlerin annelerine hakaretler yağdıran Salman Rüşdi’nin “Şeytan Ayetleri” kitabını Aydınlık gazetesinde yayınlamaya başlayan ve İstanbul başta olmak üzere, çeşitli illerde protestolara maruz kalan Aziz Nesin’in Sivas’ın merkezine alınan Pir Sultan Abdal Şenlikleri’ne neden bu dönemde davet edildiği meselesi gelmektedir.

Star TV’de ağzından kaçırdığı “mum söndü” kelimesi yüzünden kendisine hayatı dar edilen program yöneticisi Güner Ümit olayını hatırlayanlar, geniş halk kesimlerinin dini değerlerini alaya almayı hayat felsefesi edinmiş, İslam düşmanlığıyla malul Aziz Nesin ve avanesinin icraatlarının Müslümanlar nezdinde o dönem yarattığı etkiyi anlamakta zorlanmayacaklardır.

Madımak otelinin önüne Aziz Nesin’i protesto için gelen kitlenin, bu değerlere sahip çıkmaktan başka hangi amacı olabilirdi? Protestocuların Aziz Nesin’in oteli ve şehri terk etmesini istemelerinden daha doğal ne olabilirdi? Ancak olaylar öyle bir safhaya taşındı ki, sonuçta Madımak ve Başbağlar’da 33’er kişi ölürken (37 kişinin 4’ü mezkûr kesimden değildi ve Başbağlar’da bilinçli olarak 33 kişinin intikamı alındı); olaylarla hiç ilgisi olmayan 33 kişi de önce 17’şer yıl, ardından 28 Şubat darbesiyle birlikte idam cezalarına çarptırıldı, onlarca kişi de çeşitli cezalardan mahkumiyet aldı. Bugün, gerek şehir dışından gelen derin çeteci gerçek failler, gerekse o dönem olayların çığırından çıkmasına sebebiyet veren devlet ricali halen ellerini kollarını sallaya sallaya dolaşmakta; Sivas davası mağduru yüzden fazla kişi ve İslami kesimler bu davaların yeniden görülmesini talep ederken, vaveylalar kopartan mezkur Sol-Alevi-Kemalist kesim ise, gerçek faillerin ortaya çıkarılmasını talep etmektense, Aziz Nesin ve Doğu Perinçek ekibinin miras bıraktığı nefret tohumlarının etrafa daha da saçılması mücadelesi gütmekteler. Davayı adeta, bugünkü AKP karşıtlıklarına, içlerinde yıllar yılı taşıdıkları tarihi Sünni nefretinin yeniden alevlendirilmesine, İslam düşmanlıklarının önce tüm Sivas halkını kapsar biçimde, ardından mümkünse bütün Türkiye sathına yayılması aşamasına taşıma gayretlerindeler.

Dersim’leri Sorgulamaktan Kaçanlar Gerçek Katilleri Gizlemeye Çalışanlardır   

Bir diğer konu ise, Sivas’ta yaşananları ısrarla bir mezhep çatışması olarak lanse edip, Cumhuriyet tarihi boyunca etnik ve mezhebi çatışmaların halklar arasında bile isteye değil, devlet eliyle gerçekleştirildiğinin üzerini örtme çabasıdır. Bundaki en önemli saik de kendilerini sosyalizan kimliklerle öne çıkartsalar da, aslında bu kesimlerin özünü kirleten Kemalist aydınlanmacı ideallerden bir türlü kurtulamamış olmalarıdır. Bu yüzden de, sanki tarihte hiç Dersim’ler yaşanmamış gibi, yıllarca birlikte yaşam sürdükleri Sünni kesimleri, Çorum, Maraş başta olmak üzere, Sivas’ta da toplu halde suçlama, jenosid potansiyelini içinde barındıran bir kesim gibi gösterme cihetine gitmekteler.

Temel Karamollaoğlu ile birlikte katıldığı tv programında Ali Balkız’ın Sivas halkıyla ilgili ifade ettiği “Biz zaten onyıllardır Sivas’lılarla kardeşçe, barış içinde yaşıyorduk” mealindeki sözlerinin ardından, “Peki ne oldu da bu halkın bir bölümü o otelin önüne gelip protesto gösterisi yapma ihtiyacı duydu? Madem Sivaslılarla barış içinde yaşıyorduk, neden o halkın dini değerlerine hakaretler yağdırılmasına göz yumup teşne olduk?” sorusunu 21 yıldır sormamış olması bir yana, Vali’yi, araba ve perdeleri tutuşturanları ve askeri erkanı es geçip sadece kimliği malum Belediye başkanı Temel Karamollaoğlu’nu merkezi bir konuma oturtması da, işte bu şuur altı ve ideolojik tercihler meselesiyle yakından ilintili idi. Gerçekte hesaplaşılması gerekenler, çaycı, berber çırakları, hukuksuzca evlerinden dükkanlarından alınan insanlar mıdır yoksa o gün hiçbir şeye müdahale etmeyen, aksine gelişmelerin önünü açan valilik makamı, polis, istihbarat ve askeri güçler, yani topyekün devletin kendisi midir? Ali Balkız gibilerin temsil ettiği vicdani(!) misyonun takipçilerinin gerçek, planlı bir katliam olan Başbağlar’ı, hadi konu etmeyi geçtik, niçin gerçekleştiğini bile merak etmeyişleri manidar değil midir! Başbağlar’ı da geçtik, Sivas davasında yargılananların yangından değil de “anayasal düzeni cebren değiştirme” yani “cumhuriyeti yıkma” suçlamasıyla 141/1’den mahkeme önüne çıkarılmaları niçin hiç merak konusu edilmemektedir? Olsa olsa kendilerini devletin ve temsil ettiği misyonun gölgesinde konumlandırmış olanlar bu meraksızlığa(!) düçar olabilirler.

Eğer söz konusu olay AK Parti iktidarı döneminde gerçekleşseydi yeri göğü inletecek ve devlet ricalindeki sorumluların bulunması için bütün bir istihbarat ve yargı sistemini topa tutacak olanların bu konuda 21 yıldır soru sormaktan kaçınmaları ne ile açıklanabilir? Şundan emin olabiliriz ki, eğer failler zinciri bugünkü Ergenekonculara kadar uzanabilseydi, tıpkı Danıştay davasında Cumhuriyet gazetesinin takındığı tavrın aynısına bu kesim de bürünecekti! Çünkü Kemalist sistemin mezkur kesim üzerinde oluşturduğu korku atmosferi, onları Kemalist sistemle yüzleşme ve hesaplaşma konusunda frenlemekten öte, saf tutmaya itebilmekte! Ama korku duvarları yüzünden iftira, karalama, tenkil, tedip ve taktillerle düzenin 100 yıldır düşman ilan ettiği kesimlerin gerektiğinde değerlerine saldırmaktan ve bu kesimler içinden daha fazla kurban istemekten başka bir rol üretmeleri mümkün olmamakta. Sivas olayları öncesi-sonrasında ve Sivas davası sürecinde de bu linç edebiyatından, adaletsizlik ve hukuksuzluklardan başkasına maalesef şahit olamadık.

Vicdanlı, Ahlaklı Aleviler, 28 Şubatçı İdeolojik-Darbeci Kesimlerden Beri Olmalı

Elbette sözümüz bütün alevi toplumuna ve bu ülkede hakikaten Dersim’den bu yana rejimin mağduriyetlerine maruz kalmış, bunun bilincinde olan kesimlere değil. Kendisini Kemalizmin ve darbeciliğin zincirlerinden koparamamış, hatta gönüllü bir ilişki içerisine girmiş olanlara. Aleviliği sol-Kemalist reflekslerine etnik payanda kılanlara.

İşte bu yüzden Sivas’taki ölümler için “içleri yanan” aynı kesimlerin, Ergenekon sanıkları için de “ah vah” etmeleri hiç de şaşırtıcı gelmiyor. Sivas davalarında hukukun ve temel insan haklarının ayaklar altına alınmasına ses çıkarmayıp bilakis yangına körükle gidenlerin, Ergenekon sanıkları hakkındaki iddianameleri ve tutukluluk sürelerini yıllardır mahkeme koridorlarını aşındırarak konu etmeleri hiç de tesadüf değil. Çünkü konu ne vicdan, ne hukuk, ne “iç yanması” ne de insanlık! Varsa yoksa köhnemiş bir bürokratik oligarşiyi, korkularına payanda yaparak ayakta tutmak. Sivas davası ise, bunun için bulunmaz Hint kumaşı!

Sivas Davası Yeniden Görülmeli, Mağduriyetler Giderilmeli Gerçek Failler Yargı Önüne Çıkartılmalıdır!

Bu davalar boyunca, yukarıdaki ifadelerle suçlanan mağdurların genel ifadelerle “gösteri yürüyüşüne katılma…”; “şu şu sloganları atma…” dışında hiçbir somut suçlama yüzlerine karşı yapılamamıştır.

Böyle olmasından başka, Meclis zabıtlarına da yansıdığı şekilde otelde bulunanların göstericilere ateş açmaları ve bunun sonucunda yaşanan ölümler hiçbir şekilde soruşturma kapsamına alınmamıştır. 

İlginçtir ki, Başbağlar sanıkları tespit edilip yakalanıp serbest bırakılmış ve sırra kadem basmışlarken, Sivas yangının sorumluları hiçbir zaman yakalanamamış, fail adı altında yüzden fazla kişi 21 yıldır mağdur edilmiştir.

Bazı maktuller kuşunla öldürüldüğü halde, olayların üzeri örtülüp provokasyon yapanların cezalandırılması engellenmiştir.

Sivas davasında sivil halktan tanıklar, otel sahibi, dönemin Sivas Valisi, İl Jandarma Komutanı halen dinlenmiş değil ve haklarında adil bir yargılama da bugüne dek yapılamamıştır.

Rıza Zelyut’tan, kendisinin Sivas’a gelmemesini telkin eden dönemin Sivas Emniyet Müdürü Doğukan Öner’e, Fikri Sağlar’dan Seyfi Oktay ve dönemin DGM Savcılarına kadar bu davanın boyutları genişletilerek iz sürülmeli, olaylarla ilgili şahısların 28 Şubat sürecindeki rollerine kadar sorgulamalar uzatılmalıdır.

İhmal ve kasıtlara ilişkin bütün isim ve olay listelerini uzatmak mümkün. Ancak burada öncelikli olan husus, Sivas davası mahkumlarına yapılan hukuksuzluk ve mağduriyetlerin bir an önce giderilmesinin gerekliliğidir. Zira bu zulüm devletin ve halihazırdaki hukuk sisteminin üzerinde bir kara leke olarak yaşatılmaya devam etmektedir. Mağdur ailelerinin yaşadıkları ise cabası.

Öte yandan, Madımak’ta her kesimden insanın acılarını gerçek manada dindirilmesi isteniyorsa bu, daha fazla mahkum, daha çok ceza, daha fazla intikam duyguları körüklenerek değil, İslam düşmanlığını rejim yandaşlığıyla besleyip büyütenlerin propagandalarından sıyrılıp gerçek faillere odaklanarak olur. Bu failler ise, dönemin devlet ricalinin içerisinde ve derinlerinde olanlardan başkası değildir!

Eğer bu davanın hakkıyla yeniden görülmesi gerektiğine kani olmaz; 1993 örtülü darbesinin olaylarının araştırılmasını talep etmez; 28 Şubatçıların ve Ergenekoncuların yargılanmasına engel olmaya çalışır, yani ne tür bir ülkede yaşamak istediğimize karar vermezsek; içi boş “barış”, “sevgi” sözcüklerinin ardından gelen “kan revan” edebiyatı ve bundan nemalananların fitneleri hiçbir zaman tükenmez!

Acıyı birlikte yaşayanlar, Sivas’a gerçek manada ve dayanışma içerisinde sahip çıkarlarsa, yeni Sivas’lar için cesaret toplamaya çalışanlar tasını tarağını toplayıp kaçacak ülke ararlar. Hıristiyanı-Müslümanlıyla farklı kesimlerden Mısır halkının meydanlardaki dayanışma örnekleri ve Suriye halkının Müslümanı-Hıristiyanı-Kürdü-Arabı-Nusayrisiyle köhnemiş ideolojiler ve onların müntesiplerine karşı olan direnişi bu konuda bize ders olmalı!

Unutulmamalıdır ki bizler başarıyı ve taltifi sahte ilahlardan değil yalnızca Allah’tan bekleyen Müslümanlarız. Zillete boyun eğene yazıklar olsun! İzzete talip olanlara bin selam olsun!  

SİVAS ÖZGÜR-DER TEMSİLCİLİĞİ

***

MISIR DARBESİNİ PROTESTO SONRASI YAPILAN DUA

Rabbimiz!

Her şeyin yaratanı, yaşatanı, sahibi ancak sensin. Her şeyin kendisine muhtaç olduğu, hiç kimseye muhtaç olmayan, sınırsız kudret ve yücelik sahibi hamid olan sadece sensin. Her şeyi gören, her şeye şahit olan, her şeyi hesap günü için kaydeden sensin ancak.

Rabbimiz!

Bu meydanda, senin huzurunda ve şahitliğin altında, sırf Rabbimiz Allah'tır dedikleri ve İslami bir yönetim için mücadele ettikleri için küresel küfür güçleri ve yerli işbirlikçileri tarafından askeri darbe ile yönetimden uzaklaştırılan, katliamlara ve zulümlere uğratılan Mısır Müslümanlarına olan desteğimizi bir kez daha ortaya koymak, mazlumların ve sadece senin rızan için senin yolunda mücadele edenlerin safında olduğumuzu bir kez daha ilan etmek için toplandık.

Rabbimiz!

Mısırda, Suriye’de, Filistin’de, Kafkasya’da, Doğu Türkistan’da, Arakanda ve dünyanın dört bir yanında sırf Rabbimiz Allah'tır dedikleri için, bu yolda mücadele ettikleri için zulme uğratılan, katledilen, işkence edilen, yurtlarından sürülen tüm mü'minlere ve mücahidlere mücadelelerinin sonuna kadar dayanabilecekleri sabır nasip et.

Rabbimiz!

Irakta sırf sünni oldukları için İran ve kuklası Maliki hükümetince gördükleri eziyet, zulüm ve katliamlara dayanamayarak kıyam eden kardeşlerimize yardım eyle. Tüm İslam beldelerinde ve Irak’ta, Müslüman halkların hiçbir mezhebi yada ırki farklılığı öncelemeksizin, sadece İslam ve Ümmet paydasında kardeşçe yaşayabilecekleri imkanlara kavuşmalarını nasip eyle.

Rabbimiz!

Uğrunda cihat edenlere, yurtlarından sürülenlere ve çıkmak zorunda kalanlara, işkence ve eziyete uğratılanlara, şehit edilenlere ecirlerini eksiksiz ver. Onların senin dinini yaşama ve yaşatma uğrundaki bu şahitliklerini ve şehitliklerini kabul buyur ve bereketlendir.

Rabbimiz!

Bizleri her daim Müslümanların, İslam ümmetinin, senin yolunda mücadele edenlerin, mazlumların ve mağdurların yanında ve safında, her daim razı olacağın saflarda kıl. Bizleri onların yar ve yardımcısı, destekçisi kıl. İslam düşmanlarının, hainlerin; ırkını, devletini, mezhebini, meşrebini önceleyenlerin, dinini dünyalık menfaatler için satanların yanında ve safında olmaktan, onlara yar ve yardımcı olmaktan uzak tut bizleri.

Rabbimiz!

İdrak etmekte olduğumuz Hicri - Kameri 1435 Yılı Ramazan ayının, tutacağımız oruçların, anlayıp idrak ederek okuyacağımız Kur'anı Kerimlerin bereketiyle; bizleri, ailelerimizi, tüm ümmeti; bilhassa zorlu imtihandan geçmekte olan Suriye, Mısır, Filistin, Irak, Doğu Türkistan halklarını bereketlendir. Ümmetimizin Kur’an mesajları aracılığıyla bir kez daha dirilmesini, bir kez daha İslam’ın zafer ve üstünlüğe kavuşmasını, bir kez daha İslam’ın adalet ve rahmetini başta Müslümanlar olmak üzere tüm mazlumların tatmasını nasip et bizlere.

Rabbimiz!

Bu sıcak Ramazan günlerinde başta Suriye olmak üzere, Irak, Filistin, Keşmir ve başka yerlerde yurtlarından çıkmak zorunda kaldıklarından yada savaş şartlarından dolayı zor şartlarda yaşayan mağdur ve mazlum kardeşlerimize genişlik ve ferahlık nasip eyle. Onların bu zor günlerden bir an önce kurtularak, kendi vatanlarında özgürce yaşayabilecekleri güzel Ramazanlara ve bayram gibi bayramlara kavuşmalarını nasip eyle.

Rabbimiz!

Ümmetimizin zorlu imtihanlardan geçirildiği bu zorluk günlerinde hepimize yardım et. Ayaklarımızı hak üzere sabit kıl, bizleri dünyada sana kulluk etme, senin yolunda cihad etme, haklıların, mazlumların, Ümmetin, senin rızanı arayarak cihat edenlerin yanında durabilme izzetiyle, ahirette alnımızın akıyla hesabımızı verme ve sonsuz cennete kavuşma nimetleriyle nimetlendir.

Velhamdülillahi Rabbil Alemin.

 

HABERE YORUM KAT

3 Yorum