“Sistem”in önlenemeyen çöküşü
Evet, devlete karşı sivil toplum güçlendirilmeli. Militer yapılar daha sıkı denetlenmeli.. Devlete daha az bağımlı ve muhtaç olmalıyız..
Resmi ideolojiye hayır. Resmi tarih anlayışına da..
Toplum mühendisliğine hayır.
Eğitim kesinlikle ve mutlaka devletin elinden alınmalı..
Yeni, çoğulcu, katılımcı, şeffaf bir siyasal yapıya ihtiyaç var..
Kamu yönetimi çok hantal, pahalı, estetik yoksunu, kaba..
Adalet kesinlikle güçlendirilmeli.
Yasa mutlaka en aza indirilmeli.. Bir ülkede ne kadar çok yasa varsa özgürlükler o kadar az demektir..
Bir ülkede ne kadar çok dava açılıyorsa, o ülkede ciddi bir takım siyasal sorunlar var demektir..
Devlet antikor gibi olmalı.. İhtiyaç duyulduğunda ortaya çıkmalı ve sonra yok olmalı..
Nasıl hissettiğiniz kalp, mide, karaciğer, böbrek sorunlu ise, çok fazla kendini hissettiren devlet hastadır..
Ben nereye baksam devleti görüyorum..
Bazı ülkelerin halkı o ülkenin ordusuna güvenmez.
Bazı ülkelerin halkı o ülkenin iş adamına güvenmez.
Bazı ülkelerin halkı o ülkenin yargısına güvenmez.
Bazı ülkelerin halkı o ülkenin mediasına, aydınına güvenmez.
Bazı ülkelerin halkı o ülkenin politikacısına güvenmez.
Ordusu darbecidir çünkü, mediası yalancıdır, politikacısı hırsızdır.. Onun için güvenmez.. İş adamı vurguncudur. Kötü malı pahalıya satmaya çalışır.. Yargıcı vicdanı ile cüzdanı arasına sıkışmıştır. Adaleti siyasi ve ideolojik çıkarlarına kurban etmiştir..
Biz devleti yöneten bürokratımıza ve halkın vekaletini üslenen politikacımıza güvenmek istiyoruz..
Kendilerine serveti, silahı ve iktidarı emanet ettiğimiz güçleri denetlemek istiyoruz.
Kontrol edemediğimiz güç, güç değildir..
Yasaların arkasına saklanarak zulüm yapan bir kanun devleti değil, hukuk devleti olmak istiyoruz..
Hitler’in de, Musolini’nin de, Stalin’in de Saddam’ın da yasaları ve yargıçları vardı..
Hizmeti almak için devletin kapısına gitmek istemiyoruz, hizmeti verecek devletin ayağımıza gelmesini istiyoruz.. Ademi merkeziyet istiyoruz..
Milleti yüceltirseniz devlet yücelir. Yoksa zulm ile abad olunmaz.
Biz devleti, topluma din, mezhep, kıyafet, yaşam tarzı biçsin diye kurmadık.. İlahlık ve rablik taslayan bir kral ya da kutsal bir devlet de hayal etmiyoruz.. Hadim/hizmetkar devlet istiyoruz..
Bizi bize düşüren, bizim kanlarımız ve gözyaşlarımız, çalınan alınterlerimiz üzerine kendilerine iktidar ve servet üreten çetelerle, ihtilalci kadroların ele geçirdiği, çeteleşen bir devlet değil..
Atanmışların ya da seçilmişlerin millete efendilik tasladıkları, kendilerini layüs’el konumda gören, halkı aşağılayan efendiler istemiyoruz başımızda..
Tarihimizi bize geri verin..
Yıldırım Orduları’nın arşivi Diyarbakır’daymış. Diyarbakır İstiklal Mahkemeleri’nin arşivleri de.. Kendi tarihimizin dilencisi olduk!
1789 Fransız devriminin rüzgarı ile bir imparatorluğu yağmaladılar.. Ulusçuluk adına bizi bize düşürdüler.. Kendiler şimdi bir araya gelmenin yollarını ararken, biz hâlâ parçalanmaya devam ediyoruz..
Hani ülkemiz barış yurdu (Darüsselam) olacaktı? Hani Medinetül Fazıla’yı gerçekleştirecektik? Herkes inandığı gibi yaşayacak, düşündüğünü özgürce ifade edecekti.. Hani herkesin, malı, canı, aklı, inancı, nesli güvende olacaktı?. Hani yeryüzüne adaleti, barışı getircektik? İnsanlar hür olacaktı.. Kendi içimizde bile kavgaya tutuştuk..
Bir kavme olan düşmanlığımız bile bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevketmeyecekti hani..
Son olarak şu bir takım internet sayfalarının arkasından da Ergenekoncular çıktı.. Deşifre olur olmaz, bir anda sitelerini kapattılar.. Birileri hâlâ iş üzerinde..
Aygan’ın anlattıkları orta yerde duruyor.. Ölüm tarlaları ile ilgili de beklenen gelişmeler olmadı..
Ergenekon’un ek iddianameleri aylardır bekleniyor, kimseden ses yok.
Bu gelişmeler olurken askeri cenah ve Yüksek Yargı’dan bir ses de çıkmıyor..
İran nükleer alanda kaydettiği başarıların arkasından, kıtalalar arası füze de üretmişti. En son kendi yaptığı haberleşme uydusunu uzaya fırlattı.. Bütün tecrit ve yalnızlaştırma politikalarına rağmen, bugün kendi savunma sistemini kurdu ve havacılık alanında, bilişim ve iletişim alanında dev adımlarla ilerliyor.. İlaç endüstrisi dışa bağımlı değil.
Peki bizimkiler ne yapıyor?. Bol bol korku üretiyoruz..
Dünyada bir kaç yüzbin Rum kalmış, gelip Anadolu’da devlet kuracaklar diye korku üretiyoruz.. Bizimkiler de fındık faresinden korkan fil gibi bir hava doğurmaya çalışıyorlar..
Bir “korku endüstrisi” kurulmuş.. Sürekli “korku” üretiyoruz.. “Düşman”ı değil, kendi halkını korkutuyor.. Son internet komplosu da bu korkular üzerinde kurulmuştu.. Bu “korku rejimi” misyonerlerine karşı dikkatli olmamız gerek. Bunun mediada, radyolarda, gazete, dergi, TV’lerde de sureti haktan gözüken uzantıları var. Onların kim olduklarını biliyoruz.. Türkiye’yi “Korku Cumhuriyeti”ne dönüştürmek istiyorlar.. Onlara göre “Her taraf düşmanla dolu”.. Soğuk savaş yıllarında her yıl Rusların doğudan girecekleri korkusunu yaydılar.. “Buzlar Çözülmeden” filmi onu anlatır.. Kendileri ürettikleri bu korkunun arkasına saklanıp şehir meydanlarına “Türk aleminin en büyük düşmanı komünistliktir ve her görüldüğü yerde ezilmelidir” diye dev tabelalar asanlar da bunlardı. Sağ-sol çatışmaları böyle örgütlendi. “Tavşana kaç, tazıya tut.”
Bugün yapılmak istenen de bunun bir başka türü..
Baksanıza medianın amiral gemisi konumundaki, “Türkiye Türklerindir” serlevhası ile çıkan, Atatürkçülüğü kimseye bırakmayan Hürriyet gazetesinin yabancı ortağı kimmiş biliyor musunuz? Geçen gün Fatih Altaylı yazdı. “Bild’in bağlı olduğu grup, Almanya’nın en büyük medya gruplarından Axel Springer. Axel Springer Türk kamuoyu için bilinmedik bir isim değil. Doğan Grubu’nun en büyük yabancı ortağı. Doğan Grubu Almanya’da televizyon satın almaya kalkıştığı zaman, Doğan’ın bu işi Axel Springer adına yapmak istediği, Alman rekabet hukuku nedeniyle Springer tarafından satın alınması imkansız olan bu televizyonu Springer adına Doğan’ın alacağı konuşulmuştu. Bild bu grubun gazetesi. Ve grubun yayın ilkelerinin üçüncü maddesi “İsrail’in çıkarlarını dünya üzerinde korumak” olarak yazılı. Bild, grubun ilkelerine uygun hareket ediyor ve Erdoğan’a İsrail’den bile daha sert tepki koyuyor. Yine işin garip taraflarından biri, Bild’in genel yayın yönetmeni Kai Dikmann Hürriyet gazetesinin yönetim kurulu üyesi. Doğan Grubu ve Hürriyet açısından oldukça karmaşık bir durum.”
Birilerinin “Ulus devlet”, “Ulusal güvenlik”, “Ulusal değerler” diye topluma dayatmaya çalıştıkları politikaların arkasında yatan gerçek şimdi daha iyi anlaşılıyor..
Hürriyet Axel’le aynı ve ortak değerleri savunuyor mu aceba! O zaman “Davos sancısı”nı anlamak zor olmayacak. Alman RTL, Seat Pagini, İtalyan Rizzoli Group ve CNN ilişkisinin arkasındaki gerçekleri yazar birileri de bir gün, onu da öğreniriz.
Selam ve dua ile..
VAKİT
YAZIYA YORUM KAT