1. YAZARLAR

  2. Ahmet Varol

  3. Sistematik ve Stratejik Mücadele-1
Ahmet Varol

Ahmet Varol

Yazarın Tüm Yazıları >

Sistematik ve Stratejik Mücadele-1

09 Haziran 2010 Çarşamba 03:07A+A-

İnsanlık adına onur verici bir yardım faaliyeti için yola çıktığımız sırada insanlık düşmanı vahşi canavarların saldırısına maruz kaldık. Orada doğal olarak savunma konumunda kaldık.

Çünkü beklemediğimiz bir yerde, beklemediğimiz anda ve tam anlamıyla bir savaş çıkartması yapılarak gerçekleştirilen bir saldırıydı. Geldik burada da onların yerli işbirlikçilerinin, kendilerine sağlanan üç kuruşluk dünya çıkarı için insanî değerlere savaş açabilen yüzsüzlerin saldırısıyla karşı karşıya kaldık. Böyle bir saldırıya maruz kalabileceğimizi ise tahmin ediyorduk. Çünkü onları kiralayan, kendilerine taktik öğreten işgalci saldırganlar, zindandaki sorgulamalar esnasında kardeşlerimize bunu haber vermiş ve “psikolojik savaşta kendinize fazla güvenmeyin, çünkü biz de gerekli bağlantıları kurduk” demişlerdi. Üstelik yıpratma, yıldırma stratejilerinde üste çıkabilmek için bunu çok arsız bir şekilde açığa vurmaktan çekinmiyorlardı.
Peki, burada da savunma konumunda mı olacağız? Medyada bize ayrılan sütunları ve süreleri onların arsız saldırıları karşısında kendi haklılığımızı ispat çabalarına mı harcayacağız? Bizim sütunlarımızın ve sürelerimizin onların saçmalıklarıyla uğraşmaya tahsis edilmeyecek kadar kıymetli olması gerekmiyor mu? Bizim bu imkânları onlara cevap vermede değil de insanî değerlere bağlı, ahlâkî ölçüleri benimsemiş vicdanlara mesajlarımızı iletmede değerlendirmemiz daha faydalı olur. İşgalci Siyonistlerin kumanda ettiği arsızlara cevap vermek için kendileriyle doğrudan irtibata geçilmesi daha uygundur. Onun için değerli okuyucularımızdan bana bu yüzsüzlere makalelerle cevap verme teklifinde bulunmamalarını rica ediyorum. Onların arkalarında duran Siyonistlerin eğer dayanacakları bir mesnet olsaydı zaten soruşturma komisyonu kurulmasını ve doğrularla yüz yüze gelmeyi kabul ederlerdi. Bunu kabul etmediklerine göre doğrulardan kaçıyorlar demektir.
Ben Allah’ın izniyle bugünden itibaren, bu hafta boyunca yazacağım yazılarda işgalci saldırganlara karşı ortak bilince dayalı bir sistematik mücadele verilmesiyle ilgili önerilerimi dile getirmeye çalışacağım. Siz değerli okuyucularımızdan da bu bilgileri kitlesel tabana yaymak suretiyle geniş tabanlı bir mücadele verilmesine katkıda bulunmanızı talep ediyorum.
İşgalci saldırganlar her zaman olduğu gibi kendilerini dünyanın en güçlüsü sanarak, bütün hukukî kuralları, ahlâkî değerleri ve insanî ölçüleri ayaklar altına alıp bizi açık denizde yaylım ateşine tuttular. Biz de mücadelemizi sistematik ve sürekli hale getirmek suretiyle onları kitlelerin yaylım ateşine maruz bırakabilir, kıskaca alabilir ve bütün her yerde acziyetlerini kendilerine gösterebiliriz. Bunda başarılı olduğumuzda onların yerli işbirlikçilerinin sonu da Güney Lübnan’da Antuvan Luhad komutasında oluşturulan Siyonist işbirlikçisi Güney Lübnan Ordusu (SLA) mensuplarının, işgalciler bölgeden çıktığında düştükleri durum gibi olacaktır. Yani “ya bizi de götürün, ya siz de gitmeyin” diye yalvaracaklar ve “kusura bakmayın, sizi bu kadar besledik bundan sonra sırtımıza yük edemeyiz, başınızın çaresine bakın” cevabını alacaklar.
En başta dikkate almamız gereken husus ilkeliliktir. Bu mücadelenin, bir katliamın intikamını alma, işgalcinin Türkiye önünde diz çökmesini sağlama veya haksız bir şekilde gasp edilenleri geri alarak ilişkileri yeniden düzene sokma kavgası olmadığını, Filistin toprakları üzerindeki işgali tümüyle ret ilkesine dayalı bir özgürlük ve hak mücadelesi olduğunu bilmeliyiz. Dolayısıyla işgal tümüyle sona erinceye, insanlık İsrail belasından kurtuluncaya kadar her ne elde edersek edelim, hedefimiz daima bir ilerisi olmalıdır. Siyonist işgali kısmen de olsa meşrulaştıran hiçbir formül bizi tatmin edemez. Zaten işgalin devamı ileriye dönük risk ve tehdidin devam etmesidir. Dolayısıyla böyle bir şeyi onaylamak gelecek nesillere haksızlık olur.
Filistin toprakları üzerinde Siyonist otorite zalim olduğu gibi aynı zamanda gayrimeşrudur. Bu otoriteyi meşrulaştırmak ve itaati hak etmiş bir otorite olarak lanse etmek, ahlâkî olmadığı gibi şer’î açıdan da haramdır. Bu konudaki şer’î delilleri biz daha önce Filistin Davasının İslâmî Temelleri adlı kitabımızda sıralamıştık. Dolayısıyla vacib olan bu otoriteye itaat değil, bu otoriteyi kesin bir şekilde reddetmek ve silahın gücüne, savaş ve şiddete dayanan bu otorite tamamen yok oluncaya kadar kararlı bir şekilde mücadele etmektir.
Bundan dolayı Siyonist işgalle ilişkiler konusunda “askıya alma” ve bu yolla işgalcileri hizaya sokma girişimleri tatmin edici olmamalıdır. Bizim ilkemiz açısından işgal tümüyle reddedilmeli ve meşru tanınmamalıdır. Dolayısıyla onunla ilişkilerin, anlaşmaların askıya alınması değil sona erdirilmesi gerekir. Meşru olmayan bir otoriteyle ilişkiler de gayrimeşrudur.

VAKİT

YAZIYA YORUM KAT