1. YAZARLAR

  2. Hilal Kaplan

  3. Sıramızı bekliyoruz
Hilal Kaplan

Hilal Kaplan

Yazarın Tüm Yazıları >

Sıramızı bekliyoruz

02 Haziran 2010 Çarşamba 18:50A+A-

İsrail kurulduğundan bu yana aynı İsrail. Değişen hiçbir şey yok. Yine işgal ediyorlar. Yine mazlum kanı akıtıyorlar. Yine mazlumlara iftira atıp kendilerini mazlum gibi göstermeye çalışıyorlar. Ancak bu kez kazın ayağı öyle değil. Mesela Türkiye, Yunanistan, İspanya, Danimarka, İsveç, İtalya, Fransa ve Norveç gibi ülkelerin, elçilerini geri çağırması ve âdeta toplu bir diplomatik yaptırım içine girmesi İsrail için alışıldık bir durum değil. Ayrıca bu noktadan sonra Amerika ve Avrupa Birliği ülkelerinin bölgedeki tavrı en öngörülemez ve tehlikeli ülke olarak İran’ı sunmaları da sadece gülünç olacaktır. Ne dünya eski dünya artık, ne Türkiye eski Türkiye.

İsrail, Ortadoğu’da barışın tesis edilmesinin önündeki en büyük engel olduğunu bir kez daha kanıtladı. Ancak bu kez sunduğu kanıt, diğerlerine benzemiyor. Bu kez canına kıydığı mazlumlar, adına “uluslararası camia” denen yalan üretme makinesinin marjinalize edemeyeceği kadar güçlü bir ülkeyi direkt ilgilendiriyor. Bu yüzden bence Türkiye, İsrail’in tehdit olarak algıladığı ülkeler arasında birinci sırada geliyor. Türkiye’yi Filistin veya İran gibi marjinalize etmek, Erdoğan’dan bir Ahmedinejad ya da AKP’den bir Hamas çıkarmak mümkün değil. Mümkün olmamasının sebebi tabii ki denklemin diğer yanında saydıklarımın menfiliğinden değil, uluslararası kamuoyuna söylenen yalanların da bir yere kadar işe yaramasından kaynaklanıyor.

O yüzden Washington Post istediği kadar gemidekileri militan olarak göstermeye, CNN istediği kadar Türkiye’de anti-semitizmin zirve yaptığını kanıtlamaya çalışsın; bu kez işe yaramayacak. Çünkü bu kez zalimlerin karşısında meselenin Yahudilikle ilgisi olmadığını vurgulayan, Holokost’u lanetleyen, barışa katkı sunmak çabasında olduğunu defaatle göstermiş olan ve üstelik İsrail’deki mevcut hükümetin de Suriye ile arabuluculuk yapmasını talep ettiği bir hükümet var.

Geçen hafta bugün Birleşmiş Milletler binasındaydım. Aklımdan nice zulümlere sessiz kalmış, nice zulümleri haklılaştırmış bir örgütün tarihçesi geçerken içimdeki öfke de gittikçe kabarıyordu. O pırıl pırıl mermer duvarlarda nice milletin kanının aktığını görebiliyordum sanki. İlk icraatlarından biri İsrail devletini tanıyarak ona siyasal meşruiyet kazandırmak olan bu örgütün toplantı salonlarına bile bakmadan hızlı adımlarla kendimi dışarı atmıştım. Ancak dün o binada bir hakikat anlatıcısı konuştu. Kanı imaj siyasetiyle silmeye alışmışlar için muhtemelen yine pek bir şey fark etmeyecek ama o duvarlar belki de ilk defa hakikatin bu kadar gür bir sesle, bu kadar net bir biçimde dile geldiğine de şahitlik etmiş oldu.

Hakan Albayrak Mavi Marmara’dan yazdığı son yazısını şöyle bitirmiş:  “İsrail donanmasının –Gazze açıklarına girmemizi beklemeyip- bizi uluslararası sularda karşılamaya hazırlandığına dair bir haber aldık. Hayırlısı olsun. Duayla, niyazla, aşkla, şevkle, ileri! Yarın ve sonraki günlerde başımıza nelerin geleceğini bilmiyorum. Ama yeni bir dünyanın şekillenmekte olduğunu ve “Gazze’ye Özgürlük Filosu”nun bu sürece önemli bir katkı teşkil ettiğini, Cenâb-ı Hakk’ın bizi büyük bir devrimde enstrüman olarak kullandığını iliklerime kadar hissediyorum.”

Nasıl büyük bir öngörü ve feraset, değil mi? Evet, İsrail’in zulmü bir kez daha Akdeniz’i kana buladı. Zoraki bir biçimde kurulmuş olan bu korsan devlet bir kez daha kurallara, ahlaka, normlara riayet etmeyeceğini haykırırcasına 32 milletten ve üç semavî dinden insanları taşıyan Mavi Marmara’ya saldırdı. Hz. Nuh’un gemisini andıran bu güzel cemaati tufan olup dağıtmaya kalktı. Kardeşlerimizi vurdu. İnsanlığın en ön cephesindekileri vurdu. Ancak katiller iyi bilsin ki sıramızı savmadık. Zalimler engel olduklarını sanıp kendilerini avutadursun, Mavi Marmara çoktan Gazze’ye vardı. Biz de sıramızı bekliyoruz. Duayla, niyazla, aşkla, şevkle, ileri!

[email protected]

TARAF

YAZIYA YORUM KAT