Sionist Yahudi iki ünlü stratejistin Müslümanlara yakınlaşma çabalarını nasıl okumalı?
Avram Noam Comsky, 1928’de Philadelphia'da doğan bir ‘eşkinaz yahudisi’.. Gençlik yıllarında ‘siyonist gençlik hareketi’nin önde gelen isimlerindendi. Sonraları Amerikan dış politikasına eleştiriler getirirken, İsrail'i de bazen eleştirdiği olmuştur. Ama, sionist İsrail rejiminin özellikle Ortadoğu’daki uzun vâdeli plânlarına paralel şekilde, bölgedeki halkların ve rejimlerin mes’elelerine bakış açısını da İsrail aleyhine olmayacak izahlarla anlatmakta epeyce dikkatli olduğu biliniyor. ‘Al Jazeera’ (El’Cezire) ekranlarında, (2 Şubat 2016 günü) yani 5,5 yıl önce Mehdi Hasan’ın sorularına verdiği cevaplar bunun en çarpıcı örneğiydi..
Bu cümleden olmak üzere, özellikle, Irak, Suriye’de ve Türkiye’deki kürd etnisitesine mensub halkların ayrı bir devletinin olmasını, kendi varlığı için gerekli gören İsrail siyasetine ve İsrail’in o yöndeki planlarını destekleyen Amerikan siyasetlerine destek veren ve, ‘Ben mutlak bir pasifist değilim. Kimi zaman askerî güç, savunma açısından meşrûdur..’ diyen Comsky’nin, bu gibi konularda Erdoğan Türkiyesi’ne nasıl bir husûmet ve kin duygusu içinde olduğu biliniyor. PKK’nin bir kısım terör eylemleri yaptığını kabul etse de, -Ezidîler’i PKK’nın kurtaracağını ileri sürerek-, Türkiye’nin PKK aleyhine askerî operasyonlarını ağır şekilde suçlayan Comsky’nin, "Putin liderliğindeki Rusya'nın acımasız Suriye hükümetini desteklemesi yanlış olabilir, ama bu emperyalizm değildir.. (…) ABD, Suûdî Arabistan'ı desteklediğinde bu da emperyalizm değildir. Acımasız ve katı bir hükümeti destekliyor olsa bile... ABD, İsrail'i desteklediğinde bu emperyalizm değildir. İsrail zulüm yapıyor olsa bile... Rusya, Şam'ı desteklediğinde bu emperyalizm değildir.’ gibi -herkesi kör yerine koyarak- işine geldiğince yaptığı tarif ve yorumlar da ilginç idi.
Son zamanlarda ise, bu kişinin İslâm ve Müslümanlar konusunda daha yumuşak bir dil kullanması ve hattâ Hristiyan dünyasının müslüman dünyasına karşı son bin yıldır sergilediği düşmanlıkları eleştirmeye başlaması dikkat çekici değil mi?
Evet, bu kişi, şimdi, son yıllarda kapitalist -Hristiyan dünyasında tırmanan Islamofobia’nın, ‘İslâm korkusu’nun sebeplerini Haçlı Seferleri döneminde aramak gerektiğini belirtiyor ve bu konuda tarihçi William Polk'un, ‘Haçlı Seferleri ve Cihad: 1000 Yıllık Savaş’ adlı kitabını kaynak göstererek, “Bu kitap Batı’nın İslâm korkusu hakkında iyi bir geçmiş bilgisi verir. Üstüne üstlük Avrupa inanılmaz ırkçıdır. Bu belirgin artışa neden olan şeyin ne olduğunu bulmak için, o dönemde meydana gelen hadiselere bakmak gerekir. İslamofobi’nin çözümü için, önce İslamofobi’yi anlamak gerekiyor.’ diyor.
*
Bu konuda, bir diğer isim, Daniel Pipes.. Bu kişi, sionist Yahudi hareketinin savunulması konusunda yaptığı en katı yorumlarla bilinen birisi ve Amerika’da yayınlanan Middle East Quarterly’nin 2021 Kış ve Bahar sayısında yayınlanan, ‘Dinsiz Sarazenler Yıkımla Tehdit ediyorlar: İslâm’a ve müslümanlığa Yönelik Modern öncesi Hristiyanlık tepkileri’ başlığı altında iki uzuun makale yayınladı.
Sionist İsrail’in en tâvizsiz savunucusu olan bu kişinin, daha önce , İslam ve müslümanlar konusunda yazdıkları hatırlanacak olursa, bu son makalelerinde Müslümanları âdetâ korumak istercesine bir yaklaşım sergilemesini nasıl okumalı? Onun bu makaleleri üzerinde, bir başka yazıda etraflıca durmak da fayda olabilir.
Biz şimdilik şu kadarını belirtelim ki, Pipes, İslâm konusunda Hristiyan dünyasının nasıl kesin hükümlere dayandığının 14 asır öncelerden bugüne kadar, Hristiyan kaynaklarından yığınla ilginç görüşleri derlemiş..
Söz gelimi, Hristiyanların Ortaçağlar boyunca, İslâm’a bakışının, ‘sadece sahte bir din değil, aynı zamanda Hristiyan mesajının çarpıtan bir cereyan’ olarak nitelendiğini, milâdî- 750’lerde ölmüş olan St. John the Damasscene’den aktarmakta ve İslam konusundaki yanıltıcı görüşlerin ‘standart Avrupa repertuarının bir parçası haline geldiğini’ ve hattâ, geçen yüzyılda bazı ünlü yazarların İslâm’ı ‘putperestlik’ olarak nitelediklerini, Oxford Dictionary’deki tariflerden örneklerle açıklamaktadır.
1699- Karlofça Andlaşması’ndan sonra Osmanlı Devleti karşısında üstünlük sağlamaya başlayan Avrupa emperyalizminin, İslâm’ı Hristiyan halklara korkunç bir hayat tarzı ve Hristiyanların baş belâsı olarak nitelemelerinden örnekler veren yazar,
İngiliz emperyalizminin Hindistan’daki yöneticilerinden ve İslâm konusundaki araştırmalarıyla da bilinen Sir William Muir’in, 1854 yılında, görüşlerini, ‘İslâm, Hristiyanlığın açık ve zorlu rakibidir..’ diye belirttiğini de aktarıyor.
*
Bu iki sionist Yahudi stratejistinin son zamanlarda Müslümanlara karşı Hristiyanların tarih boyunca bakışlarının fanatikliğini anlatmalarının sebebi ne olsa gerek?
Elbette, Hristiyan toplumlarda giderek artan- yükselen anti-semitik (Yahudi düşmanı) söylem ve eylemlerden duyulan endişe ve hattâ, Amerika’da bile bazı kişilerin sırf Yahudi oldukları için fizikî saldırılara uğramasının da bunda payı olabilir. Yani, bu durumda müttefikler arama ihtiyacı..
Bu hususta Hristiyan dünyası Yahudileri ezip geçerken, müslüman dünyasının Yahudilere nasıl kucak açtığını tekrara gerek bile yok.. Ki, müslümanlar öyle bir zulme uğramaları durumunda, Yahudiler üzerine yine ‘koruma kanadı’ açacaklardır.
Ama acaba sadece bu mu?
Yoksa, son zamanlarda arab ülkelerindeki bazı rejimlerle sionist İsrail arasındaki diplomatik ilişkilerin tesisinden endişeye kapılan müslüman halkları rahatlatmak için bir ‘şirinlik muskası’ göstermek taktiği midir?
Bu konular üzerinde daha fazla durulabilir.
*
Star
YAZIYA YORUM KAT