1. YAZARLAR

  2. Ekrem Dumanlı

  3. Sinemada mesajın zarafeti
Ekrem Dumanlı

Ekrem Dumanlı

Yazarın Tüm Yazıları >

Sinemada mesajın zarafeti

25 Temmuz 2009 Cumartesi 11:14A+A-

Bir sinema filmi mesaj verir mi? Cevabı tek bir kelimede gizli: Verir. Önemli olan, mesajın verilip verilmemesi değil; muhatabın bu mesajı alıp almaması. Zaten ustalık da burada yatıyor.

'Bu filmde mesaj verilmemiştir' diyen, ya mesajın gizliliğine boyun eğmiş, söyleneni anlamamıştır; ya da mesaj kavramına başka bir anlam yüklemiş, mesajı kaçırmıştır. İlle de doğrudan mesaj verilecek diye beklememek lazım. Ya da bütün bir filmin muazzam bir mesaja dayandırılmasını aramamak gerekir. Bir sahneye, bir cümleye, bir bakışa vs. sıkıştırılmış söylemler vardır; onu doğru okumak önemlidir.

Marshall McLuhan'ın meşhur iletişim teorisine göre iletişimde her şey, mesajı veren, mesajı alan ve mesaj ortamından oluşur. İletişim dehası sayılan teorisyene göre 'Ortamın kendisi de bir mesajdır'. McLuhan'a kulak veren, mesajı sözcükler yığını olarak görmeyecektir. Mesajsızlık iddiası bile bir mesajdır aslında. Ve özünde hiçbir mesaj barındırmayan sinema filmi bulmak hiç de sanıldığı kadar kolay değildir; tabii mesajın türleri, tarzları, yansımaları üzerine yeterince kafa yorduktan sonra bir hükme varmak şartıyla...

Gizli ya da aşikar her film mesaj taşır

Mesaj dediğiniz şey ille de ideolojik bir söylemle karşınıza çıkmaz. Bazen insan vicdanını cezbeden bir tema ile de çıkar karşınıza. Bazen evrensel bir sorunu da gündeme getirebilir. Bazen bir duygu ve düşünceyi sizinle paylaştığı gibi bazen de bir kötülükten iğrendirerek de bir şeyler söyleyebilir. Örneğin, şiddetin vahşetini, dehşetin ayrıntısıyla, anlatılmasına (en azından üslup olarak) karşı çıkabilirsiniz; ancak kabul etmeniz gerekir ki bu da bir metottur ve oluşturduğu istikrah ile ruhunuzda bir iz bırakır. Rezervuar Köpekleri (Quentin Tarantino/ 1992) gibi, Fargo (Joel Coen/1996) gibi filmlerin ruhlarda bıraktığı derin izi başka türlü açıklamak çok da kolay gözükmüyor. Çoğu kez seyircinin vicdanen reddettiği ya da eleştirmenlerin yerden yere vurduğu şey, bir mesajın kaba saba bir propaganda ile taşınmasıdır. Yoksa bir filmin mesaj taşımasından daha doğal bir şey düşünülemez.

Mesela bu sene Oscar alan hangi filmde mesaj yoktur? 8 dalda Oscar alan Slumdog Millionaire (Milyoner/2008) mesaj taşımıyor muydu? Tabii ki iç içe girmiş mesajlar veriyordu; aşka dair, sevgiye dair, tutkuya dair; hatta fakirliğe dair, zenginliğe dair, sosyal adaletsizliğe dair. O mesajları o filmden söküp alsanız geriye ne kalır? Sürekli aday gösterilip bir türlü yüzü gülmeyen Kate Winslet'e bu sene en iyi kadın oyuncu ödülünü getiren The Reader (Okuyucu/2008) savaşa, barışa, işkenceye, aşka, vefaya vs. dair mesajlar taşımıyor muydu? 13 dalda aday gösterilip üç dalda ödül alan Benjamin Button'un Tuhaf Hikâyesi (The Curious Case of Benjamin Button/2008), hayata, zamana, aşka, tutkuya, ölüme, sadakate vs. dair mesajlar içermiyor muydu?

Sinemada mesaj baştan beri vardı ve hep olacak. Slumdog Millionaire'de mesaj var da Forrest Gump da yok muydu? Forest, kirlenmiş bir asrın masumiyet arayışıydı; üstelik bir kişinin etrafında dönen olaylardan modern Amerika tarihini öğreniyordu seyirci. Mr. Holland's Opus filmi de, mesela, bir müzik öğretmeninin otuz yıllık meslek hayatını naklederken koskoca bir Amerika tarihinin değişim süreçlerini dramatik halleriyle veriyordu. Kaldırılmak istenen müzik dersi sebebiyle emekli olmak zorunda kalan öğretmeni bir zamanlar kendi yeteneğinden şüphe eden ama zamanla büyük mevkilere gelmiş öğrenciler kurtarıyor. Ve filmin final sahnesi: Eski ve yeni öğrencilerin yıllarını talebe yetiştirmeye hasretmiş adamı ayakta alkışlaması! Ölü Ozanlar Derneği'ndeki alkış da hem bir bakıma takdirin tezahürüydü hem de kurulu düzene isyanın simgesiydi. Benzer alkışa bir hapishaneye müdür olarak atanan ve işkenceci gardiyanlarla mücadele eden Brubaker (1980/Stuart Rosenberg) filminde de rastlarız. Egemen güçler Brubaker'ı sürgüne çıkaracak, toprağa gömülen mahkûmların kemiklerinin ortaya çıkmasını engellemek isteyecektir; ancak veda sırasında azgın mahkûmlardan kopan alkış tufanı filmin mesajını yeterince ortaya koyacaktır...

Usta sinemacı mesajı estesize eder

Acemice çekilen filmlerde mesaj sırıtır. O yüzden de seyirci yeterince pişirilmemiş bu yemekten haz almaz. Haklıdır da. Çok zorlarsanız kusabilir bile. Sinemaya zihnen, fikren emek verenler tabii ki mesaj vermek ister. Bunda bir beis yok. Bizdeki sıkıntı verilmek istenen mesajın kaba saba bir propagandaya, hikmetten nasipsiz bir nutka dönüşmesidir. Didaktik bir ağızla söylenen sözlerin muhatabı sinema salonuna bir buçuk saatliğine mahkûm olmuş insanlar olunca şikâyetlerin önüne geçmek de imkansızdır.

Bir mesaj için ille de nutuklar çekmeye gerek yok. Aslında bazen bir sahne, bazen birkaç saniyelik bir görüntü insanı yeterince düşünmeye sevk eder. Mesela Üç Renk: Mavi (Trois Couleurs: Bleu) filminde akıllara kazınacak bir sessiz sahne vardır. Kocasını trafik kazasında kaybeden ve büyük bir depresyon yaşayan filmin kahramanı, kendini yalnızlığın bağrına salar ve herkesle irtibatını keser. Ve o sahne: Ruhen çökmüş, umutlarını bitirmiş genç kadın cam kenarında oturur ve gözlerini kapar. Tam o esnada sokakta yürüyen çok yaşlı bir kadın takılır gözümüze. Dikkatimiz oraya kayar. Sürünürcesine yürüyen bu yaşlı insan çok zor adımlarla bir geri dönüşüm kutusuna yaklaşır ve elindeki şişeyi yine büyük zorluklara katlanarak o kutuya bırakır. Siz genç, güzel ama umutsuz bir kadının hayata duyduğu küskünlükle yaşlı, bitap ama umut dolu bir kadının hayat mücadelesini aynı anda, üstelik birkaç saniyelik bir sahnede, görürsünüz. Bu da bir mesajdır; ama kaba bir propaganda değil; hele insanı sıkan bunaltan bir erdem nutku hiç değil...

Bizde mesaja kompleksle yaklaşılıyor. Hal böyle olunca, mesele ya çiğ bir propaganda ağzıyla ele alınıyor; ya da mesaj verilmiyormuş (daha doğrusu hayatın tabii seyrine sadık kalınıyormuş) gibi davranılarak ne dediği belli olmayan absürt bir senaryo çıkıyor karşımıza. Halbuki konu seçimiyle başlıyor mesajın emareleri. Asıl olan, mesajın bir filmde var olup olmaması değil, mesajın belli bir estetik kaygı içinde verilip verilmemesi ve bunun belli bir zarafet içinde seyirciyle paylaşılmasıdır. Usta sinemacı bu zarafeti arar; o kıvamı yakaladığında hiç kimse mesajdan rahatsız olmaz.

NOT: Sinemadaki mesajın en çetin sınavı din konusunda yaşanıyor. Müsaadenizle ona da bir sonraki yazıda değinmeye çalışalım.

 ZAMAN

YAZIYA YORUM KAT