Şimdi ne yapacağız?
Ülkede ve dünyada olup bitenler yaşayan herkesi yakından ilgilendirdiği, hayatını, işini, geleceğini… derinden etkilediği için bunlara sırt çevirmek, ilgilenmemek olmaz. Yalnızca "Ne oluyor, ne olacak?" sorusuna cevap aramak da yetmez. Bu cevabı şöyle veya böyle aldıktan sonra daima "Bu durumda ne yapacağız, ne yapmamız gerekir?" diye de sormak ve alacağımız, bulacağımız cevaba göre hareket etmek şarttır.
Bugün Türkiye'de, iktidarın veya demokrat sivil toplumun talep ve teşebbüs ettiği her değişime karşı çıkanlar -ki, bunların halk tabanı yüzde otuzu aşmaz- "değişim ne kadar masum ve şekil yönünden meşru olursa olsun bunun arkasında başka niyetler gizlidir, bu sebeple her değişime karşı çıkmak, mevcudu beğenmesek bile bir süre daha korumak mecburiyetindeyiz" diyorlar. Onlara göre "arkasında gizlenen niyet" Atatürk ilke ve inkılaplarını kaldırmak veya değiştirmek, çoğulcu veya İslamî bir düzen getirmektir.
Bunlara karşı yaklaşık yüzde yetmiş halk tabanı olan siyasiler, ilim adamları, aydınlar, sivil toplum örgütleri ve bürokratlar ise "din karşısındaki tavır" bakımından farklı olsalar bile, katı laiklik yerine demokratik laiklik, bir ideolojiyi bütün topluma dayatmak yerine çoğulculuğu tercih etme ilkelerinde -mevcut şartlarda başka bir makul formül bulunmadığından- uzlaşmış görünüyorlar.
Son günlerde su yüzüne çıkan mücadele laikçi ve statükocularla değişim taraftarı olanlar arasında yaşanıyor.
Değişime nereden başlamalı?
Laikçilere göre 1950'den sonra yapılanlar "karşı devrim"dir, buradan yine elli öncesine dönmek için değişiklikler yapılmalıdır. Bu değişimi gerçekleştirmek için demokrasiyi, insan haklarını askıya almak, askeri devreye sokmak, yüksek yargı organlarını siyasete bulaştırmak gerekiyorsa bunlar da yapılmalıdır.
Demokratik laiklik ve çoğulculuktan yana olanlara göre ise "değişime anayasadan başlamak, siyasetin alanını daraltmak ve insan haklarını askıya almak için kullanılan (buna uygun olan) başlangıç kısmı ile diğer maddeleri kaldırmak, 'demokratik, laik, sosyal, hukuk devleti' unsurlarını ilkeler olarak almak, bu ilkelerden birine, diğerinin aleyhine ağırlık vermemek, gerektiğinde demokrasi ve insan haklarını öncelikle korumak…" vazgeçilmez amaç oluyor.
Karşı taraf elindeki güçleri -hukuku bir şekilde sollayarak- kullanıyor ve direniyor.
Demokratların ellerinde ise demokratik baskı ve etki gücü var.
Önemli olan gevşememek, vazgeçmemek, meşruiyet çerçevesinde planlı ve programlı hareket etmek, cesur olmak, faaliyetlerin yanıp sönen kibrit gibi değil, tükenmez kaynaklı bir meş'ale gibi devam etmesini sağlamaktır.
Kimsenin "Neme lazım" deme lüksü yoktur ve insanın en önemli özelliği iradesi ve sorumluluk duygusudur.
Yeni Şafak gazetesi
YAZIYA YORUM KAT