Silahların gölgesinde barış arayışı
Silvan ve Çukurca saldırılarıyla başlayan, Kazan Vadisi’ndeki askerî operasyonlarla tırmanan savaş fırtınası dinmişe benziyor. Farkında mısınız, uzun bir süredir silahlar patlamıyor. Askerî operasyonlar hızını yitirirken, PKK da saldırılarına son vermiş görünüyor. İki tarafın dilinden savaş sözcükleri her ne kadar dökülmeye devam etse de, eller tetikten çekilmiş durumda.
PKK/Kürt meselesinde böyle bir dönemden geçiyoruz. Bu göreceli barış durumu daha ne kadar sürer bilinmez, silahların nihai olarak susması aşamasına evrilir mi, bunu kestirmek de zor; ama en azından bugün için, iki tarafın da silahların gölgesinde barış arayışı içinde olduğunu söyleyebiliriz.
Ellerin tetikten çekilmesinde Mesud Barzani’nin 4 kasımdaki Ankara ziyareti
etkili olmuşa benziyor. Ankara dönüşü Barzani’nin PKK yöneticileriyle yaptığı görüşmeden dışarı sızan bilgilere göre PKK ateşkese razı. Ancak örgüt “zayıf” bir görüntü vermek istemiyor. Bunun için de bazı şartları var. Irak Kürdistan Bölge Yönetimi’ne yakın kaynaklar bunu “PKK itibarlı bir ateşkes peşinde” diyerek, özetliyorlar. Ve şöyle izah ediyorlar: “Öcalan üzerindeki tecrit kaldırılmalı; resmî olarak çift taraflı bir ateşkes olmasa bile hükümet (Başbakan düzeyinde) askerî operasyonları durdurduğunu ilan etmeli. Ateşkes iki taraflı bir görünüm kazanmalı. KCK operasyonları da durdurulmalı.”
Devlet ile örgüt arasında doğrudan görüşmelerin olup olmadığı hakkında net bilgiler yok. Ancak Ankara ile Kandil arasında Kürt liderlerin aracılık yaptığı kesin. PKK sözcüsü Ahmet Deniz’in, Kürt Yönetimi’nden bazı isimlerle “diyalog halinde” olduklarını belirten görüşlerini bu köşede aktarmıştım. Tabii, henüz o görüşmelerin ayrıntıları hakkında da bilgi sahibi değiliz. Ama silahların susmasında bu görüşmelerin etkili olduğu açık.
Barzani’nin işi bu kez sıkı tutmasında Türkiye ve ABD’nin baskıları önemli rol oynadı. Kürt Yönetimi belki de ilk kez böyle ikili sıkıştırma arasına alındı. ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’ın Erbil ziyaretinden bir gün öncesini hatırlayalım; Barzani, “Gerekirse peşmergeleri gönderir, PKK üzerinde baskı kurarız” diyerek, Ankara’da esirgediği sözleri Erbil’de, Biden ziyaretinden önce vermek zorunda kaldı. ABD ve Türkiye’yi rahatlatma ihtiyacından kaynaklanan bu sözler, kuşkusuz, boş değil. Mutlaka bir karşılığı var. Kürt Yönetimi veya Barzani, Kandil’i sınırlandırma zorunda olduğunu biliyor. Barzani’nin zorluğunu anlamak için PKK’yla ilgili yaptığı açıklamadaki şu ifadelere bakmamız yeter; “PKK Kürtlerin geleceğiyle oynuyor”. Bunun anlamı gayet açık. Barzani’nin burada bahsettiği “Kürtlerin geleceği” aslında kendi geleceği, oluyor. Yani Kürt lider için PKK konusu, Irak Kürdistan Bölge Yönetimi’nin geleceğiyle ilgili bir sorun.
Bunun için PKK’nın Irak topraklarından Türkiye’ye bu aşamadan sonra saldırı yapması o kadar kolay değil, Barzani ve Talabani’yi tümden karşısına almak zorunda kalacak. Kürt liderlerin öncelikli tercihi PKK’nın ateşkes ilan etmesi. Örgütün silahlı mücadeleyi tümden gündemden çıkarması ise sonraki gündemi oluşturuyor. Talabani ve Barzani son günlerde bütün mesailerini buna harcıyorlar.
Kuşkusuz PKK’nın Kuzey Irak’taki varlığına ne Barzani ne de Talabani tek başına son verebilir. Türkiye’nin desteği de buna yetmez şüphesiz; zira PKK’nın Kuzey Irak’tan çıkarılması için daha önce pek çok operasyon sonuçsuz kaldı. Eğer barışçıl bir yol bulunmaz ve PKK ateşkese ikna edilemezse kör bir savaş devam edecek. PKK büyük darbeler alsa bile örgütü Kuzey Irak’tan silahla söküp atmak zor bir yol.
Kürt sorununda toplumsal dinamikler savaşa yeterince doydu. Mesele ısrarla çatışma zeminine çekilmezse, artık “savaş” çıkmaz. Bugüne kadar atılan savaş çığlıkları büyük bir savaş çıkarmaya yetmedi. Bunu hep birlikte gördük. Bu yüzden şimdi iki taraf da alttan alta “barış” arayışı içinde. İster doğrudan ister dolaylı olsun taraflar arasında barış için temas kurulması çok önemli. Bu arayış sürerse, eminim, Kürt meselesinde barışın kapıları çok geçmeden ardına kadar açılacaktır.
Silahların kalıcı olarak susması ve tümden hayatımızdan çıkması için Kürt siyasetine ve Kürt sivillere büyük görev düşüyor. Ateşkes ve barış ne hükümetin ne de PKK’nın insafına terk edilebilir. İki tarafı da barışa zorlamak için Kürt siyasetçiler daha fazla devrede olmak zorunda. Diyarbakır Barosu Başkanı Mehmet Emin Aktar’ın başkanlığını yaptığı Güneydoğu’daki sivil toplum örgütlerinin son günlerdeki barış turlarını önemli buluyorum. Burada eksik olan BDP’nin varlığı. Maalesef BDP bu sıralar adeta sessizliğe gömülmüş durumda. Kürt halkı savaş istemiyor. Kürt siyasetçilerin görevi de bunu yüksek sesle dile getirmek olmalı. Silahların gölgesinde bile olsa barış için en çok BDP’nin sesine ihtiyaç var.
TARAF
YAZIYA YORUM KAT