Silahla sorun çözmeye son
Seri cinayetler Türkiye'ye özgü bir durum değil. Son yıllarda ABD'de bir gencin eline silahları alıp çok sayıda insanı kurşuna dizdiği pek çok olaya tanık olundu. Seri katiller rekoru ABD'de. Son yıllarda Avrupa'daki seri cinayet olaylarına önce Finlandiya sahne oldu. Kasım 2007'de bir genç 8 kişiyi, aynı ülkede Eylül 2008'de başka bir genç 10 kişiyi öldürdükten sonra intihar etti.
Sonuncu seri cinayet ise geçen mart ayında Almanya'da yaşandı. 17 yaşında bir lise öğrencisi 10 kişiyi öldürdükten sonra polisle çatışırken öldürüldü.
Mardin'de 4 Mayıs Pazartesi günü bir grup eli silahlı kişinin köy basıp, aynı aileden ya da aşiretten 45 kişiyi katletmesi olayı ile, yukarıda andığım seri cinayetler arasında nitelik açısından bir benzerlik bulmak elbette mümkün değil. ABD'de ve Avrupa'da yaşanan seri cinayetlerin failleri hemen her zaman bireyler. Denebilir ki, Batı'daki bu tür seri cinayetlerin kaynağında modern yaşamın doğurduğu ruhsal bunalımlar ve belki genetik bozukluklar var. Mardin'de yaşadığımız faciayı bu şekilde açıklamak mümkün değil.
Mardin'deki katliamı hangi nedenle tasarlayıp uyguladıkları bu satırların yazıldığı ana kadar tam olarak aydınlanmış değil. Ama failin bir kişi değil bir grup kişi olduğu ortada. Grubun katliamı topluca ruhsal bunalım geçirdiği için değil, şu veya bu nedenle "cezalandırma" saikiyle yaptığı anlaşılmakta. Her durumda, Mardin'deki katliamın modern toplumun yol açtığı bireysel bunalımlarla değil, geleneksel toplumdan modern topluma geçiş halindeki bir yörenin özellikleriyle ilgili olduğu muhakkak.
Yine de Batı'da tek tek bireyler tarafından işlenen seri cinayetlerle Mardin'de bir grup tarafından uygulanan katliamın ortak unsurları yok değil. Bu ortak unsurlar, yayılan şiddet kültürü ve kolaylıkla ulaşılabilen silahlar. ABD'yi bireyler tarafından işlenen seri cinayetlerin anavatanı haline getiren unsurların başında, öldürmeyi yemek, içmek, sevişmek kadar sıradan bir eylem olarak anlatan, şiddet kültürünü pompalayan filmler, televizyon dizileri, bilgisayar oyunları, vs. geliyor. ABD'nin birçok eyaletinde, suç işlediğine dair bir kayıt bulunmayan kişilerin saldırı silahları ve mühimmatı satın almalarına izin veren yasalar yanında American Rifle Association (Amerikan Tüfek Derneği) gibi silahları yücelten faşizan örgütlerin cinayetleri teşvik edici rolü azımsanamaz. Denebilir ki, Amerikan anayasasının, gerektiğinde iktidarı kötüye kullanan yönetimlere karşı direnebilmeleri için yurttaşlara silah bulundurma ve taşıma hakkı tanıyan ve tümüyle çağdışı kalmış olan hükümlerinin de bir sorumluluğu vardır.
Elbette Türkiye de televizyon dizileri, bilgisayar oyunlarıyla pompalanan şiddet kültürünün hedefinde olan bir ülke. Ne var ki Mardin'de yaşanan son katliamın ve bölgede daha önce işlenen çok sayıda başka katliamın başlıca sorumlusu, 25 yıldır güvenlik kuvvetleriyle PKK isyancıları arasında yaşamakta olduğumuz iç savaşın körüklediği şiddet kültürü. Ne yazık ki bu iç savaş, hak aramada da, kanunsuzluğun bastırılmasında da hukukun bir kenara itilmesinin, silahların ve şiddetin, kısaca öldürmenin ön plana çıkmasının baş sorumlusu. Başka ülkelerde silahların denetlenmesindeki yetersizliklerden şikâyet edilirken, Türkiye'de bizzat devlet, PKK'ya karşı koruculuk sistemini kurarak sivil halkın bir bölümünü silahlandırdı. Mardin katliamının birinci derecede sorumlusunun koruculuk sistemi olduğu artık açıkça görülüyor olmalı ki, nihayet buna son verilmesi ihtiyacı hükümetçe dile getiriliyor.
Güneydoğu'da aşiret düzeninin direnişine de yardımcı olan koruculuk sistemi mutlaka son bulmalı. Ama asıl onu doğuran Kürt sorununu çözmeliyiz. O da şiddetle, silahla değil; ancak ve ancak konuşarak, hakla, hukukla çözülebilir.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT