Silaha sarılmak lâzım!
Habur'a gelip teslim olan PKK'lılar için CHP ve MHP liderlerinin söylediklerinden çıkacak tek sonuç bu. Türkiye her şeyini kilitleyen en temel sorununu çözerken muhalefetle değil, esaslı bir ciddiyet sorunuyla karşı karşıya.
Geldiler, teslim oldular, serbest bırakıldılar; bu denemenin arkasından devamı gelecek. Dile kolay, 25 yıllık umudumuz gerçekleşiyor: PKK silah bırakıyor. Muhalefet ise "niye geldiniz?" diye soruyor. "Niye silah bırakıyorsunuz?" diye sıkıştırıyor. Biz ne diyelim: "Alın silahlarınızı geldiğiniz yere dönün!" Öyle mi?
Çözmeye çalıştığımız sorun 25 yılın değil, 86 yılın sorunu. 86 yıldır halının altına süpürdüğümüz bir sorunu çözmeye çalışıyoruz. Devletin bekâsını, ulusun bütünlüğünü, ülkenin geleceğini düşünen herkesin çok dikkatli ve özenli olması lâzım. Her şeyden önce ciddiyet lâzım. Gündelik siyasetin televizyon kameralarına odaklı şahsiyyat kokan sivri dili bu sorun için uygun değil. Liderlerine konuşma metni yazanlar, her kelimeyi kuyumcu terazisinde tartmalı. Mikrofona çıkıp konuşanlar, söz gırtlağın dokuz boğumundan geçerken dokuz kere düşünmeli.
Bahçeli gelip teslim olan 34 kişi için "Bunlar, elinde bebeklerin, anaların, kadınların, şehitlerin kanı olan, silahlarına masum binlerce vatandaşımızın kanı bulaşmış hain teröristlerdir" diyor. Savcılık bu "hain teröristler"in ifadesini alıyor ve hakimler serbest bırakıyor.
Baykal gelenleri şöyle tasvir ediyor: "Biz silahı, şiddeti, sizinle mücadeleyi bırakmayacağız, tekliflerimizi taşımak üzere buraya geldik, mektubumuz elimizde geldik, Ankara'ya gideceğiz, yetkililere bunu anlatacağız. Gereğini yapın, yapmazsanız görürsünüz, diyorlar." PKK'nın silah bırakmasını ve mensuplarının devlete teslim olmasını Baykal'ın tasvir ettiği gibi anlayacaksak bize ne yapmak düşüyor?
Eğer "eli kanlı hain teröristler" bizi tehdit etmeye geldilerse, üstelik serbest bırakıldılarsa bize ne yapmak düşer? "Niye teslim oldular?" ve "Niye serbest bırakıldılar?" sorularına Bahçeli'nin ve Baykal'ın verdiği cevaplara inanırsak hepimizin hiç beklemeden silah başına koşmamız lâzım. Böyle ciddiyetsizlik olur mu? Hem de bu kadar hassas bir konuda.
Türkiye'nin Batı bölgelerinde bir anti-Kürt dalga açılım açıldıkça yükseliyor. MHP'nin ve CHP'nin celallenmesine gerekçe teşkil eden toplumdaki bu yaygın eğilimde esaslı bir sorun var. Bu dalga MHP'nin de CHP'nin de taşıyamayacağı bazı marazları bünyesinde barındırıyor. Bu insanları "Sizin çözümünüz ne?" diye sıkıştırdığınız zaman en son noktada vardıkları yer PKK'nın bile cesaret edemediği ülkenin bölünmesinden başka bir şey değil. Söyledikleri şu: "Güneydoğu Kürtlere verilsin, Batı'daki Kürtler de geri gönderilsin."
Türkiye'yi ayrıştıran, bölen dinamikler Güneydoğu'da değil Batı'da işliyor. CHP ve MHP bu anti-Kürt dalgaya yaslanarak konuşurken hata ediyor. Bu dalga milliyetçi veya "millî birlik-beraberlik" yanlısı bir eğilim değil. MHP de, CHP de bu kesimin sözcülüğünü üstlenirken kendilerini var eden asıl değerleri tahrip ediyor.
PKK'lılar gelip teslim olacak. Daha ötesi, cezaevlerinde ve dağda geri kalanları topluma kazandıracak yollar yöntemler aranacak. Türkiye 86 yıllık yapısal sorununu bugün anlayış birliği içinde çözecek. Önümüzde koskoca bir fırsat duruyor. Bu fırsat muhalefetin popülizmine feda edilemez.
Biraz ciddiyet lazım. Baykal'ın ve Bahçeli'nin ellerinde silah Habur'da PKK'lıları geri göndermeleri imkânsız. Ama ciddiyetle muhalefet yapmaları mümkün.
Büyük sorunlar çözülürken büyük sorunların tarafları da çözülürler. Türkiye bir sınavdan geçiyor. Muhalefet partileriyle birlikte...
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT