Şikâyet edileni akla, şikâyet edeni yargıla!
Yargıtay ekseninde dün gelişen olaylara şöyle bir bakalım..
Önce Ali Suat Ertosun hakkında, “soruşturma açılmasına gerek yok” kararı..
Neydi bu karar?
Geçtiğimiz aylarda, medyadaki, “Tarafsızlığını kaybetti, Kent Oteli'ndeki toplantılara katılarak kamuoyunda Ergenekon olarak adlandırılan silahlı terör örgütüyle bağlantılı olduğu ortaya çıktı, bu sebeble yargılanmalıdır” yönündeki iddialar üzerine, Yargıtay ve HSYK Üyesi Ali Suat Ertosun, kendisi hakkında soruşturma açılması için dilekçe vermişti..
İşte o dilekçe üzerine verilmiş, bu karar!
Bir Yargıtay üyesi, “beni soruşturun” diyor.
Üyesi olduğu Yargıtay, “Soruşturmaya gerek yok” diyor.
Ne olur yani dava açılıp deliller toplansa.. Yetkili mahkeme karar verse.. Kararında suç yok derse, bunun delillerini açıklasa.. Biz de gerekçeyi okuyup, gerçekten suç yoksa tatmin olsak, suç varsa mahkûmiyet kararı verilse.. Mahkûmiyet kararının da gerekçesini okusak!..
Olur mu?
İddialar, muhatabın kendisini dahi rahatsız edecek kadar yoğunlaşmış olsa bile, dilekçeyi veren şahıs, soruşturulması istenen kişinin bizzat kendisi olsa bile, Yargıtay diyor ki; “Ben üyeme dokundurtmam!”
Bu ülkede, milletvekillerinin dokunulmazlığı vardı değil mi?..
Milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması için ne tantanalar koparılıyordu değil mi?
Haydi bakayım göreyim, Yargıtay’ın bu kararına da, milletvekili dokunulmazlıklarına karşı çıkanlar, bir itiraz edecekler mi, izleyip görelim bakalım..
İşin daha ilginci, aynı Yargıtay, dün bir başka karar daha aldı..
Bu da, bir adliye memuru ile ilgili.. Adliye memuru hakkında, Yargıtay üyelerine hakaret ettiği gerekçesi ile suç duyurusunda bulunulmasına karar vermiş.
Adliye memuru, ne yapmış da, Yargıtay üyelerine hakaret etmiş?
Dilekçe yazmış! Bazı HSYK üyelerini, Yargıtay’a şikâyet etmiş!
Hoppala..
Dilekçe vermek bu ülkede suç mu?
Demek ki suç imiş!
Hem de öyle bir suç ki; HSYK üyesi kendisi hakkında “Beni soruşturun” diye dilekçe veriyor..
Aynı iddia ile bir başkası daha dilekçe veriyor.
Yargıtay aynı gün incelediği iki dilekçedeki iddiaların benzerliğini gördüğü halde, “HSYK üyesi bile, kendisi hakkında ‘soruşturun’ dilekçesi verdiğine göre, bir başka vatandaş; aynı içerikte bir dilekçeyi haydi haydi verir, verebilir” diyeceğine, tutmuş, “şikâyet hakkını by-pass eden” bir karara imza atmış.
Şimdi gelin, bu ülkede ‘hukuk var’ deyin..
Bu nasıl hukuk?!
Bir vatandaş, anayasal dilekçe hakkını kullanamayacak mı?
Medyada tartışılan iddiaları yazıp, “Şu iddiaları bir soruşturun” diyemeyecek mi?
Nedir bu suç duyurusunun anlamı?
İşin daha ilginç yanı, dilekçe sahibi hakkında suç duyurusunda bulunmuşlar ama, esas şikâyet edilen HSYK üyeleri hakkında ne karar vermişler, o belli değil..
Karar vermişler mi, vermemişler mi, o da belli değil..
İşlerine gelen konuları açıklıyorlar, işlerine gelmeyen konuları açıklamıyorlar.
Oysa, önce yargı olmak üzere, devletin, her işleminde şeffaf olması gerekmez mi?
Alınan kararların net bir şekilde kamuoyuna açıklanması gerekmez mi?
Öyle dolaylı olarak, “Suç duyurusunda bulunulmuştur” ifadesi yerine, kararın kendisinin basına verilmesi gerekmez mi?
Benim kanaatime göre, bu suç duyurusu, “ikinci Sacit Kayasu vakası”dır.
Sacit Kayasu, 12 Eylül darbesini yapanlar için, iddianame hazırlamıştı. İddianame yırtılıp çöpe atıldı. İşleme konulmadı. Sonra da, “TSK’ya hakaretten”, savcı hakkında mahkûmiyet kararı verildi. Kararı veren, yine Yargıtay idi..
Ama o karar, AİHM’den geri döndü..
AİHM, “mahkûmiyet kararı yanlıştır” dedi.
Şimdi Yargıtay, yine eski anlayışında ısrar ediyor. Şikâyet dilekçesi veren vatandaşa suç duyurusunda bulunuyor.. Şikâyet edilenleri ise yargılamadan aklıyor!
Buyurun, böyle bir sisteme, “hukuk devleti” deyin. Diyebiliyorsanız eğer!..
VAKİT
YAZIYA YORUM KAT