1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Şiddet işgal çetesinin kodlarında var!
Şiddet işgal çetesinin kodlarında var!

Şiddet işgal çetesinin kodlarında var!

Taha Kılınç, şiddetin Siyonist çete için vazgeçilmez bir şey olduğunu geçmişten örneklerle izah ediyor.

18 Ekim 2023 Çarşamba 09:30A+A-

Taha Kılınç / Yeni Şafak

Kanser hücreleri

İsrail Ordu Sözcüsü Daniel Hagari, ağustos ayında yaptığı bir açıklamada şu cümleleri sarf etmişti: “Yerleşimcilerin Batı Şeria’da Filistinlilere karşı düzenlediği terör eylemleri, Filistinlileri de karşı eylemler düzenlemeye zorluyor. Evet, son aylarda Filistinlilerin karıştığı terör olayları artışa geçti, ama bunun karşısında nasyonalist suçlar ve nasyonalist terör de artıyor. Yerleşimcilerin yaptıkları terördür. Bunu başka türlü ifade etmenin yolu bulunmuyor. Bu meseleyi gündemimize almamız ve çözmemiz gerekiyor.

Eğer yerleşimciler engellenebilirse, terör de genel anlamda azalır.”

Benyamin Netanyahu hükümetindeki bazı bakanlar ve aşırı sağcı Yahudi vekiller, Hagari’ye büyük tepki göstererek, onu “solcu düşüncelerle hareket etmek”le suçladılar. “Kendi vatandaşlarımızla düşmanı birbirinden ayırt etmeyi bilmiyor” diyenler de oldu.

Daniel Hagari’nin açıklamalarıyla eş zamanlı olarak, İsrail basını, İsrail iç güvenlik servisi Şin-Bet’in başkanı Ronen Bar’ın Başbakan Benyamin Netanyahu’ya bir rapor sunduğunu, raporda Batı Şeria’daki yerleşimci terörünün Filistin halkını da terörize ettiğinin vurgulandığını yazdı. Aynı günlerde, Batı Şeria’dan Yahudi yerleşimcilerin imza attığı terör eylemlerine dair haberler de gelmeye devam ediyordu.

Kayıtlara geçen rakamlarla somutlaştırmak gerekirse:

Sadece 2023’ün ilk yarısında, Batı Şeria’daki Yahudi yerleşimciler Filistinlilere yönelik 680 taşlama ve fiilî saldırı gerçekleştirdi. Bu sayı, 2022’nin tamamında 950’ydi. Yine aynı dönemde, ağır yaralanma veya ölümle sonuçlanan yerleşimci saldırısı sayısı 36 oldu. Bunlara araç kundaklama, zeytinlikleri yakma, protesto gösterilerine sabotaj, Batılı gazeteci ve aktivistlere sürekli tacizler de eklenmeli elbette.

Kısacası, karşımızda, İsrail güvenlik bürokrasisinin de artık itiraf etmek zorunda kaldığı üzere, terörist bir güruh var. Silah taşıma hakkına sahip, işlediği hiçbir suça karşılık ceza almayan, faşist ve Arap / Müslüman düşmanı bir güruh… Kanser hücreleri misali, içine girdiği bünyeyi bozup ifsat eden, iflah ve ıslah olmaz bir güruh… Batı Şeria ve Doğu Kudüs sınırları içinde, toplam sayıları 750 bini bulan bir nüfustan söz ediyoruz. ABD ve Batılı ülkelerin sözde “illegal” olarak nitelendirdiği, ama İsrail devletinin yeni yerleşimler inşa etme kararları karşısında kınamadan başka hiçbir şey yapmadığı bir oldu-bitti bu, aynı zamanda.

1967’de Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ün İsrail tarafından işgal edilmesinden sonra, Filistinlilerin yaşadığı bölgeleri “kalıcı biçimde Yahudileştirme” yöntemi olarak kullanılan yerleşim siyaseti, bugün İsrail’de iç iç politik zemini de tümüyle zehirleyen bir noktaya evrilmiş bulunuyor:

4 Kasım 1995 akşamı, İsrail tarihinin en katı ve gaddar Siyonist aktörlerinden, Başbakan Yitzhak Rabin, yerleşimci bir Yahudi tarafından Tel Aviv’in göbeğinde vurularak öldürüldü. Katil Yigal Amir, 1993’te ABD’nin arabuluculuğunda Yâser Arafat’la imzaladığı Oslo Anlaşması’nı gerekçe göstererek, Rabin’i “Siyonizm davasını satmakla” suçluyordu. Oysa Rabin, 1987’deki Birinci İntifada sırasında Hamas ortaya çıkınca, o zamana kadar muhatap almaya değer bile görmediği Arafat’la yakınlaşmış, böylece Filistin cephesini bölerek, Filistin meselesini dünyada Filistin Kurtuluş Örgütü’nün temsil etmesini hedeflemişti. Ayrıca Oslo, Filistinlilere dayattığı şartlar bakımından, İsrail’in menfaatlerine son derece uygun bir anlaşmaydı. Kısacası, Rabin, Arafat’la yan yana gelirken aslında tamamen Siyonizm’in ve İsrail’in menfaatlerini öncelemişti. Ama yerleşimci güruh Filistinlilere ve Araplara öylesine düşmandı ki, bu “stratejik” adımı bile fark etmemiş, Rabin gibi Siyonizm’e bağlılığı asla tartışılamayacak bir ismi “Siyonizm’e ihanet”le suçlayabilmişti.

Rabin suikastından sonraki ilk genel seçim, İsrail’de Benyamin Netanyahu’yu iktidara taşıdı (1996-1999). Başbakanlığını yerleşimci azgınlığına borçlu olan Netanyahu, eğer onları kızdırırsa Rabin’in akıbetine uğrayacağını da hiç unutmadı. Bugün, Netanyahu ve ekürilerini böylesine acımasız, insafsız ve dengesiz yapan şey, işte bu arka plandır.

Daha iki ay önce yerleşimci teröründen bahsedip İsraillileri uyaran Daniel Hagari, şimdilerde “Gazze’yi tamamen ortadan kaldırmak”tan dem vuruyor. Oysa bugün yaşanan gerilimin esas sebebini yine bizzat kendisi teşhis etmişti. İşgal psikolojisi tam olarak budur: Mantık silsilesi iptal olur, yerini sadece düşmanlık ve kin alır. Tarihte, bu karanlık tünele giren hiçbir devlet, çıkamamıştır. Siyasetini değiştirmediği sürece, İsrail de çıkamayacaktır.

HABERE YORUM KAT