Şiddet, çözüm değil şiddet üretir
PKK şiddeti tırmandırmayı sürdürüyor. 17 Ağustos'ta Çukurca'dan Hakkâri'ye giden askeri konvoya yönelik saldırıda biri binbaşı 12 asker; 18 Ağustos'ta Siirt'in Eruh ilçesinde Jandarma Karakolu'na yönelik saldırıda 2 asker daha şehit oldu. TSK'nın operasyonlarında kaç PKK militanının öldüğünü bilmiyoruz. Türkiye, çok acı veren, geleceğini karartan bir şekilde kanamaya devam ediyor.
PKK'nın şiddeti tırmandırmasının nedeni hakkında farklı teoriler var. BDP'nin yorumuna göre bunun nedeni, Kürt sorununun çözümünde, bu bağlamda Abdullah Öcalan ile hükümet arasında yapılan görüşmelerde yol alınamamış olması. Başka bir yoruma göre, PKK Güneydoğu'da Kürtler için değil, kendisi için bir özerk bölge yaratma peşinde (Bkz: Kurtuluş Tayiz, 19 Ağustos). Yine başka bir yoruma göre bu saldırılar, "PKK'nın lider kadrosundan habersiz" olarak, Suriye kökenli PKK militanları tarafından gerçekleştiriliyor (Bkz: "Hakkâri saldırısı da Behoz'un ekibi tarafından," Zaman, 19 Ağustos). Yine başka bir yoruma göre, "Ankara grubu" olarak anılan bir grup, PKK'nın kuruluşundaki ayrılıkçı hedefe bağlılığını koruyor ve bu amaçla bir Türk - Kürt savaşı kışkırtma peşinde. Bunların hangisinin geçerli olduğunu bilecek durumda değilim.
Bildiklerim şunlar: Kürt etnik milliyetçileri, silahlı ayaklanma yoluyla birleşik bağımsız bir Kürdistan kurma peşinde olabilir. Bunun için Türk çoğunluklu bölgeleri Kürtler için yaşanmaz hale getirme amacını güdüyor olabilirler. Türk etnik milliyetçilerinin ideali, Türkiye'yi Kürtlerden arındırmak, onları "ya sev ya terk et" sloganı uyarınca tehcire tabi tutmak olabilir. Ne var ki Türkiye'de aklı başında ve insanlığını yitirmemiş olan, Türk ve Kürt büyük çoğunluğun ortak talebi, şiddetin son bulması, akan kanın durması, soruna savaşarak değil konuşarak, ülke bütünlüğü içinde çözüm bulunması.
PKK'nın tırmandırdığı şiddetin gerçekleri görmemize engel olmasına izin vermemeliyiz. Şiddet, şiddeti doğurur. Bu, PKK için geçerli olduğu gibi, güvenlik güçleri açısından da geçerlidir. Hükümet, bir an önce Kürt sorununun çözümü için yapılması gerekenler konusunda kafa karışıklığından kurtulmalı; sorunun muhatabı olan bütün taraflarla, kendi Kürt milletvekilleriyle, başta BDP olmak üzere tüm muhalefet partileriyle diyalog kurmalı; CHP Başkanı Kılıçdaroğlu'nun dediği gibi soruna "toplumsal mutabakat"la çözüm aramalıdır.
Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana yaşanan, sonuncusu 40 bin dolayında insanımızın canına mal olan 29 Kürt isyanından sonra aklı başında ve insanlığını yitirmemiş büyük çoğunluk olarak şunları açık ve net olarak görebilmemiz gerekir: PKK, Türkiye'nin Kürt sorununun nedeni değil ürünüdür. Kürt sorunu çözüme ulaşmadan, PKK sorunu çözülemez. PKK bitirilse bile yerini başka bir şiddet örgütü alabilir.
Kürt sorununu çözmesi ve ülke bütünlüğünü koruması için Türkiye'nin kendini, insan hakları, hukuk devleti ve demokrasi ilkeleri gereğince köklü bir şekilde yenilemesine ihtiyaç var. Son Milli Güvenlik Kurulu bildirisinin diliyle konuşmak gerekirse, eğer "tek bayrak, tek millet, tek vatan, tek devlet" ilkeleri tavizsiz korunacak ise Türkiye devletinin de, milletinin de, yurttaşlığının da yeniden tanımlanması gerekiyor. Yapılacak olan yeni anayasa Türkiye Cumhuriyeti devletini bir "Türk devleti" olarak değil "Türkiye devleti" olarak tanımlamalı. Yeni anayasa milleti - ulusu, "Türk milleti" değil "Türkiye milleti" olarak tanımlamalı. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı bütün etnik nitelemelerden arındırılmalı.
Türkiye'nin bir "ulus-devlet" değil, "ülke-devlet" olarak; tek değil çok kültürlü bir toplum olarak yeniden yapılanma ihtiyacında olduğu artık net olarak görülebilmeli. Unutmamak gerekir ki, bu yeniden yapılanma, gerçekte Türkiye'nin kuruluş felsefesine dönüş anlamına gelir. Türkiye Cumhuriyeti, Türk değil Türkiye milletinin verdiği ortak kurtuluş mücadelesi sonunda, Türk değil Türkiye devleti olarak kuruldu.
ZAMAN
YAZIYA YORUM KAT