Şia ve Ehli Sünnet’in hadislerde takribi (2)
Şia hadis külliyatının toplamında Hz. Peygamber (sas)’den nakledilen rivayetlerin çok küçük bir yekûn tuttuğunu geçen yazımızda söylemiştik.
Şiî hadis kaynaklarını inceleyen birisi nakledilen hadislerin Oniki İmam’dan ve özellikle de İmam Câfer Sâdık ile İmam Bâkır’dan nakledilen rivâyetlerden müteşekkil olduğunu görecektir.
Burada dikkatleri çekmemiz gereken husus, imamların ve özellikle de bu iki imamın rivâyet zinciriyle birer râvi olarak Hz. Peygamber’den naklettikleri hadislerden bahsetmiyoruz. Aksine, Hz. Peygamber’den nakledilenlerde olduğu gibi dinî bağlayıcılığı olan İmamlar’dan sâdır olmuş söz, fiil, takrirat ile onların ahlâkî ve beşerî vasıflarını ihtiva eden rivâyetlerden bahsediyoruz. Râvi zincirinin Oniki İmam’dan herhangi birisinde son bulduğu rivâyetler bunlar.
Ehli Sünnet’in Oniki İmam’ı teşri kaynağı olarak kabul etmediğini ve tabii olarak Şia hadis külliyatının ana yapısını oluşturan bu rivâyetleri dinî metinler olarak görmesinin mümkün olmadığını bildiğimizde bu zeminde bir takribin de mümkün olmadığı kendiliğinden ortaya çıkacaktır.
İki ekol arasında ortak dinî merci olan Hz. Peygamber’den (sas) rivâyet edilen hadislerde bile ittifak etmek kolay değildir, çünkü Şiî hadis usûlü Ehli Sünnet râvileri mü’min görmediğinden rivâyetlerini de kabul etmemektedir. Râvinin adil olabilmesi için “mü’min” olması gerekir. Ehli Sünnet râviler Oniki İmam’ın masumiyet ve velâyetini kabul etmediklerinden en insaflı Şiâ kesimlere göre bile mü’min değil Müslüman kategorisine girerler.
Hz. Peygamber’den onlara ulaştığını iddia ettikleri hadisler yine onlara has râvi zincirleriyle kabul edilmektedir. Bu râvilerin kahir ekseriyetinin ise Ehli Sünnet cerh ve ta’dil kurallarına göre cerh edildiğini, yani güvenilir kabul edilmediğinden reddedildiğini ortaya koyduğumuzda bu takribin nasıl mümkün olduğunu bize kim nasıl izah edecek?
Yeni bir cerh ve ta’dil literatürü oluşturulamayacağına, iki ekolün de kendi usûlünden vazgeçmeyeceğine göre iki ekol arasında hadisde ortak dinî merciî oluşturan Hz. Peygamber’den (sas) gelen rivâyetler hangi sened ve metin kritiğine tabi tutulacak? Usûlün belirlediği tashih ve tad’if (red ve kabul) kriterlerinde bir yakınlaşma sağlanmazsa makbul ve merdud diye tasnif edilecek hadisler kimin kriterlerine göre tesbit edilecek?
Burada başka büyük bir mesele daha karşımıza çıkıyor. Hadislerin sened ve metin kritiği konusunda Şiî ekol iki önemli fırkaya ayrılıyor; el-Ahbâriyyûn ve el-Usûliyyûn (Haberciler ve Usûlcüler) diye.
el-Ahbâriyyûn fırkasının hadis tenkidine inanmadığını, hadis metodolojisinin Ehli Sünnet’in bir hurafesi olduğunu, amacın Oniki İmam’dan gelen rivâyetleri bu yöntemle reddetmek olduğunu iddiasını da eklersek, hadislerde takrib daveti otomatikman bu fırkayı kapsamamaktadır. El-Ahbâriyyûn, İsnâ Aşeriyye fırkası içerisinde kuşkusuz güçlü bir damarı temsil etmektedir.
Hadis sened ve metin kritiğini geliştiren Usûlcüler ise bu yöntemi Ehli Sünnet’e nazaran çok geç geliştirmişlerdir. Bu alanda yazılan Şiî usûlü hadis kitapları Ehli Sünnet’in usûl kitaplarından 6 asır sonra telif edilmiştir. Bu da ayrıca ele alınması gereken önemli bir konudur.
Bu gecikmeye rağmen ortaya koydukları hadis tenkid yöntemi maalesef ciddi anlamda tatbik edilmemiştir. Şia hadis literatüründe hadislerin Ehli Sünnet’de olduğu gibi; sahih, hasen, zayıf ve uydurma diye tasnif edilmemesi de kayda geçilmelidir. Bu meyanda yapılan çağdaş bir girişim ise, çok ciddi itirazlarla karşılaşmıştır.
YENİ AKİT
YAZIYA YORUM KAT