Şeytanî Güçlerin Zaferini‚ İslâm Zaferi’ Diye Göstermek Utancı
Tahran’da yayınlanan ve yöneticileri İnkılab Rehberliği makamınca tayin olunan ve malî kaynağı da devletçe karşılanan; ve diğerlerine göre İslamî hassasiyeti daha çok gözettiği ileri sürülen -ve bu satırların sahibinin de 15 yıl kadar sürekli makaleler yazdığı- bir gazetede dün bir başyazı vardı; ‚Peyâmha’y-ı Âzadî-i Halep / Halep’in kurtarılışının mesajları..’ başlığı altında..
Sözkonusu yazıda, ‚Tam da İslâmî Vahdet Haftası’nın ve Hz. Peygamber‘in (S) velâdet yıldönümünün eşiğinde, Halep’in kurtarılışından alınması gereken mesajlar’a değiniliyor ve ‚alınması gereken ilk mesajın, İslamî mukavemetin dünyanın sultacı, zorba güçlerine karşı elde ettiği büyük zafer olduğu’ belirtilerek, bu zaferin, ‚Siz Allah’ın dinine yardım ederseniz, Allah da size yardım eder..‘ meâlindeki ‚vaad-i ilahî’ ile gerçekleştiğine ve ‚Halep zaferinin etkisinin Musul’un kurtarılmasında ve keza, Yemen’de, Bahreyn’de de görüleceği’ne değiniliyor; Suûdî rejimine de ‚gözdağı‘ veriliyordu.
Daha da acı olanı, bu tablonun Baas ideolojisi üzerine kurulu bir Esed Hanedanı diktatörlüğü ve -İran’ın teşvikiyle devreye giren Rusya’nın ağır bombardımanları ve Amerika’nın da gözyummasıyla- İslamî bir zafer gibi gösterilmesi.. Gerçekte ise İran bir gövde gösterisinde ya da güç zehirlenmesinde.. Ama yazının devamında, bir de Türkiye’nin alması gereken mesaja değiniliyor ve ‚Türkiye’nin, Suriye Buhranı’nda zorba güçlerin elinde bir oyuncak olarak, hedeflerine varamadığı ve elleri boş ve kara bir yüzle çıktığı’, ‚Erdoğan Türkiyesi’nin teröristlere destek verdiği, teröristler için geçiş yollarını açtığı ve utanç verici bir duruma düştüğü’de Batılıların ağzıyla dile getiriliyordu. Bu gazete, geçmişte, Tayyip Erdoğan’ı sık sık, ‚Halifeliği ve Osmanlı’yı ihya etmek siyaseti’ ile suçlanıyordu. Ama bu kez onlara ve de, Türkiye’nin Suriye Buhranı’nda taa baştan beri Amerikan isteklerine karşı çıktığına ve İran’a, Rusya’nın da, B. Amerika’nın da gözyumduğuna hiç değinilmiyordu.
***
Bu vesileyle bir başka sahne.. İran sisteminin en üst makamında bulunan Seyyid Ali Khameneî geçen hafta, bir grup aileyle görüştü. Bu aileler, Suriye’de hayatlarını kaybeden askerlerin aileleriydi. Ve bu askerlerin sayısının, -onlarcası seçkin komutanlar olmak üzere-, bini geçtiği ileri sürülüyor. İran makamları ve medyası, Suriye’de hayatlarını kaybeden bu askerleri, Şam’daki Hz. Zeyneb Türbesi’ni korumak için oraya gittikleri iddiasıyla, ‚Şuhedâyı mudafaan-ı harem..’ (Harem’in savunucusu şehidler) diye anmakta.. Khameneî o görüşmede, ‚Bazıları bizim orada (Suriye’de) ne işimiz var? diyor.‚Bunu söyleyenler bizim Ehl-i Beyt aşkımızı bilmeyenlerdir..’ diyordu. Yani, Suriye’de İranlı güçlerin Suriye’nin her tarafında, yıllardır işledikleri cinayetler, sadece güya Hz. Zeyneb Türbesi’ni korumaya yönelik ve de Ehl-i Beyt aşkına imiş!!
***
Halbuki, DEAŞ’çıların türbelere karşı tavrı, vehhabî-selefî anlayışınca bütün türbelere yönelik.. Ama, direkt İran Rehberi’ne bağlı olduğu bilinen Lübnan ‚Hizbul…’ örgütünün onbinlerce silahlı elemanı da türbe korumak iddiasıyla gelmişti Suriye’ye.. Ama, gerçeği, ‚Biz olmasaydık Esed rejimi iki günde çökerdi‘ diye övünmelerinde açıklıyorlardı. Sayıları 300 yüzbini aşkın ve ‚Haşd-i Şa’abî’ denilen mezhebçi yapılanmanın işlediği cinayetler de hep, Hz. Zeyneb türbesini korumak aşkına idi! Ki, ‚Haşd-i Şa’abî’ denilen ve İran’da ‚Besic/ seferberlik güçleri’ denilen (Halk Gönüllüleri)’nin Irak versiyonu ve DEAŞ’çıların karşı kutbunda mutaassıb mezhebçi bir yapılanma olan gücün, geçen ay, Irak’ın resmî ordusuna katılmasına dair kanunun da Bağdad’daki mezhebçi hükûmete kim tarafından dikte edildiğini anlamak istemeyenler için, Khameneî’nin, evvelki gün, ‚Haşd-i Şa’abî, Irak için büyük ve hayatî bir sermayedir..‘ şeklindeki övgü dolu sözlerini hatırlatmakla yetinelim.
YAZIYA YORUM KAT