Seydnaya'dan Ömer El Shogre'nin hikayesi
15 yaşından itibaren Suriye’deki protestolara katıldığı için 2011-2013 arasında toplam 7 kez tutuklanan Ömer El Shogre, 2015’te Türkiye’deki annesinin zar zor topladığı 15 bin doları rüşvet olarak memurlara dağıtmasıyla “İnsan Mezhabası” Sednaya’dan çıktı
1995 yılında Suriye’nin el-Bayda kentinde doğan Ömer, henüz 15’indeyken rejim güçleri tarafından ilk kez tutuklandı.
Sokağa çıkan binlerce Suriyeliden biriydi. 2011 ile 2013 arasında yedi kez daha tutuklandı.
16 Kasım 2012’de, kuzenlerini ziyaret ettiği sırada silahlı milisler evine girdi ve Omer ile kuzenleri Beşir, Nur ve Reşad’ı tutukladı.
Milisler onları soruşturma için Tartus’taki Askeri İstihbarat merkezine götürdü. Beşir ve Reşad hapishanede hayatını kaybetti. Alshogre, toplamda üç yıl tutuklu kaldı, Şam’ın merkezindeki bir askeri istihbarat gözaltı merkezi olan 215 No’lu Şube’de bir yıl dokuz ay geçirdi.
215 No’lu Şube’deki tutukluluğu sırasında, cezaevi yönetimi ondan ölen mahkûmların cesetlerini taşımayı ve alınlarına numara yazmasını istedi.
Suriye istihbaratının en korkulu mahzenlerinde işkence gördü, sayısız acıya tanık oldu.
Özellikle Sednaya ve benzeri cezaevleri, sadece tırnak sökmenin, dayakların, aç bırakmanın rutin olduğu yerler değildi; aynı zamanda bir “fısıltılar üniversitesinin” de filizlendiği mekânlardı.
Ömer, rejim zindanlarında doktorlardan avukatlara, öğretmenlerden mühendislere kadar farklı geçmişlere sahip insanlarla aynı dar hücreleri paylaştı. Konuşmak yasaktı, fısıldamak bile işkence sebebiydi. Bu deneyime, sessizliğin içinde şekillenen bir ironiyle “Fısıltılar Üniversitesi” adını verdiler.
2013’te, Alshogre’nin büyük kuzeni Reşad ve 2014’ün başlarında ise en yakın kuzeni Beşir, işkenceden öldü.
Beşir çok zayıfladığı için kendi başına yürüyemiyordu ve tuvalete gidebilmesi için onu Ömer taşıyordu. Alshogre, Beşir’in cesedini de morga taşıdı ve alnına numara yazdı.
15 Ağustos 2014’te Alshogre’yi Sednaya Hapishanesi’ne sevk edildi. 215 No’lu Şube’nin Sednaya’ya kıyasla “cennet gibi” olduğunu söylüyor, çünkü Sednaya’da psikolojik ve fiziksel işkence çok daha şiddetliydi. Mahkûmların, izinsiz konuşma gibi nedenlerle keyfi infazlarla karşı karşıya kaldığını belirtmekte.
2015’te annesinin Türkiye’ye gelerek büyük çabalarla topladığı 15000 dolar rüşvet parası sayesinde sahte bir tahliye kararıyla hapisten çıkarıldığında, ölümü ensesinde hissetmiş, vücudu yorgun, 34 kiloya düşmüştü.
Avrupa’ya sığınarak İsveç’te sağlık hizmeti aldı, dil öğrendi, eğitimini tamamladı. Sonra bir süre Washington D.C.’de yaşamını sürdürdü, Georgetown Üniversitesi’nde okudu, TedTalks gibi platformlarda ve Batı medyasında Suriye’de yaşadıklarını anlattı.
Sevincini anlatırken sık sık “mitvaridi” yani “yüz gül” dedi.
Bu Ömer ile kuzeni Beşir arasında bir şifreydi.
Arapçada “mitvaridi” olarak kullanılan bu ifade, sıradan bir “teşekkür ederim” veya “rica ederim”in ötesinde, karşınızdakine verdiğiniz değeri, ona gösterdiğiniz saygı ve sevgiyi ifade eden bir sözcük. Bir “merhaba” ya da “günaydın” yerine “yüz gül” demek, o kişiye yüzlerce gül sunarcasına bir sıcaklık aktarmak anlamına geliyor.
Beşir, sık sık “yüz gül”ü kullanıyordu. Hapiste bile.
Ömer için kuzeninin sıkça kullandığı “yüz gül” ifadesi, onu anmanın bir ifadesine dönüşmüştü. O günden bu yana “yüz gül”ü, sadece bir selam değil, kuzeninin anısını, insaniyeti ve sevgiyi taşımak için kullanıyor.
HABERE YORUM KAT