1. HABERLER

  2. YORUM ANALİZ

  3. Sevinmeli miyiz yoksa üzülmeli mi?
Sevinmeli miyiz yoksa üzülmeli mi?

Sevinmeli miyiz yoksa üzülmeli mi?

Ersin Çelik, Uluslarası Adalet Divanında İsrail'e karşı görülen soykırım davasında verilen kararı değerlendiriyor.

28 Ocak 2024 Pazar 11:10A+A-

Yeni Şafak – Ersin Çelik

Lahey’deki duruşma, tüm dünyanın olmasa da vicdan taşıyan milyarlarca insanın anbean takip etmesiyle tarihe geçti. Ortada nihai bir karar yok ve henüz İsrail’i durduracak, soykırımdan geri adım attıracak net bir yaptırım oluşmadı. Ancak 120 gündür, insanlığı çaresizliğe saplanıp kalmanın ötesine geçirecek yeni bir durum var. Uluslararası Adalet Divanı’nın, ‘soykırım davasının esastan görülmesine’ hükmetmesi, İsrail için de karşısına aldığı dünyanın geri kalanları için de tarihin akışını değiştirebilir.

Bir kere, İsrail’in dosyanın reddi talebinin reddedilmesi ve İsrail’in soykırım suçlamasıyla yargılanmasına karar verilmesi; uluslararası hukukun, egemen devletler karşısında dahi “üstünlüğünü” koruması ve adaletin tesis edilmesi açısından büyük bir umut ışığı oldu.

Uluslararası Adalet Divanı’nın önceki gün İsrail aleyhine aldığı tedbir kararlarına sevinmeli miyiz yoksa üzülmeliyiz sorusunun şu an itibari elbette net bir yanıtı yok.

Hal böyleyken, “Tarihin akışını değiştirecek” diyerek çok iddialı bir cümle kurduğumu ve büyük bir beklenti içinde olduğumu düşünenler olacaktır. Üstelik hukukçu da değilim. Neye göre, derseniz; “havayı koklamak” ya da gidişatı görmek diyebiliriz. Kamuoyundan da takip ediyoruz ki İsrail her geçen gün yalnızlaşıyor. Vahşetleriyle baş başa bırakılıyor. Yandaşları desteğini çekiyor, tarafsız taraflarını kaybediyor ve karşısında soykırım karşısında ezilmiş, Gazze utancıyla baş başa kalan yeni bir irade oluşuyor. ABD ve İngiltere hariç Batılı ülkelerin liderleri de en azından üzerlerine sıçrayan kanı temizlemenin çabasını göstermeye başladılar.

Lahey’deki duruşmaları yakından takip eden ve bu süreçte seri sorularımı -usanmadan- sesli mesajlarla yanıtlayan İstanbul Uluslararası Hukuk Merkezi (ICIL) Başkanı Avukat Cihat Gökdemir’in yorumları da “gidişatı” gösteriyor. Nedir bu gidişat? Gökdemir, karar öncesi görüşmemizde soykırım kararının çıkması halinde İsrail’in çok ağır hukuki yaptırımlarla karşı karşıya kalacağını ve bu durumda İsrail’in Yahudiler için açık hava hapishanesine dönüşebileceğini söylemişti. Ben de bu köşede yayınlamıştım.

Divan’dan soykırım kararı çıkmadı ancak böyle bir kararın da yolu açıldı. Adalet Divanı’nın, İsrail tarafından gerçekleştirilen bazı eylem ve ihmallerin Soykırım Sözleşmesi hükümleri kapsamına girdiğine ve davada İsrail aleyhine ileri sürülen iddiaların ‘makul seviyede’ ispatladığına hükmetmesini soğukkanlılıkla analiz etmek gerekiyor. Ara karar, Gazze’de 120 gündür yaşanan soykırımı durdurmadı. Ateşkesi sağlamadı. Ablukayı kaldırmadı. İnsani koridoru da açmadı. Ancak Cihat Gökdemir de altını çiziyor ki: “Lahey’de alınan kararla İsrail yavaş yavaş mahkûmiyete yürüyor.”

Lahey’deki Yüksek Mahkeme, Güney Afrika’nın sunduğu delillerin İsrail’in Gazze’de soykırım suçu işlediğini makul seviyede ispat ettiğine hükmetmiş oldu aslında. Yani, adım adım mahkûmiyetin yolunu açtı. Mevcut soykırımı durduracak net bir karar çıkmadı ve bu bir hayal kırıklığı oluşturdu elbette. Ancak tedbir kararlarının da Gazze’de devam eden soykırımı durduracak etkisi var. Mahkeme, İsrail’in de 1949’da imzaladığı Soykırım Sözleşmesi’ne atıf yaparak, “İsrail devleti, Soykırım Sözleşmesi’nin 2. maddesi kapsamına giren tüm fiillerin işlenmesini önlemek için gücü dâhilindeki tüm tedbirleri almak zorundadır” dedi.

Birleşmiş Milletler’in 1948’de kabul ettiği ve 1951’de yürürlüğe giren ‘Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nin 2. maddesi çok açık. İsrail’in Gazze’de BM Sözleşmesi’nde altı çizilen; ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir gruba mensup olanları öldürme, ciddi surette bedensel veya zihinsel zarar verme, yaşam şartlarını kasten değiştirme, doğumları engelleme ve çocukları zorla bir başka gruba nakletme suçlarını işlemediğini hiç kimse iddia edemez. Ancak bu suçları İsrail inkâr edebilirdi, gördük ki bunda da ikna edici olamadı. İsrail’in Gazze’de 120 gündür BM Sözleşmesi’nde tanımlanan tüm suçları defaatle işlediği çok ortada, Adalet Divanı da işte bu yolu açtı.

Yargılanma belki bir yıl sürecek. Soykırım yargılamasının, soykırım suçlamasıyla tüm hukukçulara göre sonuçlanması beklenen bir sonuç. Güç zehirlenmesinin son evresindeki İsrail’in böyle bir sonun başlangıcına bile tahammül etmesi düşünülemez. Açıkçası dünya Gazze’nin gölgesinde, daha büyük ve yeni siyasi, insani krizlere sahne olabilir. İsrail, Amerika ve İngiltere soykırım suçlamasının çıkmaması için türlü oyunları, baskıları kumpasları deneyecektir. Özellikle de İsrail’i yargılatan cesur Güney Afrika devleti ve hukukçularına türlü oyunlar kurmak isteyeceklerdir. Her ne olursa olsun aşılan bu eşik, kırılan aşılmaz duvar; İsrail’in, tüm dünyayı baskı altına aldığı Holokost’a tepki olarak hazırlanan Birleşmiş Milletler Soykırım Sözleşmesi’ne göre yargılanmayla karşı karşıya getirdi. Üstelik soykırım suçundan yargılanma kararı, Holokost’u anma gününden (27 Ocak) bir gün önce çıktı.

“Tarihin akışı değişiyor” derken buna işaret etmiştim; tüm gücünü Nazilerin Yahudi soykırımından alan İsrail, Yahudilerin Gazze’deki Müslüman soykırımıyla yargılanıyor.

 

HABERE YORUM KAT