Sevag’ı kim öldürdü
Batman’ın Kozlu ilçesine bağlı Gümüşgörgü Jandarma Karakolu’nda görev yaparken tezkeresine üç hafta kala karnına aldığı kurşunla hayatını kaybeden Sevag Şahin Balıkçı, benim yirmi yıldır tanıdığım komşularımın oğluydu.
Yirmi yıl alt alta, üst üste yaşadık. Babamın dükkânı onların oturduğu evin altındaydı. Sevag küçüklüğünde de çok sevimli, çok saygılı, munis ve iyi huylu bir çocuktu. Haberi internette gördüğümde çok ama çok üzüldüm.
Sevag dün düzenlenen törenle defnedildi. Ölüm her yaşta zorken, bir bebeğin, bir çocuğun, önünde pırıl pırıl bir hayatın olduğu bir gencin ölümü çok daha yıkıcı. Allah rahmet eylesin. Mekânı cennet olsun. Allah kalanlara teselli versin.
Ölümün 24 Nisan’da, yani Ermeni soykırımının 96. yıldönümünde ve ne tesadüftür ki Paskalya Yortusu’nda gerçekleşmesi, kafalarda soru işaretleri oluşturdu. Aile evlatlarının ölümünün bu “tehlikeli” ve “dikenli” konuyla birleştirilmesinden rahatsız. Haklılar da... Yakından tanıdığım anne Ani Balıkçı “Olay kaza mı yoksa değil mi henüz bilmiyoruz. Pazar günü avukatlarımızla birlikte olay yerine gidip oradaki yetkililerle görüşeceğiz. Alacağımız raporla her şey netlik kazanacak. (...) Olayın 24 Nisan ya da soykırımla falan ilgisi yok. Benim kimseden korkum yok, oğlum gitmiş neden korkabilirim ki.”
Ani Hanım haklı. Konu aydınlığa kavuşmadan sadece tarih çakışmasından böyle çıkarımlar yapmak doğru değil. Hem Sevag’a, hem de ailesine, sevenlere, bu ülkeye de haksızlık. Lakin şöyle bir sorun var.
Olay gerçekten aydınlanacak mı? Aile, alacakları raporun içeriğinden emin olabilecek mi? Adaletin yerine gelmesi yönünde, vicdanımızda bir kıymık kalmadan bu acı olay tamamen aydınlanacak mı?
Aslında hepimizi asıl düşündüren bu. Çünkü bu ülkenin adalet ve şeffaflık konusunda, hele konu askeriye olunca hiç de iyi bir karnesi yok. Mesela TSK’da bugüne değin yaşanan 420’yi aşkın intihar vakası var ve ailelerin bir kısmı hâlâ gerçeğin ortaya çıkması için mahkeme kapılarındalar. Nitekim kendisine soru yöneltilen Ermeni Patrikhanesi Ruhani Kurul Başkanı Kıdemli Rahip Tatul Anuşyan da “Asıl önemli olan cemaatin neden tedirgin olduğudur” derken, sanırım bu noktaya da işaret etmek istemiş.
Sevag konusunda yapılan açıklamalarda ciddi kuşkular uyandıran noktalar var. Sevag’ın sözlüsü olayın kaza olduğuna inanmadığını söylüyor. Verdiği bilgiler hem yenilir yutulur türden değil, hem de Jandarma Genel Komutanlığı’nın yaptığı açıklamayla doğrudan çelişiyor. Sevag’ın sözlüsü şöyle diyor: “50 lira çalınmış. Suç da Sevag’ın üzerine kalmış. Bir uzman çavuş karın boşluğuna yumruk atmış, başını da yatağa çarpmış. Karakola bildirdiler. Ancak baskıyla dilekçeyi geri aldırdılar. Ben de ‘Terhise iki ay kalmış, uğraşma’ dedim. O öldürüldü. Askerdeki ülkücülerden baskı görüyordu. Bence 24 Nisan Ermeni Soykırımı’nı Anma Günü’nü konuşuyorlardı; biri de çekti vurdu.”
Jandarma Genel Komutanlığı ise olayla ilgili yaptığı açıklamada Sevag’ın altı arkadaşıyla birlikte mevzi tellerinin onarımı için görevlendirildiğini söylüyor ve şöyle devam ediyor: “Grubun emniyetini sağlamakla görevli iki askerden biri olan ve vefat eden erimizin çok samimi arkadaşı olan bir er tüfeği ile oynadığı sırada Balıkçı’yı karın boşluğundan kazaen vurmuştur. Aile ile varılan mutabakat doğrultusunda, önümüzdeki günlerde, ailenin, olayın vuku bulduğu karakolda misafir edilmesi ve vefat eden erimizin komutanları ve arkadaşları ile baş başa görüştürülmesi planlanmıştır. Vefat eden erimizin, karakolda vuku bulan bir başka olay nedeniyle suçlanması, bu yüzden şikâyet dilekçesi vermesi, gördüğü baskı sonucu dilekçesini geri alması gibi hususlar gerçeği yansıtmamaktadır.”
Yani Jandarma, Sevag’ın doğrudan sözlüsüne verdiği bilgiyi yalanlıyor. Genç kız olayın acısı ile konuyu 24 Nisan’a kendi sübjektif kanaati ile bağlıyor olsa bile, verdiği net bilgiler var. Aralarında geçen konuşma var. Sevag, uğradığı baskıyı, şiddeti doğrudan sözlüsüne anlatmış. Şikâyet dilekçesi konusunda baskı gördüğünü ve geri çekmeye zorlandığını söylemiş ve akıl istemiş. Sözlüsü “Terhisine az kaldı uğraşma” demiş. Jandarma daha ilk açıklamasında bu olayın bile üzerini örten bir dil kullanıyor. Dayak konusunda anne Ani Balıkçı ise “Olsaydı bize söylerdi. Zaten komutanı tarafından özel koruma altına alınmıştı” diyor. Sevag, (hepimizin askerde yaptığı gibi) muhtemelen ailesini üzmemek için bu bilgiyi sadece en yakını olan ve her sabah mesajlaştığı sözlüsüne açmış olmalı.
Üstelik madem dayak, şiddet ve baskı yoktu, komutanı neden sıradan bir ere özel koruma tahsis etsin? Bu nokta çok şüphe uyandırıcı.
Anne dünkü cenazede ise Türk bayrağına sarılı tabuta kapanırken “Ne olur oğlumun ölümünü 24 Nisan’a bağlamayın” diye feryat etmiş. Pek çok şey barındırabilecek bir feryat bu.
Ortada acılı bir aile ve ciddi iddialar gündeme getiren Sevag’ın sözlüsü var. Belki olay gerçekten bir kaza, belki 24 Nisan tamamen bir tesadüf veya bir nefret cinayeti söz konusu. Eğer böyleyse, Türkiye eski Türkiye değil, gerçek elbette ortaya çıkacaktır. Ben bu konuda bilgisi olan kişilere buradan çağrı yapıyorum. Bana, gazetemize ulaşabilir ve bilgilerini paylaşabilirler. Özellikle de vicdanlı görgü tanıkları, yani Sevag’ın asker arkadaşları.
Rahat uyu Sevag.
TARAF
YAZIYA YORUM KAT