Sessizliğin Krallığı: Tedmur Cezaevi
Palmira antik kentinin IŞİD’in eline geçmesi çok konuşuldu, ama ne hikmetse Tedmur cezaevi pek ilgi çekmedi!
HAKSÖZ HABER
“Ölüm olağan bir hadiseyse her gün karşılaşılan, işkencede boğularak, sıra dayağıyla, göz oymayla, kırılan kol ve ezilen parmaklarla gelen... Ölüm doğrudan yüzüne odaklanmış ve şans eseri ıskalayabileceğin bir şeyse eğer, kim istemez hayatının merhametli bir mermiyle son bulmasını!”
Bu satırlar 1999 yılında Uluslararası Af Örgütü tarafından Tedmur (uluslararası ismiyle Palmira) cezaevinde yıllarını geçiren ve inanılmaz işkencelerle karşılaşan bir grup Suriyeli mahkumun ağzından dökülen satırlardı.
Tedmur cezaevi geçtiğimiz hafta IŞİD’in eline geçti ve uluslararası camiada UNESCO’nun kültürel miras kapsamında tanımladığı ve kentin güneyindeki kalıntıların IŞİD tarafından harap edilebileceği endişesi bir anda dünya gündemine bomba gibi düştü. Oysa burayı bilenler açısından kentin cezaevinin ele geçirilmesi çok daha önemli bir gelişme sayılmalıydı.
Humus’un çöllük kısmında ve başkent Şam’dan yaklaşık 200 kilometre ötede bir zamanlar Fransız işgal güçlerince askeri kışla olarak kullanılmış bu cezaevi bilhassa 1980’deki katliamla tanınmıştı. Hafız Esed’e bir suikast girişiminin karşılığı olarak bu cezaevinde İhvan mensubu yüzlerce mahkum katledilmişti.
İnsan hakları raporlarında bu cezaevi dünyanın en kötü cezaevleri arasında sayılmakta.
Korku senfonisi
Beyrut’ta bulunan İnsan Hakları İzleme örgütünün başkanı Nedim Huri “Tedmur 1980’lerin baskı, işkence ve karanlık günlerinin sembolüdür” diyor. Genellikle solcu mahkumlarca oluşturulmuş geniş bir literatürün varlığına dikkat çekiyor.
Suriyeli eski mahkumlarla yaptığı söyleşilerde Tedmur’un “Sessizlik Krallığı” olarak adlandırıldığını ifade ediyor.
Bara Serrac 1984’te tutuklanmış ve 1993’e kadar cezaevinde kalmış. Burayı “korku senfonisi” olarak adlandırmakta. BBC ile geçenlerde yaptığı bir söyleşide burada işkencenin kesintisiz olduğunu söylüyordu: “Ölümle yaşam arasında asılısındır burada, burası öyle bir yer ki avlusunda 12 yıl boyuna infaz eksik olmadı.”
Serrac burada şahit olduklarını anlattığı “Tedmur’dan Harward’a” ismiyle bir kitabı yayına hazırlıyor.
“Dil burada yaşananları anlatmaya yetmez” diyor. “Korku her yerdedir ve işkence seansı yaklaştığında gözlerden fışkırır.”
Cehennem
Ferec Bayraktar ödüllü bir şair ve gazeteci. 1987’de tutuklandığında 36 yaşındaymış ve Filistin, Saydnaya ve Tedmur cezaevlerinde 13 yıl geçirmiş. Komünist Eylem Partisi mensubu olmakla suçlanmış ve ancak 2000’de uluslararası bir kampanya neticesinde serbest kalabilmiş.
Şu anda gördüğü işkenceler yüzünden yardım almadan yürüyemiyor. İsveç’te yaşıyor. Tutuklanmadan evvel 2 şiir kitabı yayınlamıştı.
“Esed rejiminin cezaevleri cehennemin bir türü. Yüz binlerce insan bu cehennemden geçti. On binlercesi ise ya işkenceler ya da uyduruk askeri yargılamalar neticesinde can verdi.” Diyor.
Sadece Suriyeliler değil!
Suriye cezaevleri sadece Suriyelileri ağırlamıyor Birçok Filistinli, Lübnanlı ve Iraklı da bu berbat yerlerde kaldılar.
2005’te Lübnan’ı terk etmesinden evvel pek çok Lübnanlının Suriye rejimi tarafından ortadan kaybedilip bu cezaevlerine tıkıldığına inanılıyor.
22 Mayıs günü Tedmur’un IŞİD’in eline geçmesi üzerine yerel Lübnan medyası 27 Lübnanlı mahkumun serbest bırakıldığını yazdı. Bunların içinde 1980’lerden beri tutuklu bulunanlar da vardı.
Ali Ebu Dehn, 13 yıl değişik Suriye cezaevlerinde kalmış ve bunun 5 yılını da Tedmur’da geçirmiş bir Lübnanlı. 2000 yılında serbest kalmış. Bir sonraki yıl Tedmur kapatılmış, daha doğrusu sadece askeri mahpuslar için açık kalmış ve Haziran 2011’de ayaklanmanın başlamasıyla yeniden hizmete girmiş!
Rüyadan ötürü ceza
Ebu Dehn halk arasında Tedmur’a girenin öldüğü ve buradan çıkanın yeniden doğduğunun söylendiğini ifade ediyor: “Burası dünyanın en kötü cezaevlerinden biri. Buraya ilk gittiğimizde bizi karşılayan gardiyan “Hafız Esed buraya Tanrı’nın girişini yasakladı. Burada Tanrınız yok. Tanrı biziz! Size hayat veren de, hayatınızı sonlandıran da biziz!”
“Cehennemden Çıkış: Tedmür ve Kızkardeşlerinden Hatıralar” adlı kitabında Ebu Dehn burada karşılaştığı korkunç işkenceleri anlatıyor. Mahkumların birbirlerine rüyalarını anlatmasının dahi cezalandırma sebebi olduğunu aktarıyor.
Bir defasında bir mahkumun bir diğerine rüyasında Hafız Eesed’in cenazesinde yürüdüklerini anlattığını ve bunu bir gardiyan duyunca o mahkumun 300 kırbaç yediğini aktarıyor.
Bara Sarrac yaşadıklarını anlatmanın kolay olmadığını detayları aktarmakta zorlandığını söylüyor ve ekliyor: “Diğer mahkumların neden anlatma konusunda isteksiz olduklarını anlıyorum çünkü bir daha yaşamak gibi geliyor.”
Suriye’deki son gelişmelere ilişkin Sarrac rejimin tam bir gangster topluluğu olduğunu söylüyor ve ekliyor: “İyimseriz ama gelecek belirsiz. IŞİD’in Tedmur’u alması iyi bir şey değil. Tarihi kalıntılar tehlikede ama insanların hayatı daha önemli değil mi?”
Linah Alsaafin
Midddle East Eye’dan kısaltarak çev. Hasan Soylu
HABERE YORUM KAT