Zulüm Zulümle Değil Direnişle Yıkılacak

Ahmet Varol

Suriye'deki zulüm karşısında ABD ve NATO müdahalesi vehimlerinin veya hayallerinin, bir yandan öcü olarak gösterilip hâkim sistemin meşrulaştırılmasında malzeme yapılmasına bir yandan da Baas diktasının insanlık dışı zulmü altında inleyen mazlum halkın kurtarılması için bir ümit kapısı olarak görülmesine anlam veremiyorum. Bu konunun Suriye'yle ilgili tartışmaların odağına oturtulması dikta rejiminin katliamlarını gölgede bırakmaktan başka bir sonuç getirmiyor.

Suriye'deki dikta rejimi kendini güçlü hissettiği, sallanmaya başlamadığı sürece ABD ve NATO'nun herhangi bir müdahalesi söz konusu olmaz. Baas diktasının uçurumun kenarına iyice yaklaştığının görülmesi esnasında yapılacak müdahale de Suriye halkını kurtarma amaçlı değil ganimet toplama, gidişata el koyma amaçlı olacaktır. Dolayısıyla emperyalizme bu fırsatı vermemek, Suriye halkının gerçek özgürlüğüne kavuşmasını sağlayacak yolun açılması için bu halka destek olmak gerekir.

Her ne kadar işgalci siyonist devletin Savaş Bakanı Ehud Barak, Esed rejiminin devrilmesiyle İsrail düşmanlarına darbe vurulacağını iddia etse de gerçekte Beşşar Esed'in devrilmesi siyonist rejim açısından bölgede kontrolün biraz daha elden çıkması, Mısır sınırındaki gibi kuzeyde de risk oranının artması sonucunu doğuracaktır. Barak'ın açıklaması Esed sonrası Suriye'ye hazırlık amaçlı bir taktikten başka bir şey olamaz. Siyonist katiller geçmişte Filistin İslâmî Direniş Hareketi (Hamas)'ı da FKÖ'ye karşı kendilerinin kurdurduklarını ileri sürmüşlerdi. Oysa Hamas'ın tabanını oluşturan Müslüman Kardeşler'in Filistin topraklarında örgütlenmeye başlaması işgalci siyonist devletin kuruluşundan öncedir ve Hamas da tam siyonist saldırganların FKÖ gerillalarını Lübnan'dan çıkararak fiili direnişten kurtuldukları için rahatladıklarını düşündükleri esnada işgal altındaki toprakların her tarafında kitlesel mücadele başlatarak işgalcileri köşeye sıkıştırdı. Dolayısıyla realite siyonistlerin iddialarının saçmalığını gözler önüne seriyordu.

Mevcut şartlarda her ne kadar Baas rejimi işgalcilerle diplomatik ilişkiye girmediğinden siyonistlerin istediği ayarda bir yönetim olmasa da bölgede denge unsurudur. İşgal devletinin onun gitmesinden olumsuz etkileneceği bölgeyi yakından izleyen birçok yorumcu tarafından dile getirildi. ABD ve NATO ise siyonist işgalcinin aleyhine olacak bir girişimde bulunmaz ve bulunmamıştır. Suriye'deki olayların patlak vermesinin üzerinden dokuz ay geçmesine rağmen Baas diktasını köşeye sıkıştıracak dişe dokunur bir adım atmamaları, açıklamalarla ve stratejik amaçlı tehditlerle yetinmeleri de bu yüzdendir.

Dolayısıyla ABD ve NATO'nun Suriye halkını Baas zulmünden kurtarma amaçlı bir müdahalesini beklemek yersizdir. Olmayacak bir şeyin şer'îliğini tartışmak da yararsızdır.

Irak'ta Saddam zulmüne karşı ABD müdahalesinde çözüm aranmasına karşı tavrım ne idiyse bugün de odur. O zaman ağır zulme maruz kalan insanların "Saddam gitsin de isterse Şaron gelsin" dediklerini duyduğumda şaşırmış ve şöyle demiştim: "Allah'tan her şeyin iyisini isteyin. Çünkü Allah buna kadirdir ve sizi dua edeceğiniz zaman iki kötü arasında muhayyer kılmıyor. Başınıza gelen ve sabretmek zorunda olduğunuz bir kötü var, bir de bu kötüden kurtulmak için Allah'tan dileyeceğiniz iyi!" Daha sonra ABD işgalinin getirdiği felaket karşısında yanlış düşündüklerini anladıklarını sanıyorum. Çünkü işgale karşı verilen silahlı mücadeleyi destekleyenler arasında yer aldılar.

Bu tür vehimleri ve varsayımları, Baas diktatörlüğünün her gün onlarca insanı katletmesine yol açan zulmünü meşrulaştırmanın aracı ve dayanağı yapmaya çalışmak ise tamamen pragmatist hesaplara dayalı ve zulme arka çıkmayı meşru sayan stratejiye kılıf bulma çabasından başka bir şey değildir. Hatta böyle bir gerekçeden yola çıkarak Baas diktatörlüğünün sergilediği korkunç vahşetin üstünü örtme çabaları ise büyük bir sorumluluk yüklemektedir.

Suriye'deki zulüm rejimi Allah'ın izniyle devrilecek. Ama onu ABD ve NATO zulmü değil Suriye halkının özgürlük ve adalet yolunda verdiği haklı direniş yıkacak. Bu direnişin kazanımları ve haklıdan yana olanlara düşen sorumluluklarla ilgili kanaatlerimizi de inşallah müteakip yazımızda dile getireceğiz.

YENİ AKİT