Türkiye kararlı ve ilkeli duruşuyla bir yandan milyonlarca muhacire ev sahipliği yaparken öte yandan bürokratlar eliyle yürütülen muhacirlerin haklarına ilişkin idari prosedürlerde ciddi anlamda keyfilikler yaşatıldığını görmekteyiz. Her hafta bir muhacirin iadesiyle ilgili hukuksuzluklara, keyfiliklere şahit oluyoruz. Kuşkusuz haberdar olabildiklerimiz çoğunlukla duyarlı Müslümanların ya da insan hakları savunucularının özellikle sosyal medya üzerinden yaptığı çalışmalar vesilesiyledir.
Son dönemlerde özellikle başta Sınan Oğan ve Ümit Özdağ gibi isimler ile CHP ve İP’in muhacirlere dönük provokatif ve çoğunlukla uydurma haberle sağladıkları göçmen karşıtı dil marifetiyle ülkede yükselen ırkçı söylem idarenin de muhacirlere yönelik olumsuz tutumunu pekiştirdi. İdare Mahkemeleri önünde, göç idarelerinde, kolluklarda bekletilen kadın, çocuk ve yaşlılar bir yana kötü muamele ve ölümle insanların hayatlarının söndürüleceği bile bile üstüne üstlük uluslararası metinlere, insan haklarına, evrensel bildirilere bütünüyle aykırı olarak sınır dışı işlemleri yapılmaktadır.
Niteliksiz istihbarat raporları, memurların keyfi ve sorumsuz tutumlarının yanına hâlihazırda filizlenmeyi bekleyen milliyetçilik hastalığının da boy vermesiyle zulümlerin her geçen gün arttığına şahit oluyoruz. Düzenlemelerdeki yoruma ve keyfiliğe açık boşluklara bir takım mahkeme kararlarıyla “dur” dense de, bunların işlenen hukuksuzluklar yanında sayısının az olduğunu da görmekteyiz.
Yurda giriş yasağı olduğu tespit edilen kişilerin Göç İdaresi tarafından derhal idari gözetim altına alınmasıyla başlayan ağır süreçte mağdur muhacirlerin İdare Mahkemelerine başvursa da çoğunlukla sınır dışı edilmesiyle sonuçlanabilmektedir. Garabet bir yasal düzenleme olan 29 Ekim 2016 tarihli 676 sayılı KHK ile 6458 sayılı Kanun’da yapılan değişikliklerle; idare tarafından sınır dışı edilmelerine karar verilen kişiler için dava açma süresi boyunca ve dava açıldığı takdirde de yargılama süresince sınır dışı etme işlemi durmamaktadır. Memurların insafına bırakılan muhacirler peşi sıra bu hükümle hukuksuz biçimde ülkeden atılmakta, katillerin ellerine teslim edilmektedir.
Bu hukuksuz uygulamaya karşı son olarak 9 Temmuz 2019 tarihinde Anayasa Mahkemesi tarafından yayınlanan sınır dışı edilme kararına karşı başvurulabilecek etkili bir yargı yolu bulunmaması, mağduriyetlerin açıkça ortada bulunması, etkili ve işlevsel yani hukuksuzluğu ortadan kaldıracak başvuru hakkının ihlal edilmesi nedeniyle pilot karar usulünün benimsenmesine karar vermiştir.
Anayasa Mahkemesi’nin ilgili basın duyurusunun içeriği özetle şu şekildedir: Yasal yollardan Türkiye’ye giriş yaptıktan sonra Türk vatandaşı bir kadınla evlenen ve dört çocuğu olan başvurucu, kolluk görevlileri tarafından yurda giriş yasağı tespit edilmiş, göç idaresi tarafından sınır dışı edilmesine ve idari gözetim altına alınmasına karar verilmiştir. Başvurucu, Türk uyruklu olduğunu, işkence nedeniyle Türkiye’ye geldiğini belirterek söz konusu işlemin iptali için İdare Mahkemesi nezdinde yürütmenin durdurulması talebinde de bulunarak iptal davası açmıştır. Başvurucunun talebi kabul edilmemiş ve kötü muamele iddialarına ilişkin bir değerlendirme yapılmadan davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir. Belirtilen değişiklik çerçevesinde başvurucunun sınır dışı edilmesine karar verilmiştir. Başvurucu; hakkındaki sınır dışı etme kararının her an icra edilebilir olduğunu, dolayısıyla pratikte idare mahkemesinin etkili bir başvuru yolu olmaktan çıktığını belirterek İdare Mahkemesinde dava açtığı gün tedbir talebiyle birlikte Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
“Anayasa'nın 40. maddesinde, anayasal hakları ihlal edilen herkesin yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkı (etkili başvuru hakkı) güvence altına alınmıştır. Somut olayda başvurucu, ülkesinde kötü muameleye maruz kalacağı iddialarını idari yargı makamları önünde dile getirmiş ve aynı anda bireysel başvuruda da bulunmuştur. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun iddialarının ciddi olduğunu değerlendirerek tedbir talebinin kabulüyle sınır dışı işleminin durdurulmasına karar vermiştir. Buna karşılık İdare Mahkemesi şeklî bir inceleme sonunda davanın süre aşımı nedeniyle reddine karar vermiştir. Başvurucunun davanın esasına ilişkin iddiaları idare mahkemesi nezdinde tartışılmamıştır.
Başvurucu; idare mahkemesinde görülecek davanın sonucunu bekleme imkânının bulunmadığını, davanın her aşamasında sınır dışı edilme olasılığının söz konusu olduğunu dile getirmiştir. Başvurucunun idare mahkemesinde görülen davanın pratikte başarı şansı sunmadığı için etkili bir başvuru yolu olmaktan çıktığı yönündeki iddiaları temelsiz değildir. Başvurucunun idare mahkemesinde görülen davasını sınır dışı edilme riski bulunmaksızın takip edebilme olanağı yoktur. Bu durum güvencelerin idare mahkemesinde görülen davada karşılanma olanağının bulunmadığını açıkça ortaya koymuştur. Bununla birlikte somut davada ortaya çıkan durum, idare mahkemesinin uygulamasından veya mevzuatı yanlış yorumlamasından değil 6458 sayılı Kanun'da yapılan değişiklikten kaynaklanmıştır. Bu değişikliğin Anayasa’da güvence altına alınan yaşam hakkı, kötü muamele yasağı, etkili başvuru hakkı ile Anayasa Mahkemesinin bu konudaki yerleşik içtihatlarıyla uyumlu olmadığı anlaşılmıştır. Dolayısıyla başvurucunun idare mahkemesine açtığı davanın sonucunu beklerken sınır dışı edilme riskini ortadan kaldıran, yasal bir güvenceye sahip olmaması nedeniyle etkili başvuru hakkının ihlal edildiği, ihlalin ise mevzuatta yapılan değişiklik sonrası oluşan yeni durumdan kaynaklandığı sonucuna varılmıştır.
Anayasa Mahkemesi bu başvuruyu benzer şekilde başvuran ve bu başvuruyu takiben aynı mahiyette 8 Nisan 2019 tarihi itibariyle 1.545 başvuru olduğunu, bu durumun mevzuat değişikliğine bağlı yapısal bir sorundan kaynaklandığını belirterek işbu davanın pilot dava olarak belirlenmesine karar vermiştir.
Pilot karar usulünün benimsenmesindeki en önemli amaç, benzer başvuruların tamamının ihlalle sonuçlanması yerine idari mercilerce çözüme kavuşturulması ile bu suretle ihlalin kaynağının ortadan kaldırılarak yapısal sorunun düzeltilmesinin sağlanmasıdır. Anayasa Mahkemesi tarafından öngörülen süre içinde yapısal sorunun ve bu kapsamda kalan başvuruların ilgili mercilerce çözülmemesi hâlinde benzer nitelikteki başvuruların topluca karara bağlanması bu hale gelmiştir.
Anayasa Mahkemesi’nin takdire şayan vermiş olduğu bu kararla birlikte büyük bir hukuksuzluk haline getirilen sınır dışı etme prosedürünün ve memurlarının keyfi uygulamalarının önüne geçileceğini az da olsa umut ediyoruz.
Kuşkusuz Anayasa Mahkemesinin bir görüş, öneri niteliğindeki bu kararı vesilesiyle yasama organı tarafından bir düzenleme yapılarak memurların sopası haline getirilen ilgili KHK ve Kanun maddelerinin ivedilikle değiştirilmesi zaruret arz ettiğini aksi halde AYM’nin bu kararının da havada kalacağını hatırlatmakta fayda var.