Zulmün Önünü Açan Teoriler

Ahmet Varol

Sanıyoruz, 2010’un son ayından beri dünya gündemini birinci derecede Arap ayaklanmaları oluşturuyor. Beklenmedik bir şekilde patlayan bu ayaklanmalar genelde dikta rejimlerinin gideceği ümitlerini güçlendirirken bir yandan da zihinlerde bazı soru işaretleri oluştu.

Dolayısıyla hem olayların yaşandığı ülkelerde hem de İslam coğrafyasının genelinde bir “devrim şaşkınlığı” ortaya çıktı.

Özellikle halkların özgürlük mücadelelerinin Suriye’ye kadar ilerlemesinin buradaki dikta rejimiyle çıkar ilişkisi içinde olan dış güçlerin hesaplarını karıştırması yüzünden bunların oradaki ayaklanmayı yıpratmaya ve tamamen ABD - NATO ekseninde göstermeye çalışmaları zihinlerdeki bulanıklığın ve kafa karıştıran soruların artmasına yol açtı. Bazıları sonucunun nereye varacağına, hak ve özgürlük arayışındaki halkları böyle topluca mahkûm etmenin ne gibi sorumluluk yükleyeceğine bakmadan çok rahat davrandılar. Onların bir kısmının İslâmî camiada da saygın kişiler olması tereddütleri güçlendirdi. Çünkü bu halkları topluca mahkûm eden komplo teorileri üreticilerinin dayandığı deliller vardı. Bunların kaynağının dün suratlarına tükürdükleri Batılı medya organları veya mensupları olmasını hiç önemsemiyorlardı. İddiaların ve haberlerin kendi komplo teorilerini haklı çıkaracak nitelikte olması yeterliydi. Oysa bu teorileri piyasaya sürmeden önce “Size bir fâsık haber getirirse....” âyetini tekrar edip duruyorlardı.

Tartışmalar, çok önemli olmamakla birlikte isimlendirmeyle başladı. Önce devrim denildi. Çünkü bu, halk ayaklanmaları için kullanılan genel kavramdı. Sonra “Arap intifadası” diyelim dediler. Çünkü Filistin intifadasından dolayı bu, daha yerli ve daha İslami bir içerik taşıyordu. Sonunda “Arap baharı” isminde karar kılındı. Gerçi bu, Prag Baharı ile bağlantısı sebebiyle ve Batılı medyanın hak ve özgürlük arayışındaki halkların, belli bir siyasi disipline bağlı olmaksızın gerçekleştirdiği çıkışlar hakkında kullandığı bir kavram olduğundan ithal bir isimlendirmeydi. Ama söylenmesi ve hafızalarda tutulması daha kolay olduğundan bu kavram yerleşti. Bunda belki etkin medyanın yaygın olarak bu isimlendirmeyi tercih etmesinin de rolü vardı. Çünkü hangi isim daha sık kullanılırsa dillere o yerleşiyor.

Tunus’ta kalabalıkların meydanlara dökülmesinin İslam dünyasında herkesi heyecanlandırmasına rağmen çok geçmeden kafaları karıştıran sorular da piyasaya sürüldü.

“Böyle devrim mi olur?” sorusuyla başlandı. Her şeyden önce devrimin bir liderinin olması gerekiyordu. Lidersiz bir halk hareketi çobansız bir sürünün tarlalara yayılmasından farklı değildi. Neden bu devrimlerin bir Lenin’i, Mao’su veya bir İmam Humeyni’si yoktu? Öyleyse bu kalabalıkların birileri tarafından yönlendiriliyor olması hiç de ihtimal dışı değildi.

Derken “arka planda kimler var?” sorusu tüm komplo teorilerinin ana sorusu oldu. Bu teorileri üretenlerin hiçbiri “Arkadaş; arka planda yıllardan beri yurtlarına dönemeyen, ailelerinden uzak bırakılmış, sürgün hayatı yaşayan ama toplumlarından, halklarından kopmamış, onları muhtelif yollardan bilgilendirmeye ve bilinçlendirmeye devam eden liderler olabilir” demeye yanaşmıyordu. Yahut “arka planda insanları camileri doldurmaya teşvik eden, beş vakit namazlarını camilerde kılmaları için gençleri yönlendiren sonra da camilerde onlara iman bilinci vermeye çalışan müderrisler ve âlimler olabilir; örneğin Suriye’de olduğu gibi” demek de istemiyorlardı. Ya da “İslam’ın bir adalet nizamı olduğunu, zalim dikta rejimlerinin İslâmî olamayacağını anlatan fikir ve dava önderleri olabilir” demeyi akıllarına bile getirmiyorlardı.

Arka planda mutlaka ABD ve İsrail’in olması gerekiyordu. Çünkü ABD ve İsrail’in bilgisi dışında taş yerinden oynamazdı. Tunus’ta bir genç kendini yaktıysa, bunun fevri bir olay olması mümkün değildi, ABD ve İsrail’in bu işten önceden haberdar olmaları gerekiyordu. “Kim bilir belki de bu genç bir CIA ajanıydı ve ailesini geçindirmek için tezgâhında sebze satabilmek amacıyla devlet daireleri arasında kapı kapı dolaşan, sonunda da izin çıkaramadığından kendini ateşe veren genç belki de CIA’den aldığı paranın hatırına yapmıştı bu işi?” Olur ya ailesine, bizim bilmediğimiz büyük bir miras bırakmış olabilir bu yolla!

YENİ AKİT