Zulüm insanlık tarihinin başlamasıyla birlikte başlayan bir sorundur. Kur'an-ı Kerim'de yer alan bilgilerden anladığımıza göre ilk zulüm uygulaması da kıskançlıkla başlamıştır. Hz. Adem'in iki oğlundan birinin kurbanının kabul edilip diğerininkinin kabul edilmemesi üzerine kurbanı kabul edilmeyen diğerini kıskanmış ve onu öldürmüştür. O günden bu yana insanlar arasında zulüm ve haksızlıklar da devam edip durmaktadır.
Zulmedenlerden bazıları ahiret inancına sahip oldukları halde nefislerine yenilerek başkalarına haksızlık ve zulüm edebilmektedirler. Bunu da Yüce Allah bir ayetinde şöyle açıklar: "Hayır, zulmedenler bilgisizce arzularına uydular." (Rum, 30/29) Çoğunluğu ise sadece dünyadaki cezayı düşünüyor, bu cezadan kurtulabildikleri takdirde ölümden sonra herhangi bir cezayla karşılaşmayacaklarını sanıyor o yüzden zulüm yönünden kendilerini rahat hissediyorlar. Bundan dolayı dünya sultasında davulu da tokmağı da ellerinde tutanlar zulümde kendilerini daha rahat görüyorlar. Oysa böyle düşünenler yanılıyorlar. Çünkü bu kadar mükemmel bir düzen içinde yaratılan kainatın mutlaka bir sahibi vardır. O sahip insanların yaptıklarından habersiz değildir ve hiçbir şeyi karşılıksız bırakmayacaktır.
Arapçada zulüm ile karanlık anlamındaki zalam kelimesi aynı kökten gelir. Yani zulüm karanlığı temsil eder. Zulüm dönemleri de genellikle karanlık dönemlerdir.
Zulüm ve haksızlığın çok kötü olması sebebiyle hakkında Kur'an-ı Kerim'de pek çok ayeti kerime mevcuttur. Bunlar zulme düşülmemesi için uyarıda bulunduğu gibi aynı zamanda zulme karşı nasıl tavır alınması gerektiği konusunda da uyarıda bulunuyor. Özellikle zulme karşı sergilenecek tavır konusunda uyarıda bulunan âyetler günümüzdeki siyasi gelişmeler açısından da oldukça önem taşıdığından bazılarının meallerini burada aktarmak istiyorum.
"Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur. Sonra yardım da göremezsiniz." (Hud, 113)
"Size ne oluyor da, Allah yolunda ve "Ey Rabb'imiz! Halkı zalim olan şu kasabadan bizi çıkar; bize kendi katından bir veli (koruyucu, sahip) gönder, bize kendi katından bir yardımcı gönder" diyen zayıf düşürülmüş erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz?" (Nisa, 4/75)
"Kim zulme uğradıktan sonra hakkını alırsa artık onların aleyhlerine bir yol yoktur" (Şura, 42/41)
"Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa olan öfkeniz sizi adaletten ayrılmaya yöneltmesin. Adaletli davranın; bu takvaya daha yakındır. Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah sizin işlediklerinizden haberdardır." (Maide, 5/8)
"Bir yakınınız hakkında da olsa konuştuğunuz zaman adalete uyun. Olur ki öğüt alırsınız diye (Allah) size böyle emretti." (Enam, 6/152)
Zulmedenler çoğu zaman zulümlerine kılıf da uyduruyorlar. Ne yazık ki son dönemde teknolojinin geliştirilmesine paralel olarak zulme uydurulan kılıfların çeşitleri de artırıldı. Bu yüzden insanlar yanıltılmakta, onların yapılan zulümlere yerinde uygulamalar olarak bakmaları sağlanmaktadır. Bu ise haksızlığın ikiye katlanmasına sebep oluyor. Çünkü mazlum hem fiilen haksızlığa uğruyor, hem de maruz kaldığı uygulamalar haklı kendisi ise haksız konumuna sokuluyor. Bu manipülasyonda sorumsuz medyadan da sonuna kadar istifade ediliyor.
Zulmü benimsemek ona ortak olmaktır. Bundan dolayı yukarıda sözünü ettiğimiz manipülasyona karşı çok dikkatli olmak gerekir. Aksi takdirde insan yanılıp normalde reddedilmesi gereken birtakım uygulamaları benimseyerek zulme ortak olabilir.
Ayrıca zulüm karşısında hakkını arayanları kınamak da yanlıştır. Çünkü Yüce Allah yukarıda mealini verdiğimiz ayeti kerimesinde, zulme uğradıktan sonra hakkını arayan biri aleyhine yol olmadığını bildirdiği gibi bir âyeti kerimede de şöyle buyurur: ""Onlarla savaşın ki, Allah sizin ellerinizle onlara azap etsin, onları rezil etsin, onlara karşı size zafer versin ve mü'minler topluluğunun gönüllerini ferahlandırsın." (Tevbe, 9/14)
Hatta bunun da ötesinde haklarını arayanların yanında yer almak, zulüm karşısında sessiz kalmamak gerekir. Çünkü hepimizin de bildiği üzere Resûlullah (s.a.s.) haksızlık karşısında susanın dilsiz şeytan olduğunu bildirmiştir.
YENİ AKİT