Hac, Kurban Bayramı arefesi ve günlerinde ifa edilir; fakat o, aylar öncesinden başlar. Çünkü Kur'an-ı Kerim, "Hac, (öteden beri halka) malûm olan aylar(da)dır." (2:197) buyurur.
Bu, bazılarının iddia ettiği gibi, Hac, ifa vakti olan Kurban Bayramı arefesi ve günlerinin bulunduğu Zilhicce'nin yerine, öncesinde yer alan Şevval ve Zilkade aylarında da yapılabilir demek değildir. Çünkü bu ifadenin devamında "Kim o aylarda Hac'ca niyet ve teşebbüs ederse" denmektedir. Yani, en geç iki ay öncesinden itibaren Hac'ca gerekli azık ve yol emniyeti noktasında karar verip niyet etmek ve gerekli hazırlıkları yapmak gerekmektedir. Hac, kelime olarak, kasdetme, yani yönelme ve niyet etme manâsına gelir. Niyet, ibadetlerdeki gaye ve hedefi tayindir, dolayısıyla ibadetin bütün kapsamını ve nihayetini de başa yerleştirir; "nihayeti bidayete derceder." Arz edildiği üzere, Hac'ca karar verip niyet etmede gerekli yol azığının ve emniyetinin bulunması gerekir; fakat Kur'an-ı Kerim, hemen ikazda bulunur: "Azığın hayırlısı takvadır." (2:197). Öyleyse, Hac'ca iki ay öncesinden olsun kalbî-ruhî bir başlangıç ve hazırlık yapmak, namaza en azından taharet ve abdestle başlamak gibi, Hac için de tevbe ve istiğfar arınma kurnalarına müracaat etmek, kul haklarından kurtulmak, kısaca Hac "taharet"ini yapıp, "abdest"ini almak gerekmektedir.
Allah'ın üzerimizdeki hakkını ifa adına yola koyulup, nihayet mikat mahalline varmak, artık kaç haftalık ruhî-manevî hazırlıklardan, Hac "taharet, gusül" ve "abdest"inden sonra hâlâ derûnumuzda bulunan dünyevîliklerden sıyrılma, dünyada insanlar arasında ayrıcalık ve ferdî kibir, gurur (aldanış) sebebi ve işareti olan bütün hususiyetleri, makam, statü, servet, meslek alâmetlerini artık tamamen terk etme noktasına ulaşmak demektir. Fizikî güzellik ve câzibesine, rengine, süsüne, kokusuna mağlûp bir "zühre" (çiçek) olmaktan, en azından bağrını "Güneşler Güneşi"ne açmış, kendisinde renkten, kokudan, süsten eser kalmamış bir "katre" (damla) olma noktasıdır mikat mahalleri. Dolayısıyla, burada üzerimizdeki bütün dünyevî elbiseler çıkarılır; maddî kirlerden ve fazlalıklardan arınılırken, bütün manevî tortular da artık kalbden atılmaya çalışılır. Nasıl şekil, suret ve kelime manânın bir bakıma görünür âlemdeki temsili ise, bunun gibi, söz konusu arınmışlığın, zühre iken katre olmanın temsili mahiyetinde iki dikişsiz bezden ibaret ihram giyilir. İhram, o ana kadar helâl olan bazı davranışları haram kılma da demektir. Her türlü çizgi dışı, niyet ve hedef dışı davranış (fısk) ve başkalarıyla kavga (cidal) nasıl Hac'da kesinlikle haram ise, daha önce helâl olan kadın-erkek arasındaki cinsiyet muameleleri de artık haramdır (2:197). Kur'an-ı Kerim, "İnsanlar, mahiyetleri itibarıyla, (bilhassa erkekler için olmak üzere) kadınlardan, evlâttan, kantar kantar altın ve gümüşten (yığın yığın mal ve paradan), salma güzel atlardan (lüks arabalardan?), ehlî hayvanlardan, ekinler ve kazançtan yana şiddetli tutku ve beklentiler içindedirler; bunlardan yana şehvetkârane duyulan sevgi onlar için bezenip süslenmiştir." buyurur (3:14). Artık, şehvet halini almış arzulardan, bunları tatmin teşebbüsünden tamamen sıyrılıp, "Lebbeyk!" diyerek, "Sizin kadınlara karşı duyduğunuz şehvet gibi ben namaza karşı şehvet duyarım." hadis-i şerifinde ifade olunan Allah'a yönelme, tertemiz bir katre halinde O'nun tecellilerine âdeta lekesiz ayna olabilme tutkusuna bürünme noktasına varılmıştır. Bunun yanı sıra, sinek olsun böcek olsun, pire olsun veya daha büyük veya küçük canlı olsun, hattâ yeşil bir dalcık ve ot olsun, can taşıyan hiçbir şeye dokunulmayacaktır. Kâbe, mutlak emniyet mahallidir (3:97); mü'min ve Müslüman demek, her bakımdan emniyet ve selâm/selâmet insanı demektir. İşte ihram, bu emniyeti temsil azmi ve uygulamasına geçmektir de. Emniyetin ve selâmın tam temsilcisi olmayan, emniyet yurduna bedeniyle girse de ruhuyla giremez, alınmaz.
Mekke sınırlarına, Harem mahalline varmak, Harem dairesine ulaşmak demektir ki, artık her bakımdan bu dairenin gerektirdiği gibi davranma zamanı gelmiştir.
ZAMAN