On beş gündür nefeslerimizi tutup tek bir olaya kilitlendik.
Masum bir olaydan hükümeti devirmeye, toplumsal çatışma çıkarmaya, sokakları bölmeye, kimlik krizleri çıkarmaya çalıştık.
Taksim'den Kızılay'a mevzi savaşları başlattık.
Korkuya, öfkeye hatta nefrete yatırım yaptık.
Unuttuğumuz kinlerimizi bugüne taşıdık. Birbirimize selamı kestik, ters bakışlar fırlattık. Oysa Türkiye böyle değil ama bir süre de olsa öyle sandık.
Darbelere alışkın bir ülkede, darbe tarihinin kapandığını sandığımız bir ülkede, bir muhalif dalga yakalayanların bir çevre eylemini nasıl rejim meselesine dönüştürdüğünü gördük.
Sokakları alabildiğine galeyana getirdiler. İnsanların öfkelerine, memnuniyetsizliklerine, gündelik itirazlarına yatırım yaptılar. Türkiye'nin iyiliğine ilişkin ne varsa unutturan, yok sayan bir hafıza silme operasyonu yaptılar.
İdeolojik grupları hatta siyasi partileri geçtik… Sermaye, medya, iktidar üçgeninden eskinin Türkiye'sini bugüne çağırdılar. Barış süreciyle çözüme yüztutan o kanlı çatışmanın geride bıraktığı boşluğu başka tür bir çatışma ile doldurmak istediler.
Dar iktidar yorumlarıyla, güç hesaplarıyla, kendi çıkarları için Türkiye'yi kurban etmeye çalıştılar.
Kişisel öfkeleri, memnuniyetsizlikleri ile öne çıkan medya mensupları hınçlarını Türkiye'nin meselesi gibi sattılar. Onların çığırtkanlıkları yıllarca bu ülkede yaşayan herkesin kulaklarında çınlayacaktır.
Türkiye'yi Suriyeleştirmek istediler.
Bu senaryoların hepsi ama hepsinin arkasında, eskinin iktidar odaklarının devlet iktidarını yeniden ele geçirme, siyaseti de ekonomiyi de yönetme dürtüleri vardı.
Ak Parti hükümeti döneminde alabildiğine zenginleştiler. Zenginliklerini on katına, yirmi katına çıkardılar. Dev şirketlere dönüştüler. Milyar dolarlık ihaleleri kimselere kaptırmadılar.
Ama yine de müthiş bir hazımsızlık yaşamışlar, öfkelerini gizlemişler, herkesi kandırmışlar. Erdoğan'ın önünde el pençe divan durup arkasından onu devirmeye kalkıştılar.
Bu on beş gün içinde yağcıları gördük, yalakaları gördük. En yalakalar en öfkelilerdi, ilk kaçanlardı. En çok kazananlar Erdoğan'ı devirmek için toplumu galeyana getirenlerdi.
Erdoğan adına, AK Parti adına sözü kimseye bırakmayanlar ortalardan kayboldu. Sustular, sindiler, kendilerini gizlediler.
Sebebi gayet basitti: Durumdan vazife çıkarmışlardı. Muhtemel bir iktidar değişimine yatırım yapmışlar, gücün yeniden şekillenmesini beklemişler, ona göre pozisyon almaya girişmişlerdi.
Ama aslında hiçbir şeyin değişmediğini, iki haftalık heyecanın dindiğini, operasyonun deşifre olduğunu, buradan bir sonuca varılamayacağını anlayınca yeniden ortaya çıktılar, 'kaldığımız yerden devam' dediler.
Türkiye'yi, insanlarının hassasiyetlerini hiçe saydılar. Memleketi sadece Taksim sandılar. Anadolu insanının Türkiye'yi dönüştürme ruhunu küçümsediler. Bu ruhu ezmeye çalışanlarla ortaklık kurdular, ihanet ettiler.
Böyle bir zamanda sağlam duranlar önemlidir. Hangi fikir için olursa olsun, sağlam duranlar, kavga verenler, mücadele edenler değerlidir. Rüzgara göre yön değiştirenler, kendilerini ne kadar gizlemeye çalışsa da, onlara not verilmişti.
Zor zamanda ayakta duranlar, söz söyleyenler hep az olmuştur. Bu sefer de öyle oldu… Ortadan kaybolanları, kendilerini gizleyenleri, bir sonraki sahne üzerine hesap kuranları değil, inandığını çekinmeden savunanları, ona sahip çıkanları bilme zamanıdır.
Türkiye müthiş bir ikiyüzlülüğe sahne oldu. Meşru bir hükümeti gayri meşru yollardan devirmeye yönelik krizde, ön sıralarda olması gerekenler yoktu. Şimdi meydanlara, ekranlara, gazete sayfalarına dönmeye başladılar.
Bu süreçte Yeni Şafak'a yönelik ciddi bir yıpratma kampanyası yaşandı, sert eleştirilere muhatap olduk.
Elbette biz bir gazeteyiz. Yeni Şafak, kurulduğu günden bu yana özgürlüğü ve açık fikirli olmayı önceledi, öyle olmaya da devam edecek.
Ama biz aynı zamanda bir direnç merkeziyiz. Siyasi değişkenliklere, gündelik gel-gitlere göre pozisyon almayız. Günübirlik hareketlere göre de yayın politikamızı değiştirmeyiz. Kendimizle çelişmeyiz.
Hiç kimse kalmasa da, Yeni Şafak bu merkezde durmaya devam edecektir.
Durduğumuz yer bellidir. Bu zemin sağlamdır ve bu zemin üzerinde sağlam durmaya özen gösteririz. On beş gündür tanık olduğumuz gelişmeler bir çoklarını sendeletti. Biz sendelemedik ve bunu bilinçli olarak yaptık.
Öyle de devam edeceğiz…
YENİ ŞAFAK