Rasim Bolbol’un Yeni Akit’te yayımlanan konuyla alakalı yazısını (07 Mayıs 2020) ilginize sunuyoruz:
Köy Enstitülerini Öven ‘Bakan’dan Türkiye Hayır ‘Görmez’
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un Köy Enstitüleri ile ilgili geçtiğimiz günlerde verdiği mesajlar gündem yoğunluğu arasında kaynadı gitti.
Oysa çok dikkat çekiciydi Ziya Bey’in Twitter’dan dile getirdiği hususlar.
Her şeyden önce, AK Parti’nin eğitim politikasının kimlere emanet edildiği açısından önemli ipuçları veriyordu bize. En azından, 18 yıllık bir “iktidar”ın eğitim konusunda hâlâ “muktedir” olamadığını ayan beyan ortaya koyuyordu.
Bakan Selçuk’un Köy Enstitüleri’nin kuruluşunun 80. yılı nedeniyle sosyal medyada paylaştığı şu ifadelere bakın hele:
“Yaparak, yaşayarak güçlüklerle başa çıkmayı öğreten bir eğitim anlayışı sunan Köy Enstitüsü modeli her türlü siyasi tartışmanın dışında, ortaya koyduğu pedagojik yaklaşımla iz bırakmıştır. Kuruluşunun 80. yılında emeği geçenlere rahmet ve minnetle…”
Görüyorsunuz değil mi?
Meğer “Köy Enstitüleri yaparak, yaşayarak güçlüklerle başa çıkmayı öğreten bir eğitim anlayışı” sunmuş bu topluma.
Gerçekten şaka gibi.
Köy Enstitüleri’nin “İslam düşmanlığı aşılamak”tan başka “eğitim anlayışı” mı vardı Allah aşkına?
CHP’nin meşhur Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel tarafından 17 Nisan 1940’ta açılan bu enstitülerin asıl niyeti “dinsiz nesiller yetiştirmek” değil miydi?
Mezkur okullar, kapanana kadar materyalist, pozitivist, evrimci bir metotla körpe dimağları iğdiş eden “misyonerler” çıkarmadı mı?
“Bakan”sınız, fakat görmüyorsunuz Ziya Bey!
Köy Enstitüleri’nin hangi amaca hizmet ettiğini bizzat kurucusu Hasan Âli Yücel bile anlatmıştı halbuki. “Biz, yaptığımız büyük devrimleri köylere götürecek adamları yetiştirmek istedik. Çünkü ümmet döneminin böyle bir adamı vardı. Bu, imamdı. İmam, insan doğduğu vakit kulağına ezan okuyarak, vefat ettiğinde mezarının başında telkin vererek, doğumundan ölümüne kadar bu toplumun manen hakimiydi. Bu manevi hakimiyet maddi tarafa da intikal ederdi. Çünkü köylü hasta olduğunda da muhatabı imam olurdu. Biz imamın yerine, devrimci düşüncenin adamını getirmek istedik. Bu öğretmendir” diyerek sizin inkar ettiğiniz hakikatleri bir çırpıda itiraf etmişti.
•
Siz her ne kadar Köy Enstitüleri konusunun siyasi mülahazalarla değerlendirilmemesi gerektiğini söyleseniz de inanın bu mümkün değil sayın Bakan!
Zira mahut enstitüler siyasetin tam da göbeğindeydi. Bu enstitülerde görev yapanlar CHP’nin 6 okunu zihinlere çakmak için adeta birer militan gibi çalışıyordu.
Bunlar kesinlikle bizim iddialarımız değil.
Köy Enstitüleri’nin siyasi bir proje olduğunu, sizin bugün “rahmet ve minnetle” andığınız Hasan Âli Yücel söylüyor yine. 3 Haziran 1942 günkü TBMM oturumunda, “Köy Enstitüleri ile köy çocuklarını kendi siyasal düşüncelerine göre yetiştireceklerini” belirtiyor.
•
Bu okullar, sizin de dediğiniz gibi, ortaya koyduğu yaklaşımla Türk eğitim sisteminde belki bir iz bırakmıştı. Lakin hiç şüpheniz olmasın, bu iz kara biz izdi Ziya Bey!
Birer fesat yuvası haline gelen bu kuruluşlar, kendi örf ve âdetlerine zıt bir aydın(!) grubu yetiştirmekten başka hiçbir işlev görmedi. Anadolu çocuğunun imanını yok edip yerine milliyetsizlik, maddecilik ve komünizmi ikame etti. Köy Enstitüleri’nde pırıl pırıl köy çocuklarının beyinleri yıkanmaya çalışıldı. Buralarda, kültürel ve sosyal faaliyet adı altında her türlü ahlaksızlık teşvik edildi.
•
Daha anlatılacak çok şey var, ancak “Kemalizm dini”nin yılmaz bir şekilde savunuculuğunu yapan, bu yüzden de “O, bizim için bir yarı ilâhtır. O’ndan geldik, O’na gitmekteyiz… O’nun için doğmuşuz, O’nun için de öleceğiz” diyerek Mustafa Kemal’e taptığını ortaya koyan bir Maarif Nazırı’na övgüler düzen muvazzaf nazırımızın bunları anlayacağını zannetmiyoruz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eski metin yazarı ve eski AK Parti Milletvekili Aydın Ünal, boşuna “Ziya Bey kuşkusuz başarılı bir bakan ama bence misal Kemal Alemdaroğlu, Nur Serter ya da Celal Şengör o koltukta daha da iyi iş çıkarabilirler” demiyor.
Gören de CHP iktidarda zanneder.