Osman Atalay tarafından kaleme alınan ve bugün Yeni Akit gazetesinde “Adaletin Unuttuğu 28 Şubat Mağdurları” başlığıyla yayımlanan yazıyı ilgilerinize sunuyoruz:
Yarın 28 Şubat, Türkiye’nin üzerine karabulut gibi çöken darbenin yıldönümü. Cuntacıların yargılandığı dava FETÖ’nün kumpasları nedeniyle 5 yıldır bir arpa boyu ilerleyemedi. Darbe mağduru 600 kişi hâlâ cezaevinde, 300 kişinin durumuysa belirsiz.
Siyasi tarihimize kara bir leke olarak yazılan 28 Şubat post modern darbesi 21. yılına girdi. 28 Şubat’ın mimarları, kısa adı BÇG olan illegal Batı Çalışma Grubu, 15 yıl sonra harekete geçilerek sanık sandalyesine oturtuldu. Lakin sonuç adalet açısından hiç de iç açıcı olmadı. Emekli generaller İsmail Hakkı Karadayı, Çevik Bir, Erol Özkasnak ve Çetin Doğan’ın da bulunduğu 103 isim hakkında “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni cebren devirmeye iştirak” suçundan dava açıldı.
Kamuoyunun “tarihi hesaplaşma” diyerek sahiplendiği ve merakla beklediği davanın ilk duruşması 2 Eylül 2013’te görüldü. Süreç ilerledikçe beklentiler yerini umutsuzluğa ve karamsarlığa bıraktı. İnsanların adalet kurumu ve kavramına güveni zedelenmeye başladı. Davada hiçbir tutuklu sanık kalmadı. Soruşturmayı başlatan savcıların, ilk görevlendirilen bilirkişilerin FETÖ’yle bağlantısının ortaya çıkması ve yaşanan sahte delil tartışmaları bu tarihi davayı da sulandırmış oldu.
İşin sonunda olan yine 28 Şubat mağdurlarına oldu. Şimdi sormak lazım, adaletin unuttuğu bu insanların işi ilahi adalete mi kaldı? Yeniden yargılanmak dışında hiçbir isteği olmayan bu insanları kamu vicdanı ne zaman görecek? Gelin artık bu insanların sesine kulak verelim. 21 yıldır siyasi kumpaslarla içeri atılan, haksızlığa uğrayan 28 Şubat mağdurlarının yeniden yargılanması için harekete geçelim.
28 Şubat mağdurları ve aileleri adına kamuoyuna sunulan İnsan Hakları ve Adalet Hareketi’nin çözüm önerilerini kamuoyu ile paylaşmayı uygun görüyorum.
28 Şubat süreci olarak bilinen ve “Post Modern Darbe” olarak adlandırılan olağanüstü dönemde, askerî vesayetin brifingleriyle beslenen “BRİFİNG YARGISI”na mensup hakim ve savcılar ile devam eden süreçte Fetullahçı Terör Örgütü’yle (FETÖ) iltisaklı “FETÖ YARGISI”na mensup hakim ve savcıların vermiş olduğu mahkumiyet kararları ya HÜKÜMSÜZ sayılmalı, ya YENİDEN YARGILAMAYA tabi tutulmalı ya da CEZA İNDİRİMİ uygulanmalıdır.
Yargı mensuplarının tamamen dışarıdan müdahalelerle motive edildiği ve baskı aracı olarak kullandıkları bu yargılama dönemlerinde, bu yapılanmalara mensup Emniyet mensuplarının da sahte deliller ürettikleri artık bilinen bir gerçektir.
Oluşturulan bu sahte delillerle birçok kişi hukuka aykırı olarak aylarca gözaltında tutulmuş, gözaltındayken kaba dayak, elektrik verme, poşetle boğmaya teşebbüs, askıya alma, kendi mezarını kazdırma, taciz, aileleri karakola veya emniyete çağırarak tehdit vb. fiziki ve psikolojik işkenceye maruz bırakılmış; emniyet mensuplarınca yazılan sahte ifadelere imza atmaya zorlanmış; uydurulan sahte örgüt isimlerine üye olduklarını kabule zorlanmışlardır.
Bu tür işkence ve kötü muameleye tabi tutulan kişilerin savcılık makamlarında bu işkence ve kötü muameleyi dillendirmeleri durumunda da savcılar kendilerini tekrar emniyete teslim etmişlerdir.
Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nde (DGM) yargılanan birçok kişi, “polis ve savcılık ifadelerinin işkence altında zorla imzalatıldığını” beyan etmişse de, yargılamalar bu ifadeler ve sahte deliller esas alınarak devam etmiş, yargılanan sanıkların hemen tamamı, TCK düzenlemelerindeki en üst hadden mahkûm edilmişlerdir.
O dönemde, bu dosyaların gönderildiği Yargıtay 9. Ceza Dairesi de, askeri brifinglere katılan yargı mensuplarından oluşmaktaydı. Devam eden süreçte birçoğunun FETÖ mensubu da oldukları 15 Temmuz Darbe Girişimi sonrası ortaya çıkmış ve FETÖ üyesi olarak tutuklanmışlardır.
Yargıtay 9. Ceza Dairesinin baktığı dosya konuları, 16. Ceza Dairesine devredildikten sonra, geçen sene 16. Ceza Dairesinin peş peşe onadığı mahkûmiyet kararlarıyla da 28 Şubat Brifing Yargısının ve FETÖ Yargısının hukuksuz uygulamalarında hiçbir değişiklik olmadığı görülmüştür.
Adil yargılamanın tüm ilkelerinin ihlal edildiği bu mahkemelerde, delil karartma, türedi örgütler ihdas etme, suikastlar yapıp bunu farklı kişilere yıkma vb. birçok ihlalin planlanıp uygulandığı ortaya çıkmaktadır.
Tüm bu süreçler içerisinde 1999 affı, 2003 Pişmanlık Yasası ve en son Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile infaz indirimleri gerçekleşmiş, ancak bunların hepsinde bu mağdurlar kapsam dışı bırakılmışlardır.
Bu mağdurların dosyaları yeniden incelenip adaletin tesisi için çok geç de olsa bir adım atılmalıdır. 15 Temmuz hâin darbe kalkışması sonrası yargı ve emniyet içerisinde açığa çıkan kişi ve veriler, bu dosyalardan uzun yıllardır hapis yatan mağdurların dosyalarının yeniden bir incelemeyi hak ettiklerini açıkça göstermektedir.
Hükûmeti, bu mağdurların senelerdir devam eden mağduriyetlerini telafi edici hukuki adımları atmaya davet ediyoruz.