ADEM ÖZKÖSE
Kudüs'ün sevgili Şeyhi, mektubuma selamların en güzeli olan Allah'ın selamı ile başlıyorum. İnşallah iyisinizdir, bizleri soracak olursanız bizler de iyiyiz ve sağlığınıza duacıyız.
Sevgili Şeyh, inanın sizi çok özledim. Hatta size duyduğum sevgi ve özlemin her geçen gün kalbimi daha da ağırlaştırdığını hissediyorum. Kalbim son günlerde öyle ağırlaştı, öyle doldu ki artık size yazmadan yapamayacağımı anladım. Parmaklarım da tamamen kalbimin kontrolüne girince çalışma masama oturdum ve size yazmaya başladım. Aklıma şu an gemide en son karşılaştığımız, en son konuştuğumuz o an geliyor. Mavi Marmara direnişinin en çok kızıştığı, bomba ve kurşun seslerinin, Allahu Ekber nidalarının Mavi Marmara'nın her yerini kapladığı bir andı. Kalplerimiz direnişin lezzet ve aşkıyla dolmuştu. Size, "Geminin düşmemesi için sonuna kadar direneceğiz." dediğimde, yüzünüzü tatlı bir tebessüm kapladı. İnsanın içini ısıtan, insana umut ve şevk veren o tebessümü hep içimde saklıyorum ve sizi hep o halinizle hatırlıyorum.
Sevgili Şeyh, ben bu mektubu kaleme alırken siz de İsrail zindanlarındaki 48. gününüzü doldurmuş oluyorsunuz. Sizinle kaldığınız o hücreyi paylaşabilmek, birlikte Mescid-i Aksa için direnebilmek için nelerimi vermezdim ki. Sizin için bir şey yapamamak, özgürlüğünüzü elinizden alan o zindan duvarlarını parçalayamamak Ümmet-i Muhammed'in bir çok ferdi gibi beni de derinden yaralıyor ve çoğu zaman içimi bir mahcubiyet duygusu kaplıyor. Tarihimizi düşünüyorum, Ümmet-i Muhammed'in tarihini. Hani dünyaya adalet ve güven dağıttığımız, mazlumlara umut olduğumuz, küffara meydan okuduğumuz o güzel günleri. Sonra şairin şu mısraları geliyor aklıma:
Kimse durduramıyordu sel gibi yükselişimizi.
Bâtıla karşı boyun eğmek değil âdetimiz;
Yüzlerce kere gökyüzü buna şahit yapmış bizi.
Ey Endülüs Gülistan'ı! Hatırlarsın bizi;
Bir zamanlar dallarında olan yuvamızı.
Ey Dicle dalgaları! Siz de tanırsınız bizi.
Hâlâ sularınız tekrarlayıp durur hikâyemizi.
Sevgili Şeyh, siz bizim için tek başınıza bir Ümmetsiniz. Sizi her hatırlayışımda sadece Allah'a güvenen, O'na teslim olan bir adamın neler yapabileceğini, zalimlerin kalplerine nasıl bir korku salabileceğini daha iyi anlıyorum. İmanın ne büyük bir imkan olduğunu, "Allahu Ekber" demenin ne anlama geldiğini öğreniyourm. Nemrut'un karşısında dimdik duran Hz. İbrahim, Firavun'a karşı tek başına meydan okuyan Hz. Musa bir kez daha gözümün önüne geliyor. Hatta bazen kendi kendime, inandığı dava uğruna mücadele ettiği için zindanda olan Şeyh Raid Salah mı, yoksa fiziki özgürlüğe sahip olsak da korkularımızın esiri olan bizler mi daha özgürüz diye soruyorum. Uğruna ölecekleri, her şeylerini verebilecekleri bir davaları, bir rüyaları olan adamlar için zindanlar nedir ki… Eminim ki siz daha şimdiden kaldığınız o küçücük zindan hücresini cennet bahçelerinden bir bahçeye, direniş kalelerinden bir kaleye çevirmişsinizdir.
Sevgili Şeyh, o daracık hücrede asla yalnız değilsiniz. İnanıyorum ki Mavi Marmara şehitleri de sizinle birlikteler ve rüyalarınıza girerek bu şanlı direnişinize manevi olarak destek oluyorlar. Ümmet-i Muhammed'in yüz binlerce ferdinin kalbi de sizinle birlikte. Yazdığımız mektuplar belki size ulaşmayacak ama; dualarımızı, size olan sevgimizi mutlaka hissedeceksiniz. Siz o daracık hücrenizde Ümmet-i Muhammed'e onur ve şeref, iman ve cesaret dersi veriyorsunuz. Hepimize, Mescid-i Aksa için mücadele etmenin, Kudüs için ileriye atılmanın ne kutlu bir dava, ne anlamlı bir tavır olduğunu öğretiyorsunuz. Ayalon Cezaevi'ne girmeden kısa bir süre önce yaptığınız bir konuşmada Filistinlilere şöyle demiştiniz: "Mavi Marmara gemisinde akan kanlar Filistinlilerin kanına karıştı. Bu kan artık Ankara'nın Gazze'ye, İstanbul'un Kudüs'e, Fatih Camii'nin de Mescidi Aksa'ya dönüşmeye başladığını gösteriyor. Siyonist hareketin kurucusu olan Teodor Herzl arkadaşlarına İsrail'i kurmaya Türkiye'den başlamaları gerektiğini ifade etmişti. Ben de onların yok oluşunun Türkiye'nin eliyle olacağına inanıyorum." Bizler de Anadolu topraklarının sakinleri, Ümmet-i Muhammed'in evlatları olarak asla Mescid-i Aksa'yı ve Kudüs'ü savunanları yalnız bırakmayacağıza dair size söz veriyoruz. Türkiye artık Siyonizmin değil; Filistin özgürlük mücadelesinin en güçlü kalesi olacak inşallah. Bunun için elimizden geleni yapacağız.
Ey Kudüs'ün yiğit ve güzel Şeyhi, mektubuma burada son verirken, size Türkiyeli Müslümanların, halkımın selamını iletiyorum. En yakın zamanda özgür Kudüs'de buluşmak duasıyla Allah'a emanet olun…
(Kaynak: Gerçek Hayat)