Zimbabve üzerine hesaplar

Ahmet Varol

Zimbabve gerçeği, emperyalizmin insana değil, sadece kendi çıkarlarına ve hesaplarına önem verdiğini gösteriyor.

Onun kendi çıkar hesaplarını hayata geçirebilmek için Zimbabve’deki açlık felaketini ve hastalık salgınlarını istismar etmesi, Gazze’de bir buçuk milyon insanı kuşatmaya alarak büyük bir insanî felakete sebep olan Siyonist işgale destek vermesi Myanmar’daki dikta rejiminin kasırga felaketinden etkilenenlere insanî yardımı engellemesinden farklı değildir. Hatırlanacağı üzere Myanmar (Burma)’daki dikta rejimi de geçtiğimiz Mayıs’ta yaşanan kasırga felaketinden etkilenenlere insanî yardım ulaştırmak isteyen kurumlara, kendi otoritesini sarsabilecek etkilenmelerin ortaya çıkabileceği korkusuyla engel olmuştu.

ABD, Zimbabve’de artık Mugabe’nin gitme zamanı geldiğini açıkladı. Aynı hususu İngiltere Dışişleri bakanı da dile getirdi ve Mugabe’nin koltuğu terke zorlanması için siyasi baskılara başvurulmasını istedi. Benzer çağrılar Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ve Almanya Başbakanı Angela Merkel tarafından da yapıldı. Avrupa Birliği Ortak Dış Politika ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Javier Solana da Mugabe’nin istifaya zorlanması için yaptırımlara başvurulması gerektiği görüşünü savundu.

ABD ve AB yetkilileri tarafından bu çağrılar yapılırken Afrika Birliği, Zimbabve’deki siyasi krizin çözümünün partiler arası uzlaşma ile mümkün olabileceği görüşünü savundu. Afrika Birliği, dış baskılara başvurulmasına ve siyasi krizin daha da derinleşmesine sebep olacak politikalar izlenmesine karşı çıktı.

Biz de elbette Mugabe taraftarı değiliz ve Zimbabve’nin totaliter baskı rejiminden kurtulması, halkının siyasi özgürlüğe kavuşması gerektiğine inanıyoruz. Ama bunun çağdaş emperyalizmin dayatmalarıyla ve onun çıkarlarını temsil edecek işbirlikçilerin koltuğa oturtulmasıyla gerçekleşeceğini düşünmüyoruz.

Karşı çıkılması gereken önemli bir hadise de ABD’nin ve onunla aynı safta yer alan emperyalist baskı güçlerinin, ülkelerin siyasi geleceklerinin şekillendirilmesinde belirleyici olmaya kalkışmalarıdır. Baskılar ve dayatmalar da gerçekte Zimbabve’nin dikta rejiminden kurtarılması, halkının siyasi özgürlüğe kavuşması için değil, çağdaş sömürgeciliğin belirleyicilik fonksiyonunun devreye sokulması içindir. Ülkenin ekonomik durumunun kötü olmasından, açlık felaketinden ve hastalık salgınlarından da bunun için yararlanılmaya çalışılıyor.

Çağdaş emperyalizm eğer ki dikta rejimlerine karşı tavır koyma ve halkların siyasi özgürlüklerine destek verme konusunda samimi olsaydı, bunu daha başka dikta rejimlerine karşı da göstermesi gerekirdi. Fakat bu konuda çifte standart uyguladığını ve kendisiyle işbirliği içindeki dikta rejimlerini demokratik rejimler gibi yutturmaya çalıştığını görüyoruz. Örneğin Mısır’da seçimler sürekli hileli olduğu, parlamentonun önemli bir kısmı cumhurbaşkanının kontenjanına verildiği, kitlesel tepkilere karşı sürekli polis şiddeti kullanıldığı dolayısıyla halk iradesi hiçbir zaman siyasi iradeye yansımadığı halde ABD, İsrail işgal devletinden sonra en çok Mısır’a yardım ediyor, ona her bakımdan destek veriyor. Aynı desteği ABD’nin yanında yer alan diğer uluslararası baskı güçleri de sürdürüyor.

Burada vurgulanması gereken bir husus da emperyalizmin baskı ve dayatma gücünün halkların özgürlüklerinin ve iradelerinin rehin alınmasında kullanılmasıdır. Zimbabve’de Mugabe diktasına karşı kullanılan baskı ve dayatma gücü Filistin’de halkın kendi yöneticilerini belirleme hakkına el konması, siyasi iradesinin ve özgürlüğünün rehin alınması için kullanılıyor. Dolayısıyla emperyalizmin uluslararası baskı gücü de bir global diktatörlüktür ve Zimbabve’deki yerel diktatörlüğe karşı çıkıldığı gibi ondan çok daha etkili bir şekilde global diktatörlüğe karşı çıkılması gerekir.

Emperyalizmin baskı gücü halkların toplu halde cezalandırılması şeklinde kendini gösteriyor. Zimbabve’ye yaptırım zaten perişan halde olan ülke halkının topluca cezalandırılması sonucunu doğuracak, belki toplu ölümlere yol açacaktır. Çağdaş emperyalizmin sahip olduğu anlayış kendi siyasi çıkar hesapları için, normalde yardım edilmesi gereken bir halkın kitlesel olarak cezalandırılması sonucunu doğuracak yaptırım uygulamalarına engel değildir. İnsanlığın bu zihniyetin tahakkümünden kurtulmaya ihtiyacı var.

Sonuç olarak şunu ifade edelim ki Zimbabve halkının Mugabe diktasından kurtulmaya ihtiyacı olduğu kadar tüm dünya toplumlarının da kendini “uluslararası toplum” olarak yutturan emperyalist korsanların diktasından kurtulmaya ihtiyacı var.

VAKİT