Bazıları zanneder ki, biz modern bilim ve teknolojiyi eleştirmekle bilgiden yoksun, sistemsiz, düzensiz bilgilerin insana yeteceği bedevi bir hayat özlemini dile getiriyoruz.
Tabii ki öyle değil. Tam olarak demeye çalıştığımız şu: Modern bilim bize mümkün bilgi türlerinden birini sağlar, başka bilgi türleri de mümkündür. Bu bilginin hakikat arayışı, hayatın anlam ve amacıyla ilgili kaygısı yoktur; insana araç bolluğu, güç ve iktidar sağlıyorsa da, bedeli nihilist ve materyalist bir hayatı dayatmasıdır. Bu haliyle artık insana, canlı hayata ve tabiata karşı bir saldırıya dönüşmüştür. Eşyaya ve maddeye yaptığı aşırı vurgu tefekkürü, hikmeti, sanatı, edebiyatı ve felsefeyi itibarsızlaştırmış, manevi ve entelektüel hayatı çöle çevirmiştir.
Eşya ve maddenin kendilerinde herhangi bir güç yoktur, istifademize sunulmuşlardır. Bilimsel bilginin sistemli olarak pratiğe uygulanmasıyla elde edilen teknoloji hakikat-i halde insanı dönüştüremez, öyle olsaydı eşyanın kendisinde uluhiyete iştirak payı olurdu. Nihilizmi, materyalizmi ve bunlara dayalı hazcılığı, benmerkezciliği, şiddeti, çatışmayı ve tahripkârlığı yücelten, eşya, madde ve teknoloji değil, insanın hakiki tefekkür ve hikmetten yoksun nefsinin istek ve tutkularının onun yapıp etmelerine hükmetmesi olgusudur.
Bizi sınırsız sermaye biriktirmeye (kenz) sevk eden, tabiata hükmedebileceğimizi bize telkin eden içimizin derinliklerinde yatan sonsuz arzular, hedonizm, kibir ve şehvete olan güçlü eğilimdir. Bunları yenmenin yegâne yolu tekrar hikmeti ve tefekkürü, ya da Nübüvvete dayalı felsefe/hikmet geleneğini diriltmektir. Abdullah ibn Mes'ud, "(Hakiki ve gerekli ilim) malumatın çokluğu değil, haşyetin çokluğudur" dediğinde, tam da bugün internet, sosyal medya ve ciltler dolusu malumat ve maddi bilgi birikimimizin hakikatte işe yarar olmadığını kastediyordu. Elbette tabiat bilimleri ve beşeri-sosyal bilimlerle uğraşacağız, ama entelektüel hayatın bunlarla sağlanamayacağını, bilimlerle uğraşmanın veriminin onları arkadan besleyen tefekkür ve hikmet olduğunu bileceğiz.
Önce aklı yerli yerine yerleştirmek lazım ki, söz ve hüküm verebileceği makamda değilse, akıl şeytani zekâya sahip danışmanlar tarafından yönetilen demokratik lidere döner. Modern insanın aklını yöneten nefsin ta kendisidir, nefis tutkuları rasyonalize ederek, gelişmiş zekâ formlarına sokarak bize olup biten her şeyin "akıl ürünü" olduğunu telkin etmektedir. Burada "kalbin nuru akıl"la "nesin güdümündeki aklı" birbirinden ayırt edebilmeliyiz.
Ragıp el Isfahani (öl. 502/1108) "Ez Zeria ila mekarimi'ş Şeria" adlı eserinde (II, 632) şöyle der: "Yüce Allah'ın kullarına gönderdiği iki elçi var: Biri içimizdeki akıl, diğeri peygamberdir. Kimse içindeki elçiden yararlanmadıkça dışındaki elçiden yararlanamaz. Akıl peygamber öğretisinin doğruluğunu öğretir. Akıl yönetici, din yol göstericidir. Akıl olmasa din varlığını koruyamaz, din olmayınca da akıl yolunu şaşırır, doğru yolu bulamaz. Yüce Allah'ın buyurduğu gibi (24/Nur, 35), ikisinin birleşmesi 'Nur üstüne nurdur."
"Müfredat"ın sahibinin söyledikleri doğrudur, bize göre de din/vahy ışık yani aydınlatan nur, akıl basar/basiret yani gözdür. Işık olmasa gözlerimiz ne yazılı metinleri okur ne tabiatı gözlemleyebilir. Her ikisi birbirleriyle ilgilidir. Bu benzetmelerden çıkarmamız gereken ilk ders, bize Batı'dan intikal ettirilen "din-felsefe, vahy-akıl, iman-akıl, din-bilim çatışması" türünden bütün batıl kabulleri birer hurafe sayıp çöp sepetine atmamızdır.
Bu zihinsel reformu başarabilirsek aklı, ilahi menşeinden ve dolayısıyla vahy aydınlığından koparıp nefsin tutkularına bağlayan Aydınlanma'nın suistimal ve tahrifatına karşı, tekrar aklı haysiyetli makamına yükseltmek gerek. Bu da yeni bir zihni çaba ile mümkün olabilir ancak. İrfanı ve felsefeyi, sanatı ve edebiyatı modernitenin kovduğu bilgi ve fikir sahasına avdet etmeliyiz. Fizik dünyaya ve beşeri/toplumsal hayata sözde "akli/rasyonel düzen verme" adı altında aslında nefsin denetimine giren aklı özgürleştirecek bir felsefeye ihtiyacımız var. Buna "hikmetin yeniden diriltilmesi" veya "irfan felsefesi" diyebilirsiniz.
ZAMAN