Acaba çözüme yakın mıyız? Acaba iyi şeyler olabilir mi? Acaba devlet içinde tüm birimler her şeyi ön yargısız konuşabiliyorlar mı?
Acaba devlet zirvesinde kayda değer bir uyum var mı?
Bu soruları, Cumhurbaşkanı Gül'ün, Prag dönüşü söylediği, "Adına ne derseniz deyin (Kürt, Günedoğu, terör vs) o sorun Türkiye'nin bir numaralı sorunu. Onu çözme noktasında iyi gelişmeler olacak. Devlet içinde her şeyi açık şekilde konuşabiliyoruz" şeklindeki sözleri üzerine yazıyorum.
Acaba gerçekten öyle mi?
Sorun, en sıcak boyutlarıyla yine gündemde.
Hasan Cemal'in Kandil'e gidip, Murat Karayılan'la yaptığı ve "yeni öneriler" getirdiği görüşme, konuyu alevlendirdi.
Bu arada bir de devreye, eski Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt'ın sözleri girdi. Büyükanıt 32'nci Gün programında, M. Ali Birand'ın "Bütün Silahlı Kuvvetlerimiz Kandil'e gitse bile PKK bitirilemez mi?" sorusuna "Bitirilemez" diye cevap verdi. Bu cevap, tam da, PKK'nın şu andaki birinci adamı Murat Karayılan'ın Hasan Cemal'e söylediği "PKK askeri operasyonla bitirilemez" ifadesine benziyordu.
Ben, Cumartesi günkü yazımda Büyükanıt'ın sözlerini "Skandal" diye niteledim.
Şimdi düşünüyorum, acaba "skandal" diye nitelemekte haksızlık mı yaptım?
İsterseniz konuyu irdelemeye, Büyükanıt'ın sözünden başlayalım. Mesela şöyle bir soru soralım:
-Büyükanıt'ın sözlerini şu an görevde olan bir Genelkurmay Başkanı da, söz gelimi Başbuğ da söyleyebilir mi?
Genelkurmay sözcüsü Metin Gürak, Cuma günü bu konu kendisine sorulduğunda "Emekli askerlerin sözleri kendilerini bağlar" cevabını verdi.
Ama, bir genelkurmay başkanı, emekli de olsa, TSK'nın askeri kapasitesine ilişkin bir şey söylemişse, bu "Kendini bağlar" sözüyle geçiştirilemez. TSK, bütün gücünü yığsa Kandil'i bitiremeyecekse, bunu Kandil biliyorsa, o zaman yaptığınız operasyonlar ne işe yarar? Niçin yapılmış olur? Bunu bilen bir terör örgütü stratejisini nasıl belirler?
Ben merak ediyorum, Büyükanıt'ın sözünün tam da bu kısmı, Kandil'de nasıl okunmuş, militanlara nasıl yansıtılmıştır?
Siz de benim gibi, bu sözlerin militanlar nezdinde doping için kullanıldığından emin misiniz?
Eğer Kandil ya da İmralı, ya da Karayılan'ın alternatif odak olarak sunduğu DTP, sizin en yüksek askerlerinizdeki bu kanaati biliyorlarsa, ona göre bir strateji belirlemezler mi?
Ben, Hasan Cemal'in Karayılan'la görüşmesinde en önemli vurgunun "Muhatap alınma" üzerinde odaklaştığını algıladım.
Karayılan:
-Biz varız, bizi çözmeden bu mesele çözülmez, diyor, bir.
-Meseleyi çözmek için de, "İmralı'yla konuşun. Olmadı bizimle konuşun. Olmadı DTP ile konuşun", diyor. iki.
Bu iki madde, tamamen PKK gerçekliğinin kabulü şartını içeriyor.
-Üçüncü kademede Karayılan, "Olmadı, bir akil adamlar heyeti oluşturun", diyor. Orada saydığı isimlerde de, anlıyorsunuz ki, PKK gerçekliğini kabul özelliğini öngörüyor.
Sonuçta, "PKK operasyonla çözülmez, öyleyse onun gerçekliğini kabul ve bu gerçekliğin hayata intibakını öngören bir çözüm arayışı şart" noktasına geliyorsunuz.
Bunun da anlamı, dağa çıkan, terör yapan ve kendini kabul ettiren bir örgütün pazarlık gücü edinip, şart dikte etmesi oluyor.
Ben, şu anda kamuoyunun "Çözüm" kelimesinin cazibesi içinde bu yönde hazırlandığını algılıyorum. En başta Hasan Cemal'in mülakatı böyle bir sürecin parçası.
Bu noktada "silahların susması" söylemi de, tıpkı "çözüm" kelimesindeki cazibe gibi, devletin silahları ile PKK'nın silahlarını eşitleyen bir anlayışı yansıtıyor.
Benim gözlemime göre, bir süredir DTP ile PKK'nın ilişkisi de kabullenilmiş bir ilişki haline geliyor. Yani bir anlamda DTP, PKK'nın siyasi uzantısı olarak yasallaşmış, en kabul edilmez söylemleri de seslendirse kapatılması herkes tarafından tehlike olarak algılanan bir siyasi yapı haline gelmiş bulunuyor.
Ortada kalan sorun, Dağdaki PKK'nın ceza almadan hayata katılması, bir sonraki kademede İmralı mahkumunun serbest bırakılması oluyor.
Peki devlet hangi noktada?
Nasıl bir çözüm arayışı peşinde?
Ben, devletin hâlâ net bir görüşe ulaştığını, hangi süreçten ne çıkar konusunda önünü gördüğünü, bu konuda en hassas kırmızı çizgiyi oluşturan "üniter yapı"nın hangi çerçeve içinde sağlanacağı konusunda emin bir formül bulduğunu sanmıyorum.
Ankara'daki farklı devlet odaklarının hala, laiklik etrafında yürüyen mücadele ile, ülkenin bütünlüğü etrafında yürüyen mücadelenin birbiriyle ne kadar bağlantılı olduğu noktasında görüş birliğinde olduğunu düşünmüyorum.
Bu odakların hâlâ "ulus - millet" tarifinde buluştuklarını düşünmüyorum.
Bu odakların hâlâ, Türk - Kürt veya diğer etnik aidiyetlerin neden bir "millet" ahengi içinde yaşamaları konusunda görüş birliği taşıdıklarından emin değilim.
"Zihniyet karmaşası" diyorum.
Danıştay Başkanı'nın konuşmasına bakın, bu karmaşanın resmini görürsünüz.
Bence bu karmaşa, PKK'nın boy saldığı sosyo - politik zemini oluşturuyor.
BUGÜN