Arap dünyasında dikta rejimlerine karşı halk ayaklanmaları, özellikle Tunus ve Mısır’daki diktatörlerin devrilmesi tüm İslâm âleminde heyecana, ümitlenmeye vesile oldu.
Komplo sever yorumcuların olayların arkasında ABD’nin, dış güçlerin olduğu iddiaları diktatörlerin devrilmesini arzulayan halkların ümitlerini zedeleyemedi. Ama dış güçlerin doğrudan müdahalesiyle ayaklanmaların patinaj sürecine girmesi ümit ve heyecanın da ciddi şekilde yara almasına yol açtı.
Bu müdahaleler aynı zamanda bazı çevrelerin zıddıyla meşrulaştırma siyasetini devreye sokarak halk ayaklanmalarının hedef aldığı diktatörlerin aslında bir direniş hattını savunduklarını ileri sürmelerine imkân sağladı. Onlar bu diktatörlere karşı mücadeleyi sürdürenlerin direniş hattını yarıp bölgeyi yeniden dizayn etmeyi amaçlayan uluslararası güçlerin amaçlarına hizmet ettiklerini iddia ettiler. Bu açıdan bakıldığında dış güçlerin müdahalesi, dikta rejimlerine karşı yürütülen halk ayaklanmalarına prensipte olumsuz yansımıştır. Sonuçlarına baktığımızda pratikte de olumsuz yansıdığını görürüz. Ama ne açıdan bakılırsa bakılsın zıddıyla meşrulaştırma da hatalıdır ve dış müdahaleler veya emperyalistlerin açıklamaları dikta rejimlerinin direniş hattını savunduklarını göstermez.
Şimdilik dış müdahale sadece Libya’ya yönelik olarak gerçekleştirilmiştir. Bunu hazırlayan muhtelif etkenler oldu. Muhalefetin Tunus ve Mısır’daki gibi büyük kalabalıkları meydanlara dökerek sivil direnişi yaygınlaştırmak yerine silahlı mücadeleye başvurması üzerine diktatör Kaddafi de silahlı şiddetin dozunu artırınca bir bakıma dış müdahalenin de gerekçesi oluştu. İçerideki muhalefet ise Kaddafi vahşeti özellikle hava saldırıları karşısında sivil halkın çaresizliğinin giderilmesi için birilerinin müdahale etmesi beklentisi içine girdi. Arap diktatörler kendilerine doğru ilerleyen isyan rüzgârının önünün kesilmesini arzuladıkları için Kaddafi vahşetine sessiz kalıyor hatta bazıları isyanın haksız olduğu iddiasıyla dolaylı destek veriyorlardı. İslâm dünyasında da bir hareketlilik olmayınca Batının, ABD’nin ve onların güdümündeki NATO’nun müdahalesine “olumlu” bakıldı.
Oysa müdahaleciler Kaddafi diktasının devrilmesini değil gidişatı kontrol altına almayı hedeflediklerinden yıpratma amaçlı saldırılar düzenlemekten başka bir şey yapmadılar. Bu saldırılar sadece Kaddafi’yi değil, tüm Libya halkını ve direnişi de yıprattı. Aynı zamanda ülkedeki diktanın saldırılarında şiddeti artırmasının gerekçesini oluşturduğu için muhalefet bu müdahaleden çift yönlü zarar gördü.
Müdahalenin olumsuz sonuçlarından biri de zıddıyla meşrulaştırma politikasının önünü açması oldu. Bu politikayı hem bizzat diktatör Kaddafi, hem de olayların arkasında uluslararası emperyalizmin olduğunu söyleyenler kullandı ve kullanıyor. Bunların birçoğu emperyalist güçlerin gidişatı kontrol etmelerine fırsat verilmemesi gerektiği düşüncelerinde gayet samimidirler. Ama bu düşünceden hareketle Kaddafi’nin bir direniş hattına sahip çıktığı, dolayısıyla ona karşı duran muhalefetin hatalı bir işbirliğine girerek kendisini kötü bir sonuca sürükleyen saplantıya saplandığı iddiasında bulunmak da yanlıştır. Çünkü Libya’da direniş hattının emperyalist güçlere teslim edilmesiyle Kaddafi’ye teslim edilmesi arasında bir fark yoktur. Her ikisinden de doğacak sonuç Libya halkının, dikta rejimlerine karşı ayaklanmaların, İslâm âleminin ve insanlığın aleyhine olacaktır. Yapılması gereken muhalefetin elinden tutmak, dış güçlerin askerî müdahalelerinin son bulması için siyasi mekanizmayı zorlamaktır.
“Düşmanımın düşmanı dostumdur” anlayışıyla zulme karşı zulümle işbirliği yapılması hatalıdır. Bu anlayış ne Kaddafi zulmünü, ne de emperyalist müdahaleyi meşrulaştırmaya gerekçe oluşturabilir.
Aynı şey Suriye’deki zulüm ve vahşet açısından da geçerlidir. Suriye’nin siyonist işgal karşısında bir direniş hattını oluşturduğu iddiası tamamen tutarsız ve geçersiz olduğu gibi bu ülkedeki dikta rejiminin icra ettiği vahşeti meşrulaştırmaya da gerekçe oluşturamaz. Ama bu zulümden kurtulmak için uluslararası emperyalizmin zulüm mekanizmasından yararlanmaya kalkışmak, emperyalist güçlerin gerçekleştireceği bir dış müdahaleye olumlu yaklaşmak da son derece hatalıdır.
YENİ AKİT