29 Aralık tarihli yazımızda "Irak'ta ne oldu?" sorusuna cevap arıyorduk. Üç sorumuz daha var: Niçin oldu? Bundan sonra ne olabilir? Ve aslında ne olmalı? Bu soruların cevapları sadece Irak açısından değil, Türkiye'nin de içinde yer aldığı bölgenin alacağı şekil açısından da önemli. Benim kanaatim, Türkiye'de vuku bulmakta olan olaylar -en başta Kürt sorununun geldiği nokta- bundan kopuk değildir.
Bölgede olup bitenler hayli karmaşık. Bir açıdan bakıldığında işgal ve çatışmaları açıklayabilirsiniz, bu size belli bir zihinsel rahatlık da verebilir. Ama gerçek daima birkaç katmanını sizden saklı tutacaktır.
Olayları anlamaya çalıştığımızda çoğu zaman sosyo-psikolojik faktörü yeterince hesaba katmaz, zahirde önümüze sürülen sebeplere bakmakla yetiniriz. Medyanın gücü ve belli merkezlerin zihinleri yönlendirme kabiliyetleri sayesinde en azından bir süreliğine de olsa, önümüze konulan gerekçelere inanabiliriz. Irak işgalinin kitle imha silahlarıyla ilgili olduğuna ilişkin büyük yalanın bir süre iş ve işlev görmesi gibi. Ancak çok sonraları ABD'nin Irak'a kitle imha silahları dolayısıyla müdahale etmediği ortaya çıktı. CIA hesabına çalışan Rafid Ahmed Elvan el Cenabi, 2011 yılında bu gerekçenin üretilmiş haber ve yalanlara dayandığını itiraf etti. Geçen sene şubat ayında The Guardian gazetesine konuşan el Cenabi "Saddam'ın bakteriyolojik silah geliştirmeye yönelik gizli programı bulunduğu yönünde bilerek yalan söyledim. Rejimi yıkma şansını böylece yakalamıştık. Ben ve oğullarım Irak'a demokrasinin gelmesi için gereken sebebi yarattığımız için son derece gururluyuz." diyordu.
Belli ki İslam ülkelerine demokrasi çok pahalıya patlayacak. 29 Aralık tarihli yazımda verdiğim rakamları her geçen gün ortaya çıkan yeni bilgi ve belgeler artırıyor. Amerikalılar demokrasi için 100 bin Iraklının öldürüldüğünü söylüyor ama İngiliz ve İsviçreli araştırmacıların 2003-2008 arası verdikleri ölü sayısı çoğu kadın ve çocuk olmak üzere 92.600'dür. (Y. Şafak, 17 Şubat 2011) Irak'a 'demokrasi ve özgürlük' için yüz binlerce Iraklının kanına giren ABD devlet başkanları birbirlerini kutlarken, önemli bir insani misyon üstlendiklerini düşünüyorlar. Geçen sene şubat ayında Obama, ABD'de sivillere verilen en yüksek 'sivil nişan' olan Özgürlük Madalyası'nı George W. Bush'a verirken, aynı zamanda "dünya barışı ve kültürüne yaptığı katkılar"dan dolayı teşekkür ediyordu.
Bush, demokrasi ve özgürlük adına Irak'ı işgal ederken, canı sıkılan askerleri bazen stres atıp rahatlamak için 'sivil katliam' yapıyorlardı. Mesela 12 Temmuz 2007 günü Bağdat'ın kenar mahallelerinin birinde bir grup insanın belirlendiğini söyleyip sivil bir topluluğu helikopterlerden açtıkları ateşle öldürdüler. Ölenlerin tümü sivildi. Bu tür katliamların epey tekrarı oldu. 2007 katliamının soruşturmaya konu olmasının sebebi, öldürülenlerin aralarında Reuters muhabirinin olmasıydı. Başlangıçta ABD Savunma Bakanlığı, askerlerin davranışlarının 'uygun' olduğunu açıklamıştı, Wikileaks belgeleri ve görüntüleri açıklandığında olayın düpedüz 'kasıtlı katliam' olduğu ortaya çıkmıştı. Daha sonra 'özensiz bombalamalar, rastgele atışlar'la ilgili haberler artmaya başladı. 2010 Eylül ayında Washington Post, Irak gibi Afganistan'da da ABD askerlerinin 'zevk için sivilleri vahşice öldürdükleri'ni yazdı. Eğlenmek için masum insan öldüren askerler, cesetleri parçalara ayırıyor, fotoğrafladığı kafatası ile kemikleri saklayıp Amerika'ya götürüyorlar. Askerlerden birinin babası, bu cinayetlerin artmasından korktuğu için oğlunu kendisi ihbar etmiş. (Y. Şafak, 20 Eylül 2010) Benzer bir başka olay çavuş Calvin Gibbs'in öldürdüğü insanların parmaklarını kesip arkadaşlarına göndermesiydi. Askerî Savcı Yüzbaşı Dan Mazzon'a göre, "Bu cinayetleri yapan askerler tamamen kontrolden çıkmış bulunuyorlar. Sırf eğlenmek için sivil öldürüyorlar." (Y. Şafak, 2 Kasım 2011)
Bu öldürme biçimlerinde politik veya askerî sebepler değil, sosyopsikolojk faktör rol oynuyor. Hasta bir ruhun silah taşıyan bedeni cinayet makinesine dönüşmüş. Çok az telaffuz edilen 'dinî faktör' de var. Cumartesi ele alalım.
ZAMAN