‘’Zevk, ânın ‘mirsâd-ı ibret’ten temâşasındadır!’’

SELAHADDİN E. ÇAKIRGİL

Okuyucularla Hasbihal:

*İstanbul’dan Ekrem Çiftçioğlu diyor ki: ‘Seçimler yapıldı.. Ama, tartışmalar bitmedi.. Bu tabiî de.. Çünkü, bir taraf yenildi, diğer taraf kazandı.. Üzerinde durulacak en önemli konulardan birisi, 14 Mayıs’tan sonra, 28 Mayıs’ta yaoılan ikinci seçimde de halkın katılımının çok yüksek derecede olması ve seçimlerin dürüst yapıldığı konusunda, aklı başında kimsenin hiç kimsenin bir iddiada bulunmaması.. Bir takım kaçıklar, başka iddialarda bulunsalar da..

Ayrıca, ben inanıyorum ki, 14 Mayıs seçimlerinde CHP’nin aldığı oy, yüzde 25 olmuştur.  AK Parti’nin aldığı oy yüzdesi de yüzde 35..

Müsaadenizle bir okuyucu olarak biraz da ben bir yorum yapayım..

Seçmen, AK Parti’ye futbol terimiyle ifade etmek gerekirse, ‘sarı kart’ göstermiş ve ‘Her şeyi sadece Tayyib Bey’e yüklerseniz, ilerideKIRMIZI KART da gösteririm..’  demiştir.

Amma, bütün muhaliflerin elbirliğiyle ‘Tayyib Düşmanlığı’nda birleşmelerine rağmen, Tayyib Bey, yüzde 49,5 alırken,  Kemal Bey, yüzde 45’in altında kalmış, hiç bir aday da ilk turda seçilememişti. Ve amma, en yüksek oy alan iki adaydan hiç biri de kazanmadığı gibi, kaybetmemişti de..

Çünkü, Cumhurbaşkanı adaylarında, ilk olarak yüzde 50’nin aşılması kuralı getirilmiş, yani  seçim bitmemiş ve 2. tur’a kalmıştı..  Böyleyken, Kemal Bey’in, kendi aldığı oy yüzdesini hatırlamayıp, Tayyib Bey’in yarım puanla yüzde 50’nin altında kalmasını, onun ‘ilk kez seçim kaybettiği’ şeklinde değerlendirdiği bir savunma sistemi geliştirmesi tuhaf değil mi? Seçim bitmemişti ki, kaybetmiş olsundu.

Evet, 28 Mayıs seçiminde de anlaşıldı ki, Tayyib Bey, yüzde 52 küsur ile seçildi, Kemal Bey ise, yüzde 47küsur da kaldı.. Böyleyken, Kemal Bey’in hâlâ, seçim kaybetme acısına, ‘Tayyib Erdoğan ilk olarak seçim kazanamadı ‘ diye ‘teselli merhemi’ sürmesini anlayışla karşılayabiliriz , ama, milletin ekseriyetini anlamaz sanmasın..

Ve, Selâhaddin âbi, siz, bu gibi siyasî polemik konularına fazla eğilmediğiniz için, bu mesajıma, umarım,  ‘Okuyucularla Hasbihal’ sütunu’nda yer verirsiniz..

--Teşekkürler Kerem Bey.. Evet, fazla iç siyasette ve hele de o kadar büyük iddialara rağmen, ağır bir yenilgi alan bir siyasî cenahtakilerin hal-i pür-melâline değinmek, hoş olmayabilir.. Hepsi de yaralıdır, sadece KK Bey değil, Meral Hanım, Karamollaoğlu, Babacan, Davudoğlu,  ‘zindanların kapısını kıracağız’ diyen  HDP  ve dahası, ‘valizlerimizi hazırladık, uçak biletlerimizi aldık, ülkeye dönüyoruz’ diye, emperial patronlarının gölgesinde  ellerini oğuşturan Pensilvanya’dakiler ve onların içerdeki gönül bağlıları, evet, hepsi, elbirliğiyle yenildiler. KK Bey, zâten partisinin boyunun ölçüsünü bir kez daha almış oldu, ve bu beklenmiyor değildi.. Ama, asıl, Akşener, Babacan, Davudoğlu ve Karamollaoğlu ve de HDP’nin ülke çapındaki  oyları da ortaya çıktı.. Bu noktada söylenecek çok söz var, ama, bizim meşrebimizde, düşene tekme atmak yoktur.

Ama, şair gibi, ‘İhtilâfâtıyla uğraşmakta dehrin zevk yok; / Zevk, ânın mirsâd-ı ibretten temaşasındadır..’ (Dünyanın ihtilâflarıyla uğraşmakta zevk yok; /Zevk, onu, ibret aynasından temâşa etmektedir..’ demek isteyenler de anlaşılabilir. Çünkü, Tayyib Bey karşıtlığında birleşenler, yurt içi ve dışı bütün heryerde öyle bir gürültü koparıyorlar ve ‘Geliyoruz, yüzde 60-65’le geliyoruz.’  diyorlardı ki, son ân’a kadar, hırçınlıklarına daha bir gaz vererek.. Ve sonra, dut yemiş bülbüle döndüler.. (Bülbüller , dut yediklerinde gagaları birbirine yapıştığından ötemezlermiş..)

Meselenin özü şudur: Tayyib Bey ise, kılpayı filan değil, 2,5 milyona yakın oy fazlasıyla, açık-ara kazandı. 

Ama, şimdi üzerinde durulması gereken asıl nokta, ‘KK Bey’in, kendi mezhebî özelliğini seçim öncesinde ilân etmesinin orada kalmayacağı ve kalmadığıdır. Çünkü, KK Bey, şimdi, CHP’nin önümüzdeki Ekim ayında kurultaya gideceğini söylüyor, ama, siyasî yorumcular  ‘Bu kurultayda, KK Bey’in değiştirilmesi zordur. Çünkü, CHP kurultayının delegeleri büyük çapta, solcular ve de KK Bey’in Benim kimliğim bu..’ diye açtığı mâlûm pankartın altında toplananlar doldurmuş bulunuyor..  diyorlar ki, kolayca, ‘Yok canım.. Daha neler!’ dedirtmeyecek  bir durum..

KK Bey’de, -haydi, oyun demiyeyim de, yumuşatarak söyleyeyim-;  manevraların bitmeyeceği, hele de şu son iki senedir görülmedi mi?

*Isparta’dan Süheylâ Gülcü diyor ki: Yeminler konusundaki yazınızı bir büyüğüme sordum. ‘Mevzuu bâtıl olan bir konuda yemin etmenin bir şer’î sorumluluğu yoktur.’ demekle yetindi.

*Mersin’den  Zâkir Kayaköylü diyor ki: ‘Ölenlere  farklı sıfatlar kullanılıyor. Bazılarına, ‘müteveffâ’ deniliyor.  Siz de, son yazınızda,  geçen hafta ölen bir tarihçi Prof. için,  ‘müteveffâ’ dediniz.  Halbuki, siz, nicelerine,  ‘Allah taksirâtını affeyleye..’,  bazılarına ‘merhûm’ veya ‘Allah rahmet eyleye..’ diyorsunuz ve bunları gelişi-güzel kullanmadığınız da dikkati çekiyor.  Bazılarına da,  ‘Toprağı bol olsun!’ diyorsunuz.

Bu belirlemeler konusunda sâbit bir ölçü var mıdır?

--Cevaben  belirtelim ki, bu gibi nitelemeler her dilde, daha çok, ‘örf’ ile şekillenir.

Meselâ;  Müslüman olmayan  ve sapkınlık içinde ölenler için, hele de, onlardan zarar gören kimseler hınçlarını ifade edecek sıfatları seçerler..

Müslüman olmayan  ve amma fıtratı itibariyle zâhiren iyi bilinen kimseler  için, ‘Toprağı bol olsun..’ deyimi kullanılır dilimizde; ‘Mezarında rahat etsin..’ mânâsına..

Müslümanlar, ‘Zâlim, fâsıq ve fâcir bir kişi yeryüzünden  eksildi veya Cehennem’e gitti..’  de diyebilirler.  ‘Müteveffâ‘ ise, herhangi bir kıymet hükmü ifade etmeden, ‘vefat eden ’ demektir.

Müslümanlar,  vefat eden Müslümanlar konusunda,  vicdanî kanaatlerine göre, susmak,  ‘Allah taksiratını(kusurlarını/günahlarını)  affeyleye..’  demek ve ‘rahmet dilemek’  geniş bir yelpazede farklı değerlendirmelerde bulunurlar..

Bu arada,Ölülerinizin arkasından olumsuz konuşmayın..’ meâlindeki Hadis-i Nebevî  ‘rivayet’ini’, ‘Ölülerin ardından konuşmayın..şekline dönüştürenlerin kurnazlığına da dikkat..

Kezâ, biz Müslümanlar,  sadece yaşadıkları çağdaki şahısları itibariyle Nemrud ve Firavunları, Ebu Leheb’leri değil, onların zihniyetlerinin devam ettiği, bütün zaman ve mekânlardaki yansımalarını da suçlar, lânetle anarız.  

*

Star