El-Kaide'nin Mısır asıllı lideri Eymen el Zevahiri kendi halkına çağrıda bulunarak, devrimin tamamlanmasını istedi. Zevahiri, Mısır İslami Cihad isimli örgütün lideriyken, El Kaide Örgütünü, Usame b. Ladin ile birlikte kurmuştu.
3 Mart 2011'de, El-kaide'nin Es-Sahab Medya kuruluşu Dr.Eymen Ez-Zevahiri'nin "Mısırdaki insanlarımıza ümit ve sevinç verici gelişmelerin açıklaması", isimli yeni bir mesajını yayınladı. Dr. Zevahiri mesajında, Tunus halkını, topraklarını zorba yönetimden temizleyinceye ve İslam'ın, bağımsızlığın, zafer ve adaletin bayrağı topraklarında dalgalanıncaya kadar Cihad ve mücadelelerine devam etmeleri konusunda teşvik etti. Yemen halkına da seslenerek "Sizlere zalim, ahlaksız ve bozguncu rejim ile yüzleşen mücahit kardeşlerinizi hatırlatıyor ve sizleri de bu rejimi söküp atmanız konusunda destekliyorum. Bu rejim Yemen'i Haçlı Seferinin casusluk ve destek üssüne çevirdi. " dedi. Dr. Zevahiri "Mısır halkının şeriat ile yönetilme arzusu, Mısır gerçeğinin en önemli olgularından biri olduğu görülmektedir. Şeriat ile yönetilmek, geçmişte olduğu gibi bugün de Mısır halkının büyük çoğunluğunun talebidir." Dedi. Dr. Eymen "Mücahid kardeşleriniz, Amerika ve müttefikleri Müslümanların topraklarındaki zorba diktatörleri desteklemeyi bırakıp bu topraklardan çıkıncaya kadar, Amerika ve müttefiklerine (Allah'ın izni ile) saldırmaya ve onları rahatsız etmeye devam edeceklerine dair sizlere söz veriyorlar." dedi.
Açıklamanın tamamını Pressmedya tercüme etti.
İşte Zevahiri'nin yaklaşımı:
Bismillah, Elhamdülillah, salât ve selam Allah'ın Resulüne, onun ashabına, sahabesine olsun.
Dünyanın her yerindeki Müslüman kardeşlerimiz, Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
Bu Mısırdaki halk ayaklanmasıyla alakalı yaptığım açıklamaların bir devamı niteliğindedir ve ben bu açıklamayı genelde Arap dünyası, özelde ise Mısır ile ilgili güncel olaylara ithaf ediyorum
İlk olarak, Tunus, Mısır, Ürdün ve Yemen'deki onurlu hür insanlara selamlarımı tekrar etmek isterim ki; onlar Siyonist Arap yöneticilerin ahlaksızlık ve bozgunculuklarına direnmek için ayağa kalktılar. O Siyonist yöneticiler, İslam ve hicab (örtünme) ile savaşıyor, fesadı ve zinayı yayıyor; Mücahidlere karşı İsrail ile işbirliği yapıyor, tüm bunları yaparken İsrail'e petrol ve Nil nehrinin suyu için Gazze geçişlerine izin veriyor; Gazze halkının tedavi ve ticaret maksadı ile Mısır'a geçişlerine izin vermezken on binlerce İsraillinin vizesiz olarak entrika çevirmek için SİNA'den geçişlerine izin veriyor ki böylece en azılı suçluların cepleri kara para ile doluyor.
İslam'la ve Müslümanlarla "Terörizm" adına yaptığı savaşında Amerika'ya destek olan bozguncu ve ahlaksız yöneticiler, havaalanlarını ve limanlarını Afganistan ve Irak'taki Müslümanlara yönelik saldırılarda birer üs yaparak ve hapishanelerini birer işkence merkezine çevirerek Haçlı Seferine hizmet ettiler.
Tunus, Cezayir, Mısır, Yemen, Ürdün ve diğer bütün İslam topraklarında adaletsizlik, ahlaksızlık ve bozgunculuğa karşı hayatını ve rahatını feda ederek direnen şerefli ve özgür her insana selam olsun!
Bu özgür kahramanların her birine selam olsun! Ve Allah onların Şehitlerine rahmet etsin ve onların ailelerine sabır ve teselli versin. Yaralılarına şifa ve esirlerine de hürriyet versin.
Dinine, onuruna ve haysiyetine sahip çıkan hür ve onurlu kardeşlerim!
Mücahid kardeşleriniz sizinledir ve aynı düşmana karşı savaşmaktadır. Mücahid kardeşleriniz, Hüsnü Mubarek, Zeynel Abidin bin Ali, Ali Abdullah Salih, Abdullah bin el Hüseyin ve benzerlerine sizin üzerinizde yönetim gücü veren Amerika ve onun Batılı işbirlikçilerine karşı savaşmaktadırlar. Amerika'nın zalim yöneticileri destekleme konusundaki politikasının çökmesi ve bu politikayı değiştirmek zorunda kalması; Müslümanları esnek, hilekar ve hafif güç kullanarak kontrol etme girişimi kendiliğinden olmadı; bu ancak New York'ta, Washington'da ve Pennsylvania'da yapılan saldırılarımız sonucunda oldu. Bu olanlardan sonra Amerika ve diğer Batılı ülkeler politikalarını yeniden düzenlemeye başladılar.
Fakat Amerika'nın vazgeçtiği ve geri çekildiği işler, ne onurlu hür bir Müslüman'ı ne de adalet arayan bir Gayrimüslim'i tatmin etmemektedir. Bundan ötürü; Mücahit kardeşleriniz, Amerika ve müttefikleri, Müslüman topraklardaki zorba diktatörleri desteklemeyi bırakıp bu topraklardan çıkıncaya kadar, Amerika ve müttefiklerine (Allah'ın izni ile) saldırmaya ve onları rahatsız etmeye devam edeceklerine dair sizlere söz veriyorlar. Bu sözüme Allah şahittir.
Mısır'daki hür ve onurlu kardeşlerim, kıyam hareketinizin bu kritik safhasında, inancına, onuruna ve şerefine sahip çıkan her onurlu ve hür kişi bu prensip ve öğretilere sımsıkı tutunarak onları gerçekleştirmeye ve sağlamlaştırmaya çalışmalıdır.
Etrafınızda, bu fırsatı kullanarak, kıyam hareketinizi doğru olan yolundan çıkarmak sureti ile ciddiyetten saptırarak; kendi çıkar ve arzularını gerçekleştirmek isteyen birçok tuzak kurmuş kimseler mevcuttur.
Ümmete ve inancına sadık, hür ve onurlu kardeşlerim, şerefli kıyamınız Mısır'daki yöneticinin yozlaşma ve zulmüne karşı isyanı cesaretlendirdi ve onu değiştirdi. Değişimden bahsederken tıp yolu ile olayı örneklememe izin verin lütfen. İzniniz ile önce hastalık ile ilgili daha sonra ise tıp ile ilgi konuşacağım.
Son zamanlarda Mısır rejimini mahveden hastalık neyi temsil etmektedir? Mısır, İslam ile savaşan seküler bir rejimin otoritesinde ezilmektedir ki, bu rejim otoriter, bozguncu, ülke kaynaklarını çalan, İsrail tarafından yıldırılmış, Batı'yla birleşmiş ve Amerika ile çalışmaktadır. Önceki bölümlerde rejimin içinde bulunduğu şartlardan bazılarını detayları ile açıklamıştım. Fakat burada, genelde İslam dünyasında özelde ise Mısır'daki, Mısır halkının seçimi olmayan, sekülerizm ile ilgili notlar aktaracağım.
Mısır'ın insanları, İslam şeriatını tekrar kanun ve yasamanın kaynağı ve İslam'ı Mısır'daki yönetim şekli haline getirmek talebinde bulundular. Enver Sedat Mısır halkını, "resmi yasama kaynağı İslam Şeraitidir" cümlesini Anayasanın İkinci maddesine koyarak aldattı. Bu anayasa maddesindeki tuzaklı ifade, top ve mızraklarla gelen işgalcilerin ve aldatıcı seçimler, baskılar ve saldırılarla gelenlerin dayattığı Laik Mısır yönetiminin devam etmesini sağladı.
Geçen bölümlerde bunların bazılarını detaylıca anlatmıştım. Mısır insanlarının Şeriat ile yönetilme talepleri Mısır gerçeğinin en önemli unsurudur. Mısır'daki ezici çoğunluk, geçmişte de bugün de Şeriat ile yönetilmeyi talep etmektedir ve 1940'lardan beri yüzlerce kişi bu uğurda canını vermiştir. Ve yine bu nedenle on binlerce kişi mahkum olmuş ve bunlarında iki katı kadar kişi yine bu talepten ötürü işkence görmüştür.
Dış güçler ve onların Mısır'daki yerel ajanları, "Şeriat"ı yönetimden hile ve baskılarla uzaklaştırdılar ve bunu Amerikan yönetiminin en önemli odaklarını, -özellikle 11 eylül olaylarından sonra- laiklik konusunda cesaretlendirip kuvvetlendirdikleri sırada yaptılar. Bunun kanıtını merak eden kimseler, Rand şirketinin (Rand Corporation) yayınlarına, özellikle de iki kitabına "Demokratik Sivil İslam (Democratic Civil Islam) ve Ilımlı İslamcı iletişim ağlarının inşâsı (Building Moderate Islamic Networks) " bakabilirler. Bu iki kitap Amerika ve Mısır rejiminin birbirinin dostu oldukları, laik ve modernistlerle el ele vermeleri gerektiğini ortaya koyuyor ve genelde İslamcılara özelde ise Cihadi Gruplara saldırmaları ve onları yönetimden uzaklaştırmaları gerektiğini öne sürüyor.
Kaynaklarımızı çalan ve bağımsızlığımızı çiğneyen Batılı güçler, egemenliklerine meydan okuyan ve suçlarına karşı çıkan Müslümanları bir süper güç haline getirecek olan İslam'ı cezalandırmanın, öncelikleri olduğunu söylüyorlar. Ayrıca Batı, ülkelerimizi baskıcı, yozlaşmış ve soyguncu diktatörlerin yönetmelerine destek oldu ve olmaya da devam etmektedir. Çünkü böylece, Batı'nın çıkarlarını korumada, bu işbirlikçi insanlardan daha fazla sadakat görüyorlar ve güvenliğimiz ile bağımsızlığımıza zarar veren tehlikeli tavizleri para ile daha kolay bir şekilde satın alabiliyorlar ve yine Batı yozlaşmış seçkin kesimin ve idarecilerin işledikleri suçları, -ki bu suçlar onları bu yozlaşmışlıklarında daha da cesaretlendiriyor ve teşvik ediyor- görmezden geliyor. Amerika 30 yılı aşkın bir süredir Mübarek ve arkadaşlarının hırsızlık ve ahlaksızlıklarına sessiz kalmıştı. Aynı zamanda, Amerika Mısır'daki yönetimi değiştirmek için ne bir harekete geçmiş ne de bu konuyu dillendirmişti; ta ki güvenlik güçleri özgürlüğe ve haysiyete susamış Mısır halkının başkaldırısını bastırmada başarısız olana kadar. Amerikan yönetiminin ve başkanının ve batılı ülke liderlerinin açıklamalarını takip eden herhangi bir kimse, Mısır'daki statükonun devamının gerekliliğine dikkat çeken açıklamalardan, Mübarek'in geri çekilmesini talep eden ve yönetimi bırakması konusunda baskı yapan ifadelere olan geçişi, fark etmiştir.
Fakat onlar sadece Mübarek'in yönetimi bırakmasını değil, aynı zamanda yüzlerin, hatta rejimin bile değiştiği fakat, İslam'la savaşın ve Şeriat'i yönetimin dışında benimseyen bir tutumun, her ne kadar halkın ezici çoğunluğu bunu talep etse de, devamını sağlayacak planlanmış ve kontrollü bir değişimi; Afganistan, Irak, Arap Yarımadası, Körfez, İslami Mağrib'deki Amerikan ve Batılı askeri varlığa karşı çıkmayan, diğer yandan onların bu varlıklarını destekleyen ve onlara kaynaklarıyla, petrolü ile, havaalanları ve limanları ile, üsleri ve istihbaratı ve bütün gücü ile destek olan politikaları, İsrail'in arzularına boyun eğen, İsrail'in varlığını ve güvenliğini güvence altına alan ve Gazze ve diğer yerlerdeki Filistinlilere uygulanan baskıyı devam ettiren bir politikayı; cesaretsiz ve başarısızların liderliğinde bir yönetimi arzu ediyorlar ve bunu Mescid-i Aksa'yı yıkacak ve Filistin'i Yahudileştirecek olan Siyonist planların devam edebilmesi için yapıyorlar.
İşte bu Amerika'nın bizler için istediği demokrasidir. Cezayir'deki Kurtuluş Cephesi seçimlerinde; Amerika ile Batılılar, Hamas'ın oluşturduğu yönetime boykot uygularken gördüğümüz türden, genelde üçüncü dünya ülkelerinde, özelde ise İslam ülkelerinde mevcut olan bir demokrasidir bu. Seçimlerdeki sahtekârlık itiraf edilmesine rağmen, Amerika'nın toplantısında Karzai'yi "başkan" ünvanı ile gördüğümüz türden bir demokrasi.
Bu olaya ilk kez şahit olan biri, bu durumu Amerika ve Batı'nın davranışlarında çelişki ve çifte standart olarak görecektir. Onların kendileri için uygun gördükleri öteki'ne yasaktır ve kendilerinin övündüklerini iddia ettikleri demokrasi diğerleri için uygun değildir ve uygulanmasına izin verilemez. Fakat bunları derinden inceleyen biri bunun aslında demokrasinin bir gerçeği olduğunu fark eder. Demokrasi, adı "çoğunluğun koyduğu kurallar" olan bir puta tapılan; hoşgörünün, ahlakın, değer veya prensiplerin olmadığı bir dindir.
Her şey birbiri ile uyumludur ve seçmen sayısına göre değiştirilebilir. Batı'nın özellikle de Amerika'nın tarihine bakan herhangi bir kimse bu rezeletin delillerini orada bulabilir. Amerika ve Batı, İsrail'i bize karşı kışkırttı ve bütün bir halkı göç ettirerek Filistin'e yerleştirdi ve onlar bütün bir halkı, başlarına neler gelebileceğine, çoğunluğunun ne dediğine ve görüşlerinin ne olduğuna aldırış etmeden, geriye dönmelerine de izin vermeden kendilerine ait olan topraklardan attılar. Amerika'nın ve Batı'nın büyük bir çoğunluğu Filistinlileri topraklarında çıkarmak istediler ve öyle de yaptılar; işte bu demokrasi ve Filistinlilerin de canları cehenneme!
Bundan ötürü, demokrasi ne prensip, ne ahlak, ne de bir değerdir; ancak ve ancak çoğunluğun arzularına; Amerika, Batı ve İsrail'deki çoğunluğun bizim ülkelerimizdeki yönetimlerin kendi halklarını değil de onları izleyen ve emirlerine uyan yönetimler isteyen ihtiraslarına tapılan bir dindir.
Şu belirgin bir gerçektir ki, onlar ülkemizde, Afganistan ve Irak'taki işgallerin ve asker ve donanmalarıyla Körfez'deki petrol kaynaklarını kontrol etmenin devamına izin verecek bir demokrasiyi istemektedirler.
Onlar, İsrail'in askeri olarak üstün ve nükleer silahlar- ki Baradey bunların ne teftiş edilmesini ne de İsrail'e yaptırım uygulanmasını talep etmeye cesaret edebilmiştir- bulunduran bir ülke olarak varlığını kabul eden bir demokrasi istiyorlar.
Onlar, ülkelerimizde halkın ezici çoğunluğunun ısrarla istiyor olmasına rağmen, Şeriat ile yönetimi engelleyebilecek bir demokrasi istiyorlar.
Onlar Filistin topraklarının çoğunluğunun alınarak Siyonist azınlığa verildiği bir demokrasi istiyorlar.
Onlar Gazze'de devam eden ambargo ve yaptırımlara izin verecek ve İsrail'e karşı bunaltıcı direnişi kaosa sokacak bir demokrasi istiyorlar.
Onlar, Türkiye'den bize pazarlamaya çalıştıkları, İslam ile yönetilmemizi yasaklayarak laikliği dayatan cinsten demokrasi gibi bir demokrasiyi istiyorlar.
Ve yine onlar, eşcinsellik ile; hamın, beyefendi ve çocuklar esasına değil de çürümüşlüğün çirkin resimleri üzerine kurulmuş bir aileyi kabul etmemiz için sosyal davranışlarımızı değiştirecek bir demokrasi istiyorlar.
Onlar, içimizde ne Cihad, ne Şeriat, ne iyiliği emretme, ne kötülüğü sakındırma, ne sadakati ve Allah için sevip onun için nefret etmeyi sağlama, ne de Tevhidi içeren İslam'a, yas tutan bir demokrasi istiyorlar.
Bugün Amerikan yönetiminin ve Batılı hükümetlerin demokrasiyi destekleyen feryatlarında, Mısırdaki habercilerin güvenlik ve habercilik özgürlüklerini hedef alan bir takım aldatmalar mevcut; hâlbuki El- Cezire'nin Bağdat ve Kabil'deki iki ofisini basanlar bu yönetimlerdi. Benzer bir şekilde "Tayser Aluni" yi Şeyh Üsame Bin Laden "Allah O'nu korusun" ile Afganistan işgali sonrasında röportaj yaptığı için hapis ile cezalandıranlar da yine onlardı.
Amerika, Mısır'da kendi sözünü dinleyen bir rejimi sağlamlaştırabilmek için bu ülkenin işlerine alenen karışmakta hiç tereddüt etmiyor, bütün kibir ve utanmazlığı ile her geçen gün başka emir ve isteklerde bulunuyor. ABD şirketlerinden birinin bir şubesini veya çiftliklerinden birini yönetiyormuş gibi hükümet ve muhalefet partilerine doğrudan müdahale etmek ve temasa geçmek için Temsilciler gönderiyor. Amerika'nın Mısır'a karşı bu aşağılayıcı tavrı Mübarek ve ondan önce Enver Sedat tarafından sağlamlaştırılmış bir tutumdur.
İşte Mısır'daki kokuşmuş rejimin temsil ettiği hastalık budur. Bu daha önce de belirttiğim gibi İslam'a düşman laik bir rejimdir; baskıcıdır, ahlaksızdır ve ülkenin kaynaklarını sömürmüştür, İsrail'den önce cesareti kırılmıştır ve başını Amerika'nın çektiği Batılıların da finansörüdür.
Peki, tedavi nedir?
Tedavi bu kokuşmuş rejimin kökünü kazıyarak yerine adil ve berrak bir sistem getirmektir ki bu sistem Şeriat ile yönetimdir. Şûrayı yaygınlaştırır, adaleti sağlar, ümmetin kendi yöneticilerini seçmesini ve onları sorumlu tutmasını, Ümmetin temsilciler sayesinde etkili bir şekilde işlerin idaresine katılımlarını sağlar. Ümmetin zenginliklerini adil bir şekilde dağıtmaya ve hırsızlığa, talana, israfa, kokuşmuşluğa ve de Batılıların topraklarımızdaki hegemonyasına karşı koymaya çalışır. Filistin, Irak, Afganistan ve Müslüman âleminin her bir köşesindeki mazlum insanlardan ve bütün insanlıktan adaletsizliğin kaldırılmasına yardımcı olur; çünkü hem Müslüman'a ve hem de Gayrimüslimlere adaletsizlik yapılması yasaklanmıştır.
Bununla beraber despot yöneticilerden kurtulmak –hatta yozlaşmış rejimin kökünü kazımak bile- yeterli bir tıbbi tedavi olmayıp, ancak bu bir veya birkaç adımdır. Bu bir cerrahın bir kanser hastasının midesini açmasına benzer ki kanserli dokuyu mideden almadan hasta şifa bulamaz, kanser mideden alındıktan sonra da cerrah mideyi kapatır ve hastaya tam anlamı ile iyileşene kadar tedavi uygulamaya devam eder. Despot idarecilerin sadece görevlerinden uzaklaştırılmalarına gelince, bu cerrahın hastayı memnun etmek için midesini açması ve öylece kendi haline bırakmasına benzer.
Bundan ötürü, dinlerine, onurlarına ve şereflerine düşkün özgür ve asil insanlar despot yöneticilerin devrilmeleriyle (ki devrilmelidirler) tatmin olmamalı, tam aksine özgürlüğü, adaleti ve bağımsızlığı sağlayacak İslami rejimler yükselene kadar Cihat ve direnişlerine devam etmelidirler. Bu özgür ve onurlu kimseler, Amerika'nın protestoların başında despot yöneticileri korumaya çalışması ancak insanların bu kıyam hareketlerini dağıtmakta başarısız olmasındaki gibi, Amerika ve diğer entrikacıların kıyamın ve kontrolün ele geçirilmesinin meyvelerini yemelerine de izin vermemelidirler.
Bu olanlardan sonra Amerika şu anda sağlamlaştırılan ikinci seçeneğe geçti ki bu despot yönetimin görevden alınıp tüm yöneticilerin yerleştirileceği yine Amerika'nın güvendiği rejimin olduğu başka bir yer arayışına geçmek oldu. Üçüncü seçenek rejimin devrilerek bütün yöneticilerin, demokratik olsun ya da olmasın ancak Amerikan rejimine uyan ve boyun eğen bir başka rejime nakledilmesidir.
Fakat Amerika'nın en çok korktuğu ise Mısır ve diğer ülkelerde ABD'nin kibrine karşı koyan ve adaleti sağlayan İslami bir rejimin gelmesidir.
Dolayısıyla hür ve onurlu kişiler, düşmanlarımızın emrindeki laik veya başka bir rejimi kabul etmemelidirler. Mübarek'in adamı ve yandaşı olan, İsrail'in övdüğü, Amerika'nın güvendiği bir istihbarat elemanı olan Ömer Süleyman'a aldanmamalıdırlar. Hüseyin Tantavi de, Mübarek'in adamı ve yandaşı olduğu ve Amerika ona güvendiğinden dolayı onları aldatmamalı. Obama Mısır Ordusunu övmedi mi? Ve Amerikalı politikacılar onu Mısır'ın istikrarının kefili olarak görmediler mi? Mısır ordusu inançlarına ve Ümmetlerine bağlı hür, onurlu ve sadık neferlerle doludur; bu ordu Halit El-İslambuli, Atta Tayel, Hüseyin Abbas, Abdulhamit Abdusselam, Essam El-Kameri ve Süleyman Hater (Allah onlardan razı olsun) gibi kimseleri saflarında tutmadı mı? Fakat ne yazık ki, Mübarek ve Amerikalılar şimdi kendilerine bağlı olan ordu idaresini ele geçirmeyi başardılar. Mısır'ın ordu yönetimi haydutların Kanlı Çarşamba gününde develeri, atları ve silahları ile protestoculara saldırmalarına izin vermedi mi? Daha önce, askeri mahkemeler Mübarek dönemindeki yüzden fazla cinayet suçlusunu beraat ettirmediler mi? Bu ordu yönetimi geçmişte ve halen Ümmet aleyhindeki Amerikan askeri istihbarat çalışmalarına yardımcı olmuyor mu? Amerikan güçlerine üsler tesis edip bu güçler için gıda, levazım ve depolar sunmuyorlar mı?
Onlar Amerikan güçleri ve NATO müttefikleri ile, Parlak Yıldız tatbikatı dahil, müşterek güçlerin Mısır'da Amerika'ya düşman bir İslami yönetim oluşmaması için düzenlenen ortak tatbikatlara katılmıyorlar mı? Ve yine onlar Amerikan çıkarlarına hizmette Mısır ordusunun kullanılması için yaklaşık olarak yıllık 1,5 milyar dolar askeri destek alan ordu yönetimi değil mi?
Ve yine, Gazze'de uygulanan ambargoya izin veren bu ordu yönetimi değil mi?
Amerika'nın gözünde Mısır Ordu yönetimi İsrail ile olan teslimiyet anlaşmasının, Amerika ile olan askeri yardımlaşma ve Sina Yarım Adasının silahsızlandırılması anlaşmalarının, İsrail'in güney sınırlarının güvenliği ve Gazze'ye uygulanan ambargonun teminatıdır.
Askeri Mahkemeleri işaret ettiğim gibi, onurlu ve hür olan, dinine sahip çıkan ve Mısır'daki halkına sadık olan herkese, Mübarek'in zindanlarında esir tutulan kardeşlerini unutmamalarını hatırlatıyorum ki; onlar bu çürümüş ve bozguncu rejime karşı canlarını ve ailelerini ve de mallarını adadılar ve onlar bu yolda işkencelere, aşağılanmalara, küçük düşürülmelere ve uzun süren mahkûmiyetlere katlanmaktadırlar.
Ey hür ve onurlu kişiler, bu esirleri kurtarmak sizlerin boynunuzun borcudur ve hem bu dünyada hem de ahirette bundan sorumlu tutulacaksınız. Çağrımı Mısır'daki her bir hür ve onurlu kişiye yapıyorum: Direniş ve cihadınıza bu kokuşmuş rejimi düşürüp yerine İslami bir rejim getirene kadar devam edin. El-Ezher'in aslanlarına sesleniyorum;
Ey islamın ve El-Ezher'in aslanları, bugün sizin gününüzdür. Kalkın ve Ümmete, İslami bir sistem kurmak için olan bu direnişte liderlik edin. Sizler ümmetin liderisiniz, hak olan üzere birleşerek ona sımsıkı tutunup ona bağlı kalacak ve Mübarek'in dayattığı cücelerden kurtulacak mısınız? Aslanların kükremelerinin şiddeti artmakta, öyle ise devam edin, sabredin, cesur olun ve Ümmet içinde bir mücadeleye liderlik yapın ki; böylece Ümmet yozlaşmış rejimi kaldırıp atabilsin ve yıkıntılarının arasından İslami bir sistemi inşa edebilsin. Onlara inanç olmadan güven olmayacağını, İslam olmadan barış olmayacağını ve tevhit olmadan da özgürlük olmayacağını gösterin. Sizden alınan özgürlüğünüzü ve El-Ezher'in itibarını geri alma hakkınızı, Âlimler için ise Şeyhlerini zalim yöneticilerin değil de, kendi aralarında seçme haklarını geri alın.
Fikrinizi ifade edebileceğiniz ve her bir mazlumu müdafaa edebileceğiniz özgür gruplar oluşturma hakkınızı geri alın. Dansçılar ve aşağılık kimseler bile birlik ve derneklere sahip iken; El-Ezher âlimleri nasıl olurda bu haktan mahrum olur?
Mısır'daki hür ve onurlu kardeşlerim, Amerika'nın ekseni etrafında dönen sahtekâr politik yaşam ve yanlış özgürlükleri geri döndürmek için Amerika'nın çıkarlarının ve işlediği suçların devamını sağlayacak bir anlaşma yaparak Mısır'ın yönetimini ele geçirmek isteyen kişiler var. Eğer böyle olursa bu bizi monarşik düzenin yaşandığı çağlardaki gibi sahtekâr bir politik düzene geri döndürecektir. Bu kimseler, Mısır'ın problemlerini Amerika'ya boyun eğerek ve yardımını dileyerek çözmek isteyenler ve zaten kör olan gözlerini problemin kökünün Amerika'nın kendisi olduğu gerçeğinden çevirenlerdir.
Mısır'daki hür ve onurlu insanlar, çabalarımızın doğasını; yerel düşmanların dış düşmanların ajanları olduklarını; politik özgürlüğün, insanları çok tanrıcılıktan ve yabancı saldırganlardan kurtarmadan ve Mısır'ı, Arap Yarımadası'nı, Afganistan'ı, Irak'ı, Filistin'i ve Müslümanların bütün topraklarını işgalcilerden temizlemeden sağlanamayacağını anlamalıdırlar. Bu özgürlüğü servetin, fakirin ağzındaki ekmeğin çalınıp yurtdışındaki hırsızların hesaplarına eklenmediği adil bir şekilde dağılımını sağlamadan da elde edemeyiz.
Kardeşlerimiz, isyanlarının meyvelerinin çalınmadığını ve kıyamlarının kazanımlarının da muhafaza edildiğini fark etmelilerdir.
Konuşmamı sonlandırmadan önce, üç mesaj iletmek istiyorum:
Öncelikle, Tunus'taki sevgili insanlarımız: İyilik kervanının Tunus'u, Cihadın ve direnişin Tunus'u, sizlere diyorum ki; zalim hükümdar gönderildi fakat zalim rejim hâlâ yerinde duruyor, öyle ise zulmü topraklarımızdan söküp atıncaya ve İslam'ın, zaferin ve adaletin bayrağı ovalarımızda dalgalanıncaya kadar Cihad'a ve direnişinize devam edin.
İkinci mesajım mübarek Yemen'in insanlarına: İnancın, bilgeliğin, İslam'ın, inananların ve destekçilerinin güçlenmesinin toprakları olan Yemen… Siz Yemen insanlarına, zalim, kokuşmuş ve bozguncu rejim ile çarpışan mücahid kardeşlerini hatırlatıyor ve sizleri de onun kökünü kazımaya teşvik ediyorum. Bu rejim, Yemen'i bir casusluk üssüne çevirdi, haçlı seferlerine kaynak sağladı ve kendilerine haram olan Yemenlilerin kanlarını dökmek için kendilerine verilen haçlıların haram paraları ile ceplerini doldurdular. Kıyama katılınız ve Yemen, haçlılar ve onların casuslarından arındırılana kadar devam edin.
Üçüncü mesajım ise her yerdeki İslam Ümmetine. Onlara diyorum ki; Amerika'nın bozguna uğrayışı ufukta görünüyor ve onun destekçileri de devrilmeye başladı öyle ise Cihatta yer alın ve Amerika ile cihad edenlere yardım edin.
Alemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun; salat ve selam efendimiz Hazreti Muhammed'e, ailesine ve dostlarına olsun.
Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun."