Zengin ülkenin fakirleri

ALİ SOYLU

Yoksulluk denince aklıma ilk Afrika gelir ve gözümde, kaburgaları sayılabilen, yüzünde yoksulluğa inat beslenen sineklerin uçuştuğu o siyahi çocuk canlanır.

Aklıma medeni (!) insanlığın suçluluğu ve sorumsuzluğu da gelir. İnsanlığın kirli eli değmeseydi, emperyalist arzular vicdanın önüne geçmeseydi Allah'ın yeryüzündeki nimetleri hepimize yeter de artardı. Ancak bir kişiye on, on kişiye bir düşünce yoksulluk bir bulaşıcı hastalık gibi dünyanın her yerine yayılıyor.

Dünya nüfusu arttıkça, yıllar geçtikçe yoksulluk insanlığın çok ciddi bir meselesi haline geldi. Dünyanın süper gücü, ekonomide, bilimde ve teknolojide lider Amerika'da 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı aylık 1.830 (net 1.600) dolar. 2008 küresel iktisadi buhranından sonra, çoğu ülkenin güney kesimindeki 31 eyalette yoksulluk oranı yükseldi. Louisiana ve Mississippi eyaletleri fakirlikte önde gidiyorlar. Wyoming, Hawaii, Minnesota ve bazı doğu eyaletleri en az yoksul barındıran eyaletler. Sayım Bürosu (Census Bureau) istatistiklerine göre en çok fakirin olduğu eyalet Mississippi (% 22) ve en az fakirin yaşadığı eyalet ise New Hampshire (% 8,5). Güneydeki 10 eyaletin fakir oranı yüzde 15'i geçiyor.

2009 yılı, Amerika için yoksulluğun son 50 yıl içinde 44 milyon yoksulla zirve yaptığı yıl oldu. Census Bureau'nun verilerine göre yoksulluk oranı % 13,2'den % 14,3'e yükseldi. Bu rakamlar her yedi Amerikalıdan birinin yoksulluk içinde yaşadığını gösteriyor.

Amerika'nın 2011 yılı bütçesinin en az 380 milyar dolar açık vereceği bekleniyor. California Üniversitesi ekonomi profesörü Emmanuel Saez'e göre gelir dağılımındaki eşitsizlik tüm zamanların en yüksek seviyesinde. Los Angeles ve New York gibi büyük şehirlerde yaşayanların gelirlerinde son 3 yılda büyük ölçüde azalmalar gerçekleşti. Metropolitan bölgeler dışında yaşayanların 3'te 1'i yoksulluk sınırında.

Eyalet bütçelerinde de büyük miktarda açıklar var. Bu nedenle binlerce çalışan işten çıkarıldı ve çıkarılmaktadır. Maaş ve ücretlerde son 3 yılda çoğu sektörde artırıma gidilmezken, bazı firmalar ücretlerde indirime gitti. İşini elde tutan haline şükrediyor, "maaşım artmadı" diye şikâyet etmek bir nevi 'lüks'e kaçıyor.

Sağlık sigortası ve emeklilik sistemi gibi sosyal mekanizmalar da bu iktisadi bunalımdan direkt olarak etkileniyorlar. Büyük ölçekli işten çıkarmalar sadece 2009 yılında milyonlarca Amerikalıyı sigortasız bıraktı. Ekonomik krizden önce 40 milyon civarında olan sigortasız sayısı 3 yılda 51 milyona yükselerek son 25 yılın en yüksek oranına ulaştı. Bu, % 17 Amerikalının sağlık güvencesinin olmadığı anlamına geliyor.

Bilindiği gibi sosyal ve ekonomik parametreler birbiriyle irtibatlıdır. Sağlık sigortası olmayanların sayısı artarken, buna paralel olarak fakirlik ve yoksulluk da artıyor. 2008 yılında % 13 civarında olan yoksulluk oranı 2009'da 14,3'e yükseldi. Bu oranın 2010 yılı için % 15'in üzerinde olması bekleniyor. 2009 yılı için 18 ile 64 yaş grubu çalışanları arasındaki yoksulluk oranı son 45 yılın en yüksek seviyesi olan % 13 oranına ulaştı.

Yukarıda bahsettiğimiz bu yoksulluk ve sigortasızlık oranları aslında çok daha yüksek olabilirdi. Rakamların düşük olması Amerika'nın sosyal devlet yapısından kaynaklanıyor. Gelir seviyesi düşüklere, yaşlılara, hamile kadınlara ve çocuklara sunulan yardımlar bu oranların nispeten düşük kalmasını sağlamıştır.

Resmi istatistiklere göre sosyal güvenlik (Social Security) sistemi 14 milyon ve işsizlik sigortası sistemi de 2 milyon kişinin yoksullar grubuna girmesine engel olmuştur. Yani bu iki mekanizma olmasaydı, devlet desteği olmasaydı Amerika yoksulları sayısı 60 milyon (% 20) olacaktı.

İşsizlik oranının % 10 olduğu ve tüketim alışkanlığı yüksek bir toplumda bu sosyal yardım mekanizmalarının uzun süre hayatta kalamayacağı açıkça görülüyor. Havuza giren su havuzdan çıkandan az ise havuzun kuruması kaçınılmazdır. Ekonomideki bu kötü durum bütün sektörleri etkiliyor. Amerika'da başlayıp tüm dünyaya yayılan bu kriz, birkaç yıl daha Amerikalıların başını ağrıtacak gibi.

ZAMAN