Zavallı İsrail

Ahmet Altan

Sokaklarda dilencileri gösterip “bak okumazsan böyle olursun” diyen anne babalar gibi biz de sertlik yanlılarımıza İsrail’i gösterip, “bak gereksiz sertlik politikalarından vazgeçmezsen sonunda böyle olursun” diyeceğiz herhalde.

Bir zamanlar dünyanın en etkili ülkelerinden biri olan İsrail’in şimdi “ne kadar güçlü” olduğunu “diplomatik müsamereler” düzenleyerek, “koltuk boyuyla” kanıtlamaya çalışmasındaki zavallılık, aslında yeryüzündeki bütün “savaşçı milliyetçilere” örnek olmalı.

Zekâsıyla ünlü bir ulusun düştüğü şu hale bakın.

Herhalde diplomasi tarihinde daha zekâsız bir gösteri az bulunur.

“Şovenizmden” gözü dönmemiş olan İsraillilerin bu diplomatik sefaletten içlerinin nasıl yandığını, nasıl utandıklarını tahmin etmek zor değil.

Herhalde bu konudaki en ağır yazılar bugün İsrail basınında yayımlanacaktır.

Böyle bir şeyi bizim diplomatlardan biri yapmış olsaydı biz de aynı öfkeyi ve utancı yaşardık.

Tel Aviv’de yaşanan diplomatik skandal, İsrail’in dünyadaki durumunu da çok iyi gösteriyor.

Ancak kendini çok çaresiz, çok güçsüz, çok yetersiz hisseden bir devlet böylesine zekâdan yoksun jestlere sığınmaya çalışır çünkü.

İsrail’in çaresiz olduğu doğru.

Hâlâ kuvvetli bir ordusu, orayı burayı karıştırabilecek güçlü bir istihbarat örgütü, çok yetenekli kadroları var ama izledikleri politika İsrail’i bir çıkmaz sokakta yapayalnız kalmaya götürüyor.

Ortadoğu’da barışın yerleşmesinin “çağın bir mecburiyeti” olduğunu anlamayan bir başbakan ve çok parçalı bir koalisyonla “sertliği ve uyuşmazlığı” sürdürmeye çalışan İsrail, öncelikle Amerika’nın desteğini kaybediyor.

Yahudi dehasının insanlığa armağan ettiği onca isme hayranlık duyan, İkinci Dünya Savaşı’nda yaşadıkları acılara içi sızlayan birçok insan bugün İsrail ordusunun Gazze’de yaptıklarına, İsrail’in “ırkçı” politikacılarının her türlü barış girişimini reddeden sertlik yanlısı politikalarına öfke duyuyor.

Bu öfke sadece Yahudi olmayanlarda ortaya çıkmıyor.

İsrailli aydınların, yazarların, siyasetçilerin çoğu, bu ülkeyi “başkalarından” çok daha keskin bir şekilde eleştiriyorlar, İsrail “saygıdeğer” ve “güçlü” bir ülke haline gelecekse, bu, ancak onların sayesinde olacak.

İsrail, dünyayla ancak o dürüst ve vicdanlı insanların çabalarıyla barışacak.

Bu gerçeği, ne İsrail Başbakanı Netanyahu ne de diplomasiyi bir “zavallılık” gösterisine çeviren dışişleri bakanı anlayabiliyor.

İsrail’in bugünkü yöneticileri “güçlülüğü” acıklı çabalamalarda ararken, yaptıkları her çıkışla aslında İsrail’in son dönemdeki “aczini” gösteriyorlar.

Sanırım İsrailli aydınların, yöneticilerine şu sözü hatırlatmaları gerek:

“Güçlülük hanımefendilik gibidir, öyle olduğunu söylemek zorunda kalıyorsan, öyle değilsin demektir.”

Koltuğu “yukarı koymak” yetmiyor bir insanı ya da bir ulusu güçlü kılmaya.

Ordusuna, istihbarat gücüne, teknolojisine rağmen İsrail, Ortadoğu’da Amerikan desteği olmadan etkinliğini sürdüremez.

Sadece bombalayarak, sadece tehdit ederek, sadece savaşarak varolabilmek, güçlü olabilmek, etkin olabilmek mümkün değil, “barışamayan” ülkeler ne kadar savaşırlarsa savaşsınlar kaybetmek zorunda kalırlar.

Barışsız her savaş, savaşanlar için bir yenilgidir çünkü.

İsrail de “barışsızlık” yüzünden yeniliyor.

Arkasındaki Amerika desteği azaldıkça huysuzlaşan İsrail yönetimi, Ortadoğu’da gittikçe güçlenen, çağın gerçeklerini İsrailli diplomatlardan daha iyi okuyan Türkiye’nin artan ağırlığından da huzursuz.

İsrail yönetiminin Türkiye’nin “iç politikasına” müdahale etiği, bazı olayları kışkırttığı yönündeki söylentilere rağmen Başbakan Erdoğan, “İsrail’in uzlaşmaz politikalarına, insafsız savaş düşkünlüğüne” yüklenerek Ortadoğu’daki popülaritesini arttırıyor.

Yaşanan son rezalet, İsrail yönetiminin kendisini Türkiye karşısında çaresiz hissettiğinin sanırım en açık göstergesi.

Üstelik, Erdoğan’ın Ortadoğu politikası, onu sadece Araplar arasında değil Avrupa’da ve Amerika’da da popüler kılıyor.

Amerika ve Avrupa, Türkiye’yi hem “İsrail’i terbiye edecek” bir güç, hem de gerektiğinde Doğu’yla Batı arasında arabuluculuk yapacak bir ülke olarak görüyorlar.

İsrail, dış politikanın her alanında kaybederken, Türkiye diplomasinin her alanında kazanıyor.

İsrail, bugünkü politikasıyla bu gerçeği değiştiremez, yapsa yapsa Türkiye’nin içinde bazı karışıklıklar yaratabilir ama Amerika’nın, Avrupa’nın ve Arapların desteğine sahip bir Türkiye buna çok çabuk cevap verir.

Ortadoğu’daki bütün “savaşçılar” kaybedecek, İsrail’dekiler de, Türkiye’dekiler de kaybedecek.

Yeni çağ “barışçıların” çağı çünkü.

Türkiye’nin anlamaya başladığı bu gerçeği, İsrail de anlayacaktır.

Anladığında, böyle zekâsız ve zavallı diplomasi müsamerelerine de ihtiyaç duymayacaktır.

TARAF