Gazze süreci başladığından bu yana yüzlerce habere imza atmış olan Haksöz-Haber, son günlerde birkaç haberle ilgili oluşturulan eleştiri furyasına maruz kalmış bulunuyor. İyi niyetli olanlar kadar art niyetleri ve haksız zanları da içinde barındıran bu eleştirilerin tümüne birden cevap versek bile eminiz ki muhataplarımızı tatmin edebilmek çok zor. Zor olduğu kadar mahrem konuları da içeren bir çerçeveyle bu sorulara cevap yetiştirmek zaten mümkün değil!
Son olarak gündeme gelen “Konvoy”, “Çağlayan” ve “Konsolosluk” haberleriyle ilgili kısa da olsa bu eleştirileri kuşatan bir cevap elzem halini aldı.
İlk olarak şu hususun altını çizmek gerekir ki bir haber dilini, üslubunu ve zamanlamasını eleştirmek başka bir şey, niyet okuması kabilinden içinde/kalbinde ne varsa bu vesileyle boca etmek başka bir şeydir!
Bazı arkadaşlar bu haberden yola çıkarak “Özgür-Der ve Haksöz kendi katılımlarının olmadığı eylemliliklerde hep bu tarz tutumlar takınıyorlar!” şeklinde yakışıksız ve ahlaki bulmadığımız eleştirilerde bulunmaktadırlar. Oysa Haksöz/Özgür-Der çizgisini yirmi yılı aşkın bir zamandır yakından takip edenler bilirler ki Müslümanların sorunlarını ortak istişare ve vahdet çerçevesinde gündemleştirme çabalarından başkası amaçlanmamıştır.
Mesela Haksöz-Haber’de Çağlayan eylemine yönelik gösterilen zayıf ilgi Çağlayan eylemine rengini veren bazı ilkesizliklerle alakalıdır ki, buna rağmen bizler bunun çok da fazla üstünde durmayarak ve hamasi yaklaşımlar içerisinde olanları da incitmemek açısından arayı kapatmaya çalıştık. Eğer bir özeleştiri yapılacaksa bu konuda gerekirse “özür de diler” yolumuza devam ederiz. Ama şu açıkça bilinmelidir ki, Özgür-Der mensuplarının birçoğu bu eyleme bizzat katılmıştır. Eylemin tansiyonunu yeteri kadar yansıtamama hususundaki eksikliğimiz ise kendi aramızda da değerlendirilmiştir.
Bu bilgiyi şu açıdan verme ihtiyacı duyduk: Arkadaşlarımızın haber bombardımanlarını yakalama çabası bazen zaaflarla malul eylemlere diğerlerine nazaran daha az ilgili olabilmelerini beraberinde getirmektedir ki geçmişteki benzerlerine nazaran olumlu bulduğumuz Çağlayan eyleminde de pek çok marazlı duruma imza atılmıştır. Bizden “Bunları konuşmayalım, görmezden gelelim!” tavrı bekleniyorsa, bu beklenti bizce asla Haksöz ve Özgür-Der mensuplarının beklentisi olamaz. Bunun yanında Çağlayan’ı günler öncesinden sürekli haber linkimizde tuttuğumuz halde, bol sıfırlı rakamları (sayı çokluğunu) çokça önemseyen bazılarınca “En ideal eylem, dolayısıyla baş tacı edilmeliydi!” gibi bir yaklaşım bizlerden bekleniyorsa, onların bu talepleri Haksöz sayfalarında hiçbir zaman karşılanmayacaktır. Ama bu beklentilerini tatmin edecek pek çok web sitesi, milyonlarca sitenin yer aldığı internet ortamında mevcuttur ki, bizleri eleştirenler de bunu çok iyi bilmektedirler.
Mesele asla “senin eylemin, benim eylemim” meselesi değildir. Bu haksız bir iddiadır, zan içermektedir ve zanna tabi olan arkadaşlar maalesef bu eleştirileri çok kolay yapagelmektedirler. Oysa Haksöz ve Özgür-Der mensupları başörtüsü eylemlerinden Irak işgaline, Şemdinli’den Genelkurmay’ın darbe provalarına kadar pek çok eylemliliğe imza attıkları halde hiç kimseye “Bizleri oralarda neden yalnız bıraktınız? Neden destek olmadınız?” diye hesap sormadılar. Eleştiri yapan arkadaşlardan hemen hiçbirine biz bu meydanlarda rast gelmedik ama elbette başka mekân ve yerlerde duyarlılıklarını sergilemişlerse Allah kabul etsin!
Farklı kurum ve kuruluşlara sayfalarımızda yer verme meselesine gelince; Haksöz takipçileri pek çok haberi bu sayfalardan izlediler ve Edirne’den Kulp’a kadar bizler hangi kurum ve kuruluş olursa olsun hemen bütün platformların haberlerine bu sayfalarda yer verdik. Sadece son Gazze etkinlikleri de değil; aynı zamanda bundan önce yapılan başörtüsü eylemleri de buna dahildir.
Şu hususu ise gayet normal gördük: Pek çok çevre kendi internet sitelerinde kendi faaliyet haberlerini merkeze alarak vermektedir ki bu da çok doğaldır. Eğer onların yaptıkları faaliyetleri yakından takip etmek isterseniz o sitelere bakarsınız. Mesela biz şöyle bir soru sorsak adil olur mu:
“Neden Haksöz’de çıkan haberler ya da Özgür-Der’in yaptığı faaliyetler şu şu sitelerde yok? Ayıptır, haksızlıktır!” desek.
Sorarız size hak mıdır reva mıdır?
Herkesten, her kesimden Associated Press ajansı gibi davranmasını bekleyebilir miyiz?
Teknik sorunlar ve imkânsızlıklara değinmiyoruz bile! Kaldı ki eleştiri yapanların hemen tamamı muhtemelen bu hususta hiçbir bilgi ve altyapıya da sahip değiller. Madem bu kadar duyarlılar, müstear isimler altında içindekileri boca etmeyi bırakıp Özgür-Der ve Haksöz’e misafir olabilirler. Böylelikle biz de onların kardeşlik hukukumuz gereğince samimi olduklarına kanaat getirebiliriz belki! Zira diğer türlüsü sadece insanların nefislerindeki zaafları, fitneleri körüklemekten başka bir işe yaramıyor ki zaten biz de bu türden olanları ciddiye almıyoruz!
Bazıları diyor ki “Bu iş masa başında haber yapmakla olmaz, icraat ister!” El insaf; Haksöz ve Özgür-Der bu tür süreçlerde gece gündüz demeden bir karargâh gibi çalışır. Üstelik Anadolu’nun dört bir yanından gelen destek taleplerini karşılamaya çalışmak da cabası. (Bu arada gördüğünüz gibi bunca uğraşın içerisinde gelen eleştirilere cevap mahiyetinde de yeterince vakit harcamak zorunda kalıyoruz.) Birçok ilde Özgür-Der’in de içinde yer aldığı eylemlilikleri saymıyorum bile. Ama sırf Beyazıt bile diğer kurumlarla birlikte Özgür-Der’in de yer aldığı bir platform değil midir? Yoksa eylemler sürecinin insiyaki ve hamasi yönelimlerle mi ortaya çıktığını düşünüyorsunuz?
Bu vesileyle şunu belirtmekte fayda mülahaza ediyoruz. Eylemlilik süreçleri aynı zamanda eğitici öğretici süreçlerdir. Bizler bu vesileyle nefsimizde varolan zaafları düzeltip, akidemizi temizleme göreviyle de kaimiz. Bu gündemler bir gün bitecek ama hayat her an sınavlarla dolu ve bu sınavların büyük bölümü de içinde yaşadığımız/bizlere dayatılan şirk unsurlarıyla ilgili.
Beyazıt’ı düşünün. İster misiniz orada da “Bayrak olsun”, “Mehmetçik Gazze’ye” sloganları atılsın, “Tayyip Bizi Gazze’ye Yolla” herzeleri tekrarlansın, milliyetçi bir siyasi partinin kendisini öne çıkaran sloganları meydanı inletsin! Eminiz ki eleştiri getiren arkadaşların pek çoğu buna şahit olduklarında müdahale etmek gelir içlerinden. Peki, Beyazıt’ta olmayan, olmaması gereken zaaflar/marazlar başka yerlerde olunca neden normal görülsün?
Konvoy haberimizde de iyi niyet olduğu çok açık değil mi? Enerjimizi doğru yöne sevk edelim demek ne zamandan beri eylem kırıcılığıdır? Filistin adına yapılabilecek bütün hayırların arkasında durmak demek, yapılagelen hataları konuşmamak mıdır? Eylemciler sürü müdür ki bu haberi okuduktan sonra vazgeçecekler? Bu bir hatırlatmadır ki ıslah amaçlı bir hatırlatmadır. Dili sorunlu mudur? Bir an için öyle olduğunu düşünelim; peki, dil ve üslup üzerinden niyet okuması yapmak sorunlu, marazlı bir davranış değil midir? Biz de bu yorumları okurken diyoruz ki meğer insanlar içlerinde ne kadar çok şeyi biriktirip de söyleyemiyorlarmış! Demek ki ağzımızla kuş tutsak insanların içlerinde biriktirdiklerine melhem olamayacak.
Ne gariptir ki gayr-ı ahlaki ve fitne üreten yaklaşımlar olmadıkça, kendisini olabildiğince eleştirilere açan Haksöz ve Özgür-Der mensupları zaman zaman hizipçilikle de suçlanabilmekteler. Daha doğru olduğuna inanılan bir tutumda ısrarcı olmanın adı hizipçilik ise eğer, bunun bireysellik ve başıbozukluktan daha evla bir durum olduğunun da altını çizelim.
Kendisini eleştiriye rahatlıkla açan, ama yapılan eleştirilerin de “hak edilmiş” olmasına, hakkı tavsiye etmesine ve ıslah amaçlı olmasına azami dikkat gösteren Haksöz-Haber emekçileri bugüne dek “Müslümanlar kardeştir” şiarı dışında bir hizipçiliğin içerisinde olmamıştır. Hizipçiliğin bu boyutu ise bize ancak onur bahşeder! İlkesizlik, zaaf ve yanlışlara karşı çıkmanın adı hizipçilikse eğer, bu yaklaşım sahipleri bize, “iyiliği emredip kötülükten nehyetmek” ilkesinin hangi bağlamda ele alınması, hayatımızın hangi safhasında ve nasıl uygulamaya çalışmamız gerektiğinin çözümünü de iletirlerse memnun oluruz!
Her konuyu tartışmaya açıyoruz; bu arada kendimizi de. Ahlaki sınırları aşmayan, pervasızlık ve edep dışılık içermeyen bütün yorumları bugüne dek onayladık ve cevaplandırmaya da çalıştık. Hatta iyi niyetli olup da yanlış anlamalar sonucu oluşan zanları ortadan kaldırmaya azami dikkat gösterdik! Hiçbir zaman “adam sen de” tavrında olmadık, olamazdık!
Ama bizleri herkesi ve her şeyi eleştirmekle mahkûm etmeye çalışanlara biz de şunu sormayı elzem addediyoruz:
“Peki o halde günlerdir sizin bizlere yakıştırdığınız eleştirileri hangi düzlemde görmeliyiz? Başkalarına gösterdiğiniz müsamahayı o zaman Haksöz ve Özgür-Der’e yönelik olarak da gösterin ve nezaketen de olsa susunuz!” beklentisi içerisinde olma hakkımız var mı, yok mu?
Konsolosluk konusuna gelince… Konsolosluk eylemini gönülden destekler bir tavır içerisinde olmamıza rağmen, süregelen zaafların istişaresizlik ve kontrolsüzlükten kaynaklandığına inandık. “Görmeyelim, duymayalım, konuşmayalım!” tavrı içerisinde olamazdık. Zaman zaman destek amacıyla bu alana geldiysek de bu marazlı durumları görmezden gelemezdik. Çokça hayırlara vesile olabilecek bir eylemlilik tarzının sulandırılmasına, içeriğinin bulandırılmasına göz yumamazdık. Hiç kimse de böyle bir tavır içerisinde olma hakkına sahip değil diye düşünüyoruz.
Deniyor ki halk orada, bazı hususlar görmezden gelinebilir. Bir an için bu görüşün doğru olduğunu kabul edelim. Peki, eylemin merkezinde yer alanlar önceleri gösterdikleri hassasiyetlerden neden geri adım attılar. Mesela 7. gün Nureddin Şirin güzel bir hatırlatmada bulunmuştu: Burada sadece direnişin sembollerini bulunduralım demişti ki bu çağrının ardından ellerinde Türk bayrakları taşıyan bir grup alanı terk etmişti ama şimdi görülüyor ki bu duyarlılık epeyce azalmış! Bu ise ulusalcılığın sembollerinden kurtulma mücadelesi vermiş İslami hareket mensuplarına yakışmayan bir tutum. Bazıları “Ne var bunda, biz bayrağa farklı bir anlam yüklüyoruz!” diyebilir; her türlü şirkin ve zulumatın içerisine bulanmış bir bez parçasından nasıl bir birlik umdesi doğar acaba? Yok eğer “bu milli bir davadır” safhasına gelinmişse, o başka ki hiç zannetmiyoruz!
Daha dün Kudüs davası nedir bilmeyenler, Filistin’in yerini haritada gösteremeyen kitleler şu an Hamas’a selam mesajları geçiyorlar. Bu bir avantajdır ama bizler bu avantajı ellerimizle tepiyoruz. İnsanları ilkeli bir mücadeleye, sahih kimlik ve değerler etrafında örgütlenmeye çağırmak yerine afakî, abartılmış heyecanlara yöneltmek yanlış değil midir?
Bu hususta bizim sözlerimiz bazılarınca bir fitne unsuru olarak görülüyorsa, biz de o zaman deriz ki hiç olmazsa bizzat direnişi örnek alalım! Hamas’ı örnek alalım! Eğer planlı, programlı hareket etmek yerine anlık tepkiler ve beklentilerle hareket etmiş olsaydı Hamas bugünlere gelebilir miydi?
Hangi Hamas’lı bugüne dek tevhid bayrakları ve şehit önderleri dışında bir flama, bir simge taşımış? Filistin bayrağını hangi eyleminde ön plana çıkartmış? Onlar ki Filistin bayrağının evrensel anlamda bir direniş sembolü olarak görülegeldiğini bile bile, hem de Filistin’in bağrında bunu uyguluyorlarken bize ne oluyor da çoktan nefislerimizden söküp atageldiğimiz cahili değerleri tekrar bayraklaştırabiliyoruz! Ne adına?!
Meseleleri künhüne vakıf olarak değerlendirmeye çalışmak, aceleci olmamak, basireti kuşanma çabası/cehdi ortaya koymak adil olabilmenin ön şartıdır bizce. Bugüne dek yapageldiğimiz amellerle ilgili hesap veremeyeceğimiz hiçbir husus yoktur. Her biri istişare ve anı fıkhetme usulüne göre işleyegelmektedir; tesadüflere, insiyaki gelişmelere göre değil. Varolan hatalarımız ise zaman zaman gelişmelerin hızına yetişememenin getirdiği anlık kararlar alma zorunluluklarımızdan kaynaklanmaktadır ki bu da takdir edersiniz ki kul olmamız hasebiyle doğaldır.
Asla ve kat’a, arka planını bilmedikleri hususlarda yapageldikleri yorumlarla bizleri niteleyen arkadaşların haksız zanlarında ortaya koydukları ama bizim nezdimizde hiçbir zaman varolmamış niyetlerden ötürü değil!
Tüm Filistin Dostlarına Selam Olsun!
Rabbimiz Bilincimizi Artırsın!
Rabbimiz Hepimize Arınabilmeyi Nasip Etsin!
Hepimizin İbadetlerini Daim Kılsın, Mübarek Eylesin!