Bundan binlerce sene önce, adı masallarda geçmeyen ülkenin zamcılığıyla meşhur bir kralı varmış...
Günlerden bir gün Maliye Nazırı, büyük bir telâşla, adı belirsiz ülkenin adı belirsiz kralının huzuruna çıkmış: “Efendim” demiş, “hazinenizde kuruş kalmadı, israf içinde yaşamanın sonuna geldik. Hemen bir çare bulamazsak, iflâs edeceğiz.”
Maliye Nazırı’nın telâşı anında krala da bulaşmış. Çatal sakalını çekiştire çekiştire sormuş: “Çare nedir?”
Adı belirsiz ülkenin Maliye Nazırı şeytan şeytan gülümseyip bilgiç bilgiç bakarak, önerisini Krala sunmuş: “Bu duruma düşen bir maliyenin önünde iki yol vardır: Birincisi masrafları azaltmak, ikincisi ise gelirleri artırmak.”
Devlet harcamalarını azaltma fikri Kral Hazretlerinin hiç hoşuna gitmemiş. Çünkü o zaman, tantanalı yaşantısına bir nokta koyması gerekecekmiş...
“Gelirlerimizi artıralım.”
Ama nasıl? Yönettikleri ülkede zaten müthiş bir hayat pahalılığı varmış. Vergiler de dayanılmaz boyutlardaymış.
“Parayı bir şekilde halktan toplayacağız muhteşem Kralım” diye konuşmiş, Maliye Nazırı; “bütçe gelirlerini artırmanın en etkin yolu budur. Kesin sonuç verir.”
Kral memnuniyetle ellerini ovuşturmuş:
“Tamam o zaman” demiş, “ama bunu nasıl yapacağız? Daha geçenlerde vergileri artırmamış mıydık?”
“Vergileri artırmayacağız, değişik bir yöntem uygulayacağız.”
Kralın gözleri parlamış: “Şimdiye kadar yapmadığımız bir şey kalmış mı sahi?”
“Tabii” derken ağzını yaya yaya sırıtmış, Maliye Nazırı; “ben böyle günler için varım. Yediğim ekmeğin hakkını vermem lâzım.”
Ve fikrini açıklamış: “Efendim, şehrin ortasından geçen nehrin üzerindeki köprüye adam koyup gelip geçenden para toplayacağız.”
Kral Hazretleri bayılmış bu fikre:
“Tamam o zaman. Yaz kararnameyi getir, hemen imzalayayım.”
“Köprü parası” böylece yürürlüğe girmiş. Bir süre sonra Kral, halkın yeni vergi karşısındaki tepkisini merak edip sormuş.
“Kuzu kuzu parayı ödeyip geçiyorlar” cevabını alınca, bir kararname daha yazılmasını emretmiş:
“Köprünün çıkışına da birini koyun, baştaki köprüye giriş parası toplarken, sondaki köprüden çıkış parası toplasın” demiş...
Yine tepki gelmeyince, bir emir daha çıkartmış: “Köprünün ortasına da bir adam koyun.”
“Ne parası toplayacak?”
“Canım nasılsa saçmalıyoruz, bulun bir şeyler.”
“Tamam. Ona da ‘ek vergi’ deriz.”
“Giriş Vergisi”, “Çıkış Vergisi”, “Ek Vergi” derken, bir köprü geçişinden üç kez para alınmaya başlanınca, halkta bir kıpırdanma olacağını düşünen Kral, kısa süre sonra yine yanıldığını anlamış. Bu kez köprüde dikilen adamlara emretmiş:
“Parasını ödeyeni bir de döveceksiniz.”
Böylece halk hem para vermeye, hem de dayak yemeye başlamış.
Yeni uygulamanın etkisini bizzat görmek isteyen Kral, günlerden bir gün, halkı şehir meydanına toplamış: “Var mı köprü parasından şikâyeti olan?” diye sormuş.
Biri çekine çekine parmak kaldırmış. Söz verilince de şöyle konuşmuş:
“Efendim, köprüdeki adamlarınız hem para topluyor hem bizi dövüyor ya, zaman kaybı oluyor. Bizi dövdürmek için ayrıca bir kişi tayin ederseniz, akşamları kuyruğa girmek zorunda kalmayız.”
Kral şaşkınlıktan küçük dilini yutmuş. Bu yüzden ondan sonraki zamanlarda “Dilsiz Kral” diye anılmış.
•
“La teşbih vela temsil”, (teşbihte hata olmasın) ama hatırlayın: Lojmanlar satılacaktı, satılmadı... Tatil köyleri ve bilumum resmi dinlenme yerleri kapatılacaktı, kapatılmadı... “Resmi araba saltanatı”na son verilecekti, verilmedi...
Alışıla gelindiği üzere, bütçe açığı yine zamla, vergiyle kapatılma cihetine gidildi.
YENİ AKİT